2. Bölüm "Kirazçiçeği"

2.7K 219 38
                                    

Başı önde bir halde içeri girdi. Neşeli melodi kulaklarına doldu. Herkes son derece mutlu ve huzurluydu. Salondakilerin suratlarında soykırımın kendilerine miras bıraktığı bir hoşnutluk vardı. Bella bundan gurur duyduklarını gayet görebiliyordu. İçinde nedenini bilmediği bir öfke korlandı. Neden tüm bu insanlar bu günü kutluyordu? Üstelik sadece bir zaferin yıldönümü değildi sözkonusu olan. Savaşı kazanmakla kalmamış orayı tarihten silmişlerdi. Bütün o krallığı halkıyla birlikte yerle bir etmişlerdi.

Hizmetçinin elinden içinde çeşit çeşit yiyecek duran tabağı aldı ve masaya koymak üzere ilerledi. Gözlerini yerden kaldırmadan tabağı masanın ortasına yerleştirdi. Ondan başka bir şey istenmediğini fark ettiğinde biraz olsun rahatlamıştı. Arkasını döndü ve geldiği yere geri dönmek üzere ilerledi.

"Bella."

Andriel nazikçe seslendi. Bella buna şaşırmıştı. Bir anda tüm görünmezliğini kaybetti. Bütün başlar ona doğru dönerken o da gözlerini yukarı kaldırıp prense baktı.

"Lütfen odama gidip çalışma masamın çekmecesinde duran ahşap kutuyu getirir misin?" diye buyurdu. Bella gözlerini onaylar manada yumdu ve odadan çıktı. Andriel yine herkese hediye veriyor olmalıydı. Onun bu akşam ne kadar mutlu olduğunu düşününce şaşırdı. Andriel çıkarcı biriydi evet ama vicdanının önüne geçmezdi bu. Bella onun mazlumlar için üzüldüğünü ve çabaladığını görmüştü. Halkına karşı nazikti. Burnu havadaydı görünüşte ama bir o kadar da alçak gönüllüydü.

Çekmeceyi açtı ve kenarda duran siyah kutuyu fark etti. Pek küçük değildi. Üzerindeki işlemeler oldukça şık duruyordu. Nasıl daha önce fark etmemişti bu kutuyu? O, bu odadaki her şeyi avucunun içi gibi bilirdi. Her şeyi o düzenler, o değiştirirdi. Herhalde bu kutu buraya yeni gelmişti.
Oldukça dikkatli bir halde kutuyu altından kavrayarak yemek salonuna geri döndü. Elindeki emaneti teslim edip hiçliğine geri dönmek istiyordu. Kimsenin ona ihtiyacı olmadığı kovuğuna hemencecik sığınmaya ihtiyacı vardı. Andriel kutuyu Bella'dan alır almaz ayağa kalktı ve masanın etrafında ilerledi. Annesi Kraliçe Grace'in yanında durdu.
Şaşkın kraliçe dahil bütün yüzler merakla ona bakıyordu. Andriel gözleri parıldarken lafa başladı.

"Uzun zamandır bunu sana vermek için bekliyordum kraliçem." dedi ve kutuyu araladı. Bella'nın çoktan gitmesi gerekiyordu ama odanın bir köşesine sinmeyi tercih etmişti. Kutunun içinde her ne varsa görmek için gözlerini o yöne sabitleyenlerden birisi de oydu. Nihayet herkes gibi genç kız da kutunun içinden çıkan şeye bakakaldı: kutunun rengindeki karanlıktan tezat, bembeyaz, dışı altın renginde taşlarla bezenmiş, bu taşların yanlarından çiçek dallarının geçtiği, aralarda kalan boşluklarda ise küçük inci dolu bir taçtı bu. Bella'nın gördüğü tüm mücevherlerden apayrı bir büyüsü vardı. Bu kraliyette yapılan mücevherleri az çok biliyordu. Ama taç buraya ait değildi sanki. Farklı bir modeli vardı, farklı bir kültürü temsil ediyordu. Farklı bir uygarlığın eseri olması mümkün müydü acaba? Nitekim Andriel bunun cevabını verdi:

"Quentin Krallığı'ndan getirilmiş bu taç. Ganimetlerin içinde unutulmaya mahkumdu. Aklıma bunu taşıyabilecek senden başkası gelmedi anne." Kraliçe Grace gururla tacı takıyordu. Oğlunun bu jestiyle bir kez daha ne kadar kudretli bir kraliçe olduğunu farketti. Mağrur bir tebessümle kendini göstermek için ayağa kalktı ve gözlerini salonun tamamında dolandırdı. Tacı onu, olduğundan çok daha farklı bir kadın olarak göstermişti. Çok daha farklı.

"Bu taç Kraliçe Alexandra'nın kızına aitmiş. Hatta söylentilere göre bu taçtan iki tane yaptırtmış. Bir tanesi de kendi için. İkincisini hiç bulamamışlar. O yüzden bu eşsiz şeyi sadece sizin takabileceğinizi düşündüm kraliçem." dedi biricik oğlu kendine son derece güvenli bir edayla. Gerçekten bir kadına ne hediye etmesi gerektiğini biliyordu. Kraliçe Grace oğluna gururla sarıldı. Onu böyle yetiştirdiği için göz yaşlarına hakim olmakta güçlük çekiyordu.

Kuşların Zamanı (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin