from the day we met, my or our story about us.

2K 59 52
                                    

Seni ilk gördüğüm günü hatırlıyorum. Hafızası iyi bir insanım evet ama o günün her dakikasını, her saniyesini hatırlıyorum. Arkadaşımın doğun günüydü, pek yakın bir arkadaşım değildi ve ben beni neden çağırdığını bile bilmiyordum. Dört sene öncesinden bahsettiğimizi varsayarsak, şuanki zihniyetimden çok farklı bir kafa yapısına sahiptim. Küçüktüm, duygu açısından yoğun değildim ve evde otururken tek bildiğim doğum gününe gitmek istemediğimdi. Çünkü kızla samimi değildim, sadece birkaç kişiyi çağırmıştı ve o kişilerden biri de bendim.

Ona hediye almıştım, çok güzel bir defter. Gerçekten güzel bir defterdi ve onu kendime saklayıp, doğum gününe gitmek istemedim.

Ancak gittim.

Bilmiyorum, o gün o doğum gününe gitmesem belki de seni tanımayacaktım, belki de şuan bu yazıyı yazıyor olmayacaktım. O doğum gününe gitmem benim için bir seçenekti ve ben, kırk beş dakika geç kalmış olsam da, o doğum gününe gittim.

Seni tanımama yaklaşık yarım saat kalmıştı ve ben bunu bilmeden yürümeye devam ediyordum arkadaşımın evine. Her adımda, her geçen saniyede sana daha da yaklaşıyordum ve bu öleceğin günü bilmemekten farksızdı.

Gittim, arkadaşıma hediyesini verdim, salona geçip oturdum. Birkaç kişiydiler ve hepsi yerde oturmuş, Televizyondaki Youtube'dan videolar izliyorlardı. Onların aksine ekrana ters oturup, elime tutuşturulan tatlı tabağındaki atıştırmalıkları yemeye başladım.

Kore hakkında birşeyler biliyordum. 2015 yılındaydık, etrafımda onları seven arkadaşlarım vardı ve beni doğum gününe çağıran arkadaşımın da onları sevdiğini biliyordum.

Ama sizi, sizi inan bilmiyordum.

Arkadaşım "Bu şarkı çok güzel." Deyip sizin şarkınızı açmıştı ancak benim arkam hâlâ ekrana dönüktü ve inan hiçbir şey anlamamıştım.

Sonra hepsi şarkı hakkında yorum yapmaya başlayınca, dilinden en ufak şey anlamadığım o şarkıya döndüm. Adınızı, şarkıyı hiçbir şekilde bilmiyordum ama seninle ilk karşılaşmam işte bu şekilde olmuştu. Yakın olmadığım bir arkadaşımın evinde, elimde pasta tabağı varken.

Hayatımı 'o günden öncesi, o günden sonrası' olarak ayırıyorum. Hissetmiştim, inan bana o videodaki dans eden çocukların hayatımın bir parçask haline geleceğini hissetmiştim.

O şarkı War Of Hormone'du.

Hiçbir şekilde laf ettirmediğim, hayatımda büyük önem taşıyan o şarkı, o müzik videosu.

Üstündeki kıyafete kadar önem taşır o era bende Jungkook. War Of Hormone ne kadar eleştirilen bir şarkı olsa da ben laf ettirmem.

İşte, seni ilk görüşüm o gündü. Ne karakterini, ne adını biliyordum, gözüme ilk batan sen bile değildin. Seokjin ve Taehyung'tu.

Günlerce sadece o şarkıyı dinledim, adınızın BTS olduğunu, ve 'V' adında bir üyeye sahip olduğunuzu biliyordum. Sadece onu ayırabiliyordum en başta. Çok içinize girmeden sadece grup adını öğrenip, defalarca şarkıyı dinledim.

Bir hafta sonra hevesim geçti, keşke geçmeseydi. Hayatımın en büyük hatası olarak sayıyorum. Sizinle geçirebileceğim bir aylık süreyi kendimden çalmıştım. Keşke yapmasaydım, ama yaptım. Bunu kabul edip önüme bakmam gerekiyordu.

Adlarınızı da hafif hafif ezberlemeye başladım. Sahne isimleri, kimlik isimleri, şarkılar... Çok fazlaydı ve ben işin içinden çıkamayacakmış gibi hissediyordum.

Seninle ilgili ilk düşüncelerim o sıralar gelişmişti. O sıralar Biasın ne olduğunu bilmesem de o zamanlar Taehyung biaslı gibi duruyordum. Taehyung'la ilgili izlemeye çalıştığım her videoda sen bir yerlerden zıplıyordun ve ben çok sinir olmuştum. "Bu çocuk neden her yerden çıkıyor?" dediğimi hatırlıyorum. Zaten hâlâ zor ayırıyordum, her yerden çıktığın için senin fotoğraflarına 'bu kimdi?' diyerek daha çok bakmak zorunda kalıyordum çünkü Jungkook, ciddi anlamda her yerden sen çıkıyordun.

Mesela seni araştırırken 97'li olduğunu öğrenip küçük olduğun için sevinirken -2015 yılındaydık, sen de ben de küçüktüm- aynı zamanda 1 Eylül'de, yani Hamsterımın öldüğü tarihte doğduğun için sana sinir olmuştum.

Seninle tartışmalarımız da o zaman başlamıştı. Hiçbir zaman bırakamadığım, kendi içimde seninle atıştığım o tatlı tartışmalar.

Aynı zamanda o sıralar grubun içine daha çok girmeye başlamıştım. Mesela üyelerin shiplendiğini öğrenip, Taehyung'la ilgili her şeyden sen çıktığın için seni Taehyung'la shiplemeye başlamıştım.

Eski şarkılarınızın kliplerine bakıp, en başından beri sizinle olmadığıma üzülüp, biraz bunun için kendimi suçlamıştım ancak şimdilerde diyorum ki, çok da geç kalmadım.

Günümün yarısından fazlası seni araştırarak geçiyordu ancak ben bile bunun farkında değildim, kendimce hâlâ Taehyung biaslıydım ama dışarıdan inan öyle gözükmüyordum. Seninle ilgili çok sıkıntım vardı ancak sana artık sinir olmuyordum mesela. Jeon Jungkook'tun benim için, fazlası değil.

Sonra ne oldu anlamadım, hâlâ da anlamıyorum ama seni o kadar araştırdıkça, senin içine düştüğümü farkettim. Ayrıca artık sen twitterda paylaşım yapınca heyecanlanıyordum. Telefonum fotoğraflarınla doluydu ve aynı zamanda, senin o dışarıdan çizdiğin, en azından benim öyle algıladığım ukala çocuktan çok daha fazlası olduğunu farkettim.

Hayatımdaki en önemli insanı, yani seni, resmi olarak hayatım kabul edişim işte o zamandı.

Daha twitterda 1M takipçiniz vardı ve dediğim gibi, hiç de geç kalmadığımı anlıyorum şu zamanlarda. Sizin özel anlarınıza yetişebilmiştim ve bu, hayatımda şükrettiğim sayılı şeylerden birisidir.

Ayrıca sen küçüktün, yeni reşit olmuştun ve suratın daha yeni keskinleşiyordu. Ergendin, kabul et gerçekten ergen, atarlı bir tiptin. Belki de seni ilk başta ukala bulma sebebim budur.

İşte bu, seni nasıl tanıdığımın hikayesi, seni nasıl buldum, nasıl sevdim? Hepsinin cevabı burada.











Bu kitabın sonu yok, içimden geldikçe yazacağım. Anlayacağınız üzere Jungkook hakkında ne düşündüm, ne yaşadım, ne hissettim buraya dökeceğim. Umarım seversiniz.

jeon jeongguk, by my side.Onde histórias criam vida. Descubra agora