Umuyordum ki bir an önce şu karşiki otomatik kapıdan sevgilimle beraber iyi haberler çıkardı.

Ben böyle böyle düşüncelerimle beklemeyi sürdürürken içeriden kadın anestezi uzmanı çıkmıştı. Yanımdaki aile çöktüğü sandalyelerden fırlayıp uzmanın önünde dikildiğinde uzman onlara gülümseme verdi ve ameliyatın başarılı geçtiğini söyledi. Aile rahatlamış bir şekilde teşekkür ettikten sonra birkaç gün önce arkadaş olduğum anestezisyene seslendim. Yanıma geldiğinde Hoseok'u sordum.

"Hoseok mu? O dikişe kalmadan asistan Baekho ile beraber eczane deposuna indi." Kaşlarım yavaştan çatılırken başımı sallayıp teşekkür ettim. Demek o şerefsiz Baekho ile beraber alt kata inmişlerdi ha? O çocuğa çok pis kıl oluyordum ve şimdi onu gebertmek için elimde yeterli bir sebep vardı.

Sevgilim benden başkasıyla bu hastanede dolaşamazdı. Gerekli olmadıkça doktorlar ile de konuşamazdı. Hatta ben onu eve kapatmak ve kimseye göstermek istemiyordum. Çünkü tanrı aşkına, o Min Jung Hoseok'tu.

Pekala, sinirlerimin alın damarlarıma yüklendiğini hissedebiliyordum. İçimdeki özlem ateşi harlanıp tepeme kadar yetişirken koşarak asansöre geldim ve bindim. İçerimden Baekho'yu öldürme planı yaparken asansörün üst panelindeki ışıklı levhaya bakıyordum.

Eksi üçüncü kat olduğunu görmemle bakışlarımı indirip açılan kapıdan çıktım ve sağ tarafıma döndüm. Eczane görevlisi başını bilgisayardan kaldırıp bana doğru bakarken oraya yürüdüm. "Hoseok içeride mi?"

Olumlu yanıtı aldığımda vakit öldürmeden eczaneye girdim. Dizi dizi rafların bulunduğu bu yerde onları bulmak zor olmayacaktı çünkü anlaşıldığı üzere Baekho'nun sakarlığı yine üstündeydi. Karton kutunun düşme sesinin geldiği yöne doğru adımladım. Görüş açıma Hoseok'un yüzünün yarısı düşünce hızlandım ve tam arkalarına geldim.

Baekho'nun camgöbeği rengindeki üniformasının yakasından tuttuğum gibi onu sertçe yanıma çektim ve gıcık olduğum suratına baktım. "Fazlasıyla beceriksizsin. Bir an önce düzelt kendini. Ayrıca seni bir daha Hoseok'un yanında görürsem seni ölesiye döverim. Şimdi git, biz burayı hallederiz."

Karşımda aslında sert tavırlı biri bulunuyordu ancak o da çoğu herkes gibi benden çekiniyordu. Sebebi ise henüz asistanlığımızın 2. haftasında haksız yere Hoseok'a kızan bir profesör kardiyolog ile tartışmaya girmemdi. Adamı rezil rüsva etmiştim ve bu bir öğrenciye göre fazla cesur hareketlerdi. O yüzden o olayı bilen herkes bana temkinli yaklaşıyordu.

Baekho dünden razı bir halde kabullenip yanımızdan ayrılırken onu sinirli bakışlarımla süzmeye devam ediyordum. Aslında neden bu heriften gıcık kapmaya başladığımı hatırlamıyordum ama büyük bir itlik olduğu beynimin ücra köşelerinden bana sinyallerle iletiliyordu.

Ben Baekho ile ilgilenirken sırtımın ecza raf demirlerine çarpmasıyla kendime geldim ve gözlerimi beni tutan ellere diktim. Burada tek başımızaydık ve Jung Hoseok çok tehlikeli sularda yüzüyordu. "Sen az önce beni ondan kıskandın mı?" Salak salak sırıtarak yüzüme bakıyordu ve ben "Evet ulan!" diye bağırmak istiyordum.

Ancak bunu yapmayıp uysal bir kedi gibi başımı aşağı yukarı salladım ve kollarımı Hoseok'un beline doladım. Neredeyse aynı olan boylarımızdan dolayı Hoseok'un yüzü yüzümün hizasındaydı. Tam gözlerinin içine bakıyordum. Kıskanılmanın verdiği duyguyla kavruluyordu ve içerisinde tutkunun ateşi yanıyordu.

"Kıskanınca şu minik hallerin kayboluyor ve aslan gibi kükrüyorsun. Aynı şey beni koruyup kollarken de oluyor. Beni severken çok nazik davranıyorsun ve benim için dünyayı yıkacakmış gibi bakıyorsun gözlerime. Bu hissiyatı ve seni en derinlerimde hissetmek beni inanılmaz derecede mutlu ediyor."

Evet, biz ikimiz çok aptal iki aşıktık.

Kelimeler her anlamda kifayetsiz kalıyordu. Bir şeyler söylemek istemiyordum, söylesem de kimse anlayamazdı çünkü. Ben sadece Hoseok'u yaşamak istiyordum.

Aramızda sessizlik oluşurken gözleriyle bana beni sevdiğini söylemiş ve beni kıstıran elleri sırtımı bulup beni sarmıştı. Yüzünü yüzüme yaklaştırdığı vakit aynı zamanda başını yana eğerken benim gözlerim dudaklarına kaydı. Dudaklarımız buluştuğunda kollarım sıklaşmış ve bedenini kendime yapıştırmıştım. Ben usulca dudaklarını öperken o, gözlerini kapatmıştı.

Uzun sürmeyen ancak derinliğini fazlasıyla hissettiğimiz bu sesli öpüşmemizin ardından Hoseok gülümsemiş ve gözlerini ile dudaklarını eş zamanlı aralamıştı. "Teslim etmem gereken ilaçlar var. Beraber götürelim ve ardından uyuyalım mı? Çok yoruldum. Kollarında dinlenmeye öylesine ihtiyacım var ki."

Beklentiyle bakan gözlerine karşılık onu bekletmemek için başımı hızlıca salladım ve gülümsedim. "Hemen gidelim sevgilim."

Daha çok gülümsemiş ve benden ayrılmıştı. İkimiz de dağılan kolileri toparlayıp yerine yerleştirdikten sonra gerekli ilaçları alıp oradan çıktık ve Junmyeon hocanın yanına gittik. İlaçları teslim edip izin de aldıktan sonra yukarı kata, personel odasına çıktık. Bu oda şahsi olarak ikimize ayrılmıştı. Pek geniş olmamakla beraber ben ve Hoseok'un kitapları ile diğer eşyaları bulunuyordu. Bir masa ile sandalyeleri ve bir koltuk bulunan bu odayı kendimize almak için iki sınav olmamız gerekmişti ama buna değmişti.

Herkesten uzak ve rahattık. Odaya girdiğimizde ışıkları açmadan direkt olarak koltuğa geçip koltuğu açtık ve yatak haline getirdik. Dolaptan da iki yastık ve örtü çıkardığımızda keyfimiz gayet yerindeydi.

Yatağa yatıp uzandık ve örtüyü üstümüze örttük. Kollarımı bebeğime sararken o da yüzünü göğsüme gömmekle meşguldü. Bu şekilde uyuduğumuz gecelerin her sabahında sarmaş dolaş oluyorduk ve bu çılgınlar gibi güne enerjik başlamama sebep oluyordu.

Düşüncelerimden sonra yüzümdeki sırıtış daha da büyürken gözlerimi kapadım ve Hoseok'un saçlarını öptüm. "İyi uykular." Hoseok çoktan uyku moduna geçtiği için mırıldanarak bana daha da sokuldu ve söyledi: "İyi uykular sevgilim."

İşte, rahat bir uyku beni kollarına çekiyordu.

Doctors | SopeМесто, где живут истории. Откройте их для себя