4

7.6K 632 630
                                    

Akşam olduğunda derslerimiz bitmiş, şimdi ise kütüphanedeydik. Hoseok başını kaldırmadan sorularını çözmeye devam ediyordu. Cidden, Hoseok çok inekti. Tüm dersler boyunca hiç benimle ilgilenmemiş, dikkat kesilerek dersi dinlemişti. Anatomi dersinde hocanın boş bir anında Hoseok'u dürtüklemiş iki laf etmeye çalışmıştım ancak nafile. Hoseok beni hiç umursamamış bilgisayarına yazdığı yazıya devam etmişti.

Gıcık olmuştum. Bu kadar inek olmamalıydı. Ayrıca söylediğine göre geçtiğimiz seneler ortalaması oldukça yüksekmiş. O bunları söylerken ağzım açık ona bakakalmıştım. Hiç mi zorlanmıyordu? Şahsen bana zor geliyordu bu dersler. Onu içten içe oldukça takdir etmiştim.

Ona bakmayı kesip başımı iki yana salladım. İki saattir bir soruda takılmıştım. Yorum sorusuydu ancak konuyu tam olarak kavramadığımdan olsa gerek soruyu bir türlü yapamamıştım. Soruyu birine sormak mantıklı gelirken yanımda harıl harıl soru çözen Hoseok'un omzuna dokunup fısıldayarak adını seslendim. "Hoseok, şu soruya bakabilir misin?"

O ise soru kelimesini duyar duymaz bana dönmüş ve gösterdiğim soruya bakmıştı. Hayretler içerisindeydim, bu çocuk kesinlikle iyi yerlere gelecekti. Saniyeler içinde bana sorunun cevabını söylerken ben ona dikkat kesilmiş ağzından çıkanları dinliyordum. Söylemeden geçmemeliydim, dudakları çok ısırılası duruyordu.

Pekala, soruya odaklanmalıydım, Hoseok'un dudaklarına değil.

Ben ona tabiri caizse mal mal bakarken o bana soruyu -soruyu da değil direkt tüm konuyu- anlatmaya başlamıştı. Bitirdiğinde şaşkınlıkla ona bakıyordum. Jung Hoseok tek kelimeyle mükemmel bir yaratıktı. Bunca şeyi biliyor olması dürüst olmak gerekirse beni korkutmuştu ancak fazlaca etkilendiğimi de altını çizerek söylemek istiyordum. Vay be, hem afetti hem de bu kadar çalışkandı. Kesinlikle bundan sonra örnek profilim Jung Hoseok'tu.

Sahi, bu adamın ismi de çok güzeldi. Jung Hoseok. Daha başka ne cevherleri vardı açıkçası merak ediyordum. Ben ona hayran hayran bakarken onun telefonu çalmıştı. Telefonu eline alıp açtığında kulağına götürdü ben ise önüme dönüp kalemimle kitabıma bir şeyler karalamaya başladım.

Sağ koluma yapılan baskıyla ona döndüm. Ne yani aramayı açmıştı ama konuşmamış mıydı? "Yoongi telefonunu kullanabilir miyim? Benimki ben konuşamadan şarjı bitti ve kapandı." Anladığımda başımı sallayıp "Tabi." diyerek telefonumu çantamdan çıkarıp ona uzattım. "Teşekkür ederim, konuşmam çok uzun sürmez." Ne kadar kibar bir oğlandı bu böyle. Sorun yok dercesine kafamı iki yana salladım yüzüne bakarken. O ise gülümseyip telefonda numaraları tuşlamış ve telefonu kulağına götürmüştü.

"Anne benim, Hoseok. Telefonumun şarjı bitti. Bu akşam biraz geç geleceğim eve. Çalışmam gerek, şu an kütüphanedeyim. Tamam, seni seviyorum. Dikkat edeceğim." Anne kuzusu muydu, bana mı öyle geliyordu bilmiyordum ancak bu hoşuma gitmişti. Çok tatlı görünüyordu cidden. Telefonu kapatıp bana verdiğinde tekrar teşekkür etti. Dudağımı ısırarak telefonu çantama bıraktığımda ona döndüm.

"Hoseok gelsene gidip kahve alalım." Kitabına bakıp bana baktığında düşünür gibi yapıp kafasını sallayıp gülümseyerek ayaklandı. Beraber kütüphaneden çıkıp yürümeye başladığımızda kollarımı birleştirdim. "Hoseok, gördüğüm kadarıyla çok fazla çalışıyorsun. Herhangi bir hedefin var mı?" Hoseok ellerini ceplerine yerleştirip başını salladı. "Şöyle aslında, benim bir projem var. Büyük bir proje bu ve bunu Heechan hocamla beraber yürütüyordum. Bana çok destek oluyordu. O gittikten sonra kendimi yalnız hissediyorum. Önceden de çok çalışıyordum ancak şimdi omzumdaki yük daha da artmış gibi. Bir şeyler başarmak istiyorum. İşimde en iyisi olmak adına çok sıkı çalışmalıyım."

Doctors | SopeWhere stories live. Discover now