İlk ve son defa, beni biraz sever misin?

391 31 16
                                    

Tek bölümdür, iyi okumalar dilerim.


Jungkook'un mektubundan;
"Güzel gülüşün benim baharım olmuştu. Gideceğim yerde tek mevsim kış sevgilim ama sen hep bahar ile kal."

28 Aralık 2017 21:10

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

28 Aralık 2017
21:10

Kar taneleri, içi kir tutmuş saydam insanların üzerine konduğu gibi eriyordu. Böyle geceler gelirdi ona, Tanrı'nın sadece kendisini yarattığı, tutunacak dal aradığı, karın yeryüzünde yalnızca onun içinde tuttuğu geceler. Ölmek ve yaşamak arasındaki ipte yürümek gibiydi bu duygu, yürüdükçe ikisinden de uzaklaşıyordu, asfalt zeminde çırpınan ve denizden millerce uzakta bir balık gibi, tek fark o çırpınmayı bırakmıştı, belki beş sene önce belki on. Kime ne faydası vardı? Bankta ciğerleri acıyana kadar sigara içmesinin ona ne zararı vardı? Sigara kokusuyla harmanlanan kar kokusu zihnini pelte haline getirmiş, en ufaktan ayak parmaklarını oynatamaz olmuştu. Bu gece tek ona işliyordu, bir tek ona soğuktu hava, bir tek ona uzaktı deniz. Bencilliğin had safhasını yaşıyor oluşu ağaçta donarak ölen bir kuşu sinirlendirmişti besbelli fakat kâle almadı, kuşlar yüzemezdi.

Parmakları yana yana dibine kadar bitirdi sigarasını, ayak parmaklarından başlayan hissizliğin dizlerine kadar ulaştığını ayağa kalkar kalkmaz yere düşünce fark etmesi büyük bir talihsizlikti. Telefonu çalmaya başlarken ayağa kalkmaya çalıştı banktan tutunarak. Canı yanmasa bu acınası haline bir dal daha yakabilirdi. Bir hayli uzayan siyah saçları gözlerinin önüne düşmüş, görüşünü engellemişti. Boş sigara kutusunu çöpe atarken dondurucu soğukta ayağa kalkmayı başarmıştı. Tanrı sadece ona oynuyor olmalıydı bu gece, diğer insanların içi bu kadar mı sıcaktı? Neden erimiyordu buz dağları? Gözlerini kapattığında soğuk kirpiklerinin yanaklarına bir hançer gibi saplandığını hissetti, kendineydi savaşı, soğuğa değil. Yeteri kadar kızgındı kendisine, dakikalardır çalan telefonunu kıramayıp açmıştı sonunda.

"Neredesin? Neden gelmedin seni bekliyorum?" Hattın diğer ucundaki adamın sıcak nefesini düşününce bile ısınır gibi olmuştu, yanına gitmek için çoktan hareketlenmişti. Parmak uçları sızım sızım sızlıyordu.

Kısaca bir "Geliyorum" der demez kapatmıştı telefonunu. Gece ilerledikçe birer birer azalıyordu karın saydam insanları, sıradanlaşmış hayatlarının esirleri. Buydu Jimin'e göre onlar. Birer esir, ya da kukla. Ve o bu gece, sirkten kaçmıştı, kurallardan ve esirlikten.Tanrı onun içine düşürdüğü bu aysberg'in yanında özgürlük vermişti ona. Düşüncelerinden uzaklaşmak için kafasını iki yana salladı istemsizce. Hızlı adımlarla koşuştururken omzuna çarptığı insanları bile görmüyordu, hissetmiyordu, oyununa çabucak alışmıştı.

Daha önce hiç gelmediği kafeye girdiğinde şıngırtı sesleri çıkmıştı, tamda onun seçebileceği bir yerdi, hem samimi hemde değil. Sıcak hava ve hafif alkol kokusu yüzüne çarptığında hasretle cebine gitmişti eli, boşlukla karşılaşmak canını yakarken birkaç masa ileri de gözünde ışıltılarla ona bakan adamın yanına gitmişti. Kareli gömleğinin üzerine giydiği süveteri, açık kahve pantolonu ve uzamış taralı saçlarıyla çiçek gibi duran adama gülümsedi. Her zaman düzenli olmuştu, tutumluluğunun faydasını görüyor olmalıydı, bileğindeki ünlü bir markaya ait saat gözünden kaçmamıştı. Yüzük takmayı nefret ettiği parmaklarında bir tane gümüş yüzük vardı. Ve kolları hala ev gibiydi. Kim Taehyung'un sarılışıyla ısındığına yemin edebilirdi.

Aysberg, jikookWhere stories live. Discover now