#121

31 6 0
                                    

Bir yakınımın cenazesinde camideydim. Namaz bitmiş, dualar yapılmış, haklar helal edilmişti. Derken hemen yanıbaşımdaki "Hak Teâlâ rahmet eyleye!" deyip seğirtiverdi tabuta. Bir başkası, "Allah Peygamberimize komşu eyleye!" dedi. O da tabutun bir ucundan tuttu. Derken diğerleri de, "Allah rahmet eylesin!", "Nur içinde yatsın!", "İlk gecesi âsan gele!", "İmanı Kâmil ola!","Peygamber Efendimiz şefaatçisi ola!" gibi dualarla tabuta omuz verdiler. Aslında bu durum benim yabancım değildi. Dilimde dualar, yürüyorum tabutun arkasından camide. Çocukluğuma gidiyorum bir an. O yıllarda cenazeler şimdilerde olduğu gibi kapalı kasa araçlar içinde gizliden götürülmezdi. Caddelerde iz bırakırdı. Evden camiye, camiden mezarlığa kadar mevta omuzlar üzerinde tekbirlerle götürülürdü. Hangi caddeden geçiliyorsa, cadde üzerindeki esnaf o an elindeki işini bırakır, seğirtir, "Mekanı cennet ola!", "Suali kolay gele!" der, en az on adım tabuta omuz verir ve işine dönerdi. Dudaklar kıpır kıpır, caddeler Fatihalarla dolar taşardı. Hüzünle birlikte dünyanın geçiciliği insanlarını yüzünden okunurdu. Her gün olmasa da birkaç günde bir, ölüm bu şekilde hayatın içinde yer alırdı. Dualar eşliğinde cami kapısında cenazeyi yerleştiriyoruz arabaya. "Lezzetleri acılaştıran ölümü çokça zikrediniz." der peygamberimiz. Ölüm her an göz önünde olunca, her an birilerinin terk-i dünya ettiği görülünce; alışverişler daha dürüst, gıybetler daha az, vakit namazlarında camiler daha bir dolu, sohbetler daha bir uhrevî olurdu. Ama gel gör ki ölümü hayatımızda öldürmüşüz. Şimdilerde ölüm; sadece çıktığı evi ve ahalisini uhrevileştiriyor. O da bir iki günlüğüne. Sonrasında her şey kaldığı yerden aynen devam ediyor

Kıssadan Hisseni AlHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin