#89 ÇOBANIN AŞKI

65 8 0
                                    







Henüz yirmisinde olan genç bir çoban. Bir kıza
gönlünü kaptırmış, o derece aşık olmuş ki,
sevdiğinden başka bir şey düşünemez, derdini
kimseye anlatamaz olmuştu.
"Ne haldesin, sana ne oldu?" diyenlere
mahzun bir tebessümle bakar, hiçbir şey
söylemezdi. Onun bu hali çevresinde bulunan
herkesi merak içinde bırakmıştı.
Onun derdini birlikte çobanlık yaptıkları yakın
arkadaşından başka kimse bilmezdi. İki
arkadaş gündüzleri köyün koyunlarını güder,
geceleri de kaldıkları tek oda bir kulübede
yaşarlardı.
Günlerden bir gün, günlük işlerini yapmış,
kulübelerine dönmüşlerdi. Aşık olan çoban her
zamanki gibi kulübelerinin az ilerisindeki bir
kaya parçasının üzerine oturmuş, yaşlı
gözlerle güneşin batışını izlemektedir. Diğer
çoban da akşam yemeği için hazırlık
yapmaktadır. Tam bu esnada kulübelerinin
önüne gelen bir ihtiyarın sesi duyulur.
– Hey delikanlı!
Aşık çoban ihtiyarı duyacak durumda değildir.
İhtiyar birkaç defa seslenir ama aşık çobanın
duyacağı yoktur. Dışarıdan gelen sesi işiten
diğer çoban kulübeden dışarı çıkınca ihtiyar
bir adam karşılaşır.
– Buyurun efendim! Bir şey mi istediniz?
İhtiyar:
– Evladım! Ben yolcuyum, susadım, bana
içecek biraz su verir misin?
Genç içeri girer, su kabını eline alarak ihtiyara
verir. İhtiyar bir yandan suyu yudum yudum
içerken, bir yandan da ileride duran genci
görmüş ve dikkatini çekmiştir. Birkaç defa
seslenmesine rağmen sesini duyuramadığında
n sağır mıdır diye de merak eder.
İhtiyar sorar:
– Arkadaşın hasta mıdır?
Genç:
– O gecelerini uykusuz geçirmektedir. Kendine
bakmıyor, yemesi, beslenmesi çok düzensiz.
Kızdan başka hiçbir düşüncesi yok. Uykusu
kız, yemesi kız, içmesi kız, çevresi kız, onun
her şeyi kız olmuş. Aşk bu olsa gerek.
Genç çobanı dikkatle dinleyen ihtiyar sorar:
– Arkadaşın kime aşık olmuş?
Çoban:
– Padişahın kızına.
İhtiyar şaşkındır, az ileride konuşmalardan
habersiz bir kaya parçasının üzerinde oturan
gence baktı. Saçı sakalı birbirine karışmış,
zayıf çelimsiz bir genç hali vardı.
Aşık çobanın arkadaşı:
– Efendim! Ben ona çok söyledim. Sen kim,
padişahın kızı kim? Senin neyine padişahın
kızına aşık olmak, ama dinletemedim.
İhtiyar:
–Çağır bakalım şu aşık çobanı da bir de
onunla konuşalım.
Genç çoban arkadaşının yanına gider ve
birlikte ihtiyarın yanına dönerler. Aşık çoban
ihtiyarın yanına gelince, durumun çok daha
vahim olduğu gözlerden kaçmamıştır. Genç
çobanın ayakta duracak takati yoktur.
İhtiyar:
– Evladım bu halin nedir? Üzülme, çaresi
olmayan dert, şifası olmayan hastalık yoktur,
dedikten sonra derin düşüncelere dalar gider.
Kısa bir sessizlikten sonra ihtiyar, çobanlara
yere oturmalarını söyledikten sonra anlatmaya
başlar. Kapılarına kadar gelen bu alim zat,
devrin padişahının danışmanlarından biriymiş.
Uzun yıllardır, padişah her sıkıntıya düştüğü
meselede ilk danıştığı bu ihtiyar alim olurmuş.
Padişah bu ihtiyarı çok sevmiş, onu kendine
danışman yaparken bir istekte bulunmuştu:
"Benim danışmanım olduğunu kimseye
söylemeyeceksin, falanca dağın eteğinde bir
kulübede yaşayacaksın, ben seni çağırınca
geleceksin."
O zamanlar genç olan bugünün ihtiyarı,
padişahın talebini kabul etmiş ve yılladır dağın
eteğindeki kulübesinde tek başına yaşıyor, boş
zamanlarını da gül satarak geçiriyordu.
Padişahın onu sevdiği gibi o da padişahı çok
seviyordu. Bu yaşantıya sırf padişahı sevdiği
için katlanmıştı. İhtiyarı dinleyen gençler
şaşkındır, hele aşık çoban şaşkınlıkla birlikte
içinde ümit ışıkları yanmaya başlamıştır.
Nihayet padişahla yakınlığı olan birine
rastlamıştır.
Aşık genç sorar:
– Benim derdime bir çare bulabilir misin?
İhtiyar alim:
– Dediklerimi harfiyen yaparsan elbette demiş.
Aşık genç hemen:
– Elbette demiş her şeyi hemde ne istersen her
şeyi yaparım demiş, çok zayıf olan ümitlerinin
yeşermesiyle sevinçten birden canlanmış,
yüzüne tekrar renk gelmiş ve can kulağı ile
dinlemeye başlamış.
İhtiyar alim:
– Benim kaldığım kulübenin üst kısmında bir
mağara var, sen oraya çekileceksin. Kırk gün
hiç dışarı çıkmadan Allah, Allah diye zikirde
bulunacaksın. Ne duyarsan duy, ne görürsen
gör vazgeçmeyeceksin, sana gelenlere itibar
etmeyeceksin, hatta padişah bile gelse,
dünyayı sana teklif etseler dahi itibar
etmeyeceksin işte o zaman muradın gerçek
olacak. Her şeyi yapmaya hazır olan aşık genç
iyice şaşırmıştır, bu iş bu kadar kolay mıdır?
Aşık genç:
– Gerçekten bu kadar kolay mı? Ben şimdi
elime tespihimi alacağım, mağarada kırk gün
Allah lafzı celili ile zikir çekeceğim, sonra
sevdiğime kavuşacağım, öyle mi?
İhtiyar alim:
– "Evet, bana inan ve dediklerimden çıkma
yeter." demiş sadece.
Çoban sabahı beklemeden, arkadaşıyla
vedalaşarak ihtiyarla birlikte hemen yola
koyulur. Birlikte yol alırken çobanın morali
yükselmiş, yüzüne renk, ayaklarına kuvvet
gelmişti. İhtiyar, çobana mağaranın kapısına
kadar eşlik eder. Kapıda çoban ile ihtiyar
vedalaşırlar. Çoban hemen içeri girer ve Allah
zikrine başlar. Niyetini padişahın kızına, dilini
de Allah'ın zikrine yöneltir.
Aradan birkaç gün geçmiştir, çoban zaruri
ihtiyaçlarının dışında sadece zikirle meşgul
olmaktadır. Çoban mağarada zikirle meşgul
olurken, civar köylerde bir söylenti kulaktan
kulağa dolaşmaya başlamıştır bile. Herkes
birbirine şöyle diyordu:
"Şu dağdaki mağaraya keramet ehli bir derviş
yerleşmiş, gece gündüz zikirle meşgul
olmaktadır."
Söylenti artarak devam etmiş, sadece yakın
köylere değil, zamanla kasabaya, oradan da
ülkenin her tarafına yayılmış. Söylenti her
yayılışta, bire bin katarak abartılıp çobana
birçok kerametler izafe edilir. Çobanın
mağaraya çekilmesinin üzerinden bir ay
geçmişti ki, bir gün arkadaşı çoban onu
ziyarete gelir.
Mağaradaki kendini zikre o kadar vermişti ki,
arkadaşının geldiğini fark etmemiştir.
Seslendikten sonra ancak kendine
gelebilmiştir. Kısa bir hasret gidermeden
sonra, arkadaşı mağaradan ayrılır ve çoban
zikre devam eder.
Kırk günün dolmasına üç–beş gün kalmıştı ki,
çobanın şöhreti bütün ülkeye yayıldı. O kadar
duyuldu ki; sarayda bile konuşulur olmuştu.
Derken padişah da derviş haberini duyar. Bir
gün padişah vezir ile bu meseleyi konuşur.
Padişah:
– Böyle Allah dostlarının yanımızda olması
bize çok büyük faydalar sağlar.
Vezir:
– Sultanım! Elimizi çabuk tutalım, zikir ehli bir
yerde fazla durmaz, onlar dünyayı dolaşırlar,
bu dervişi saraya alıp, burada ikamet
ettirelim.
Padişah:
– Güzel düşündün, var git dervişi al saraya
getir.
Padişahtan talimatı alan derviş doğruca dağın
yolunu tutar. Yanındakilerle birlikte çobanın
yanına varır. Durumu çobana anlatır, çoban
teklifi kabul etmez. Çoban direkt olarak
padişahın kızını kendisine teklif edileceğini
bekliyordu. Vezir, çobanı padişaha götürmek
için her ne teklif yaptıysa, kabul edilmez.
Üzgün bir şekilde saraya döner. Padişah,
vezirinden olanları öğrenince üzülür.
Vezir:
– Sultanım! Allah dostları dünya malına değer
vermez. Derviş Efendi de bunun en güzel
örneği oldu, der.
Vezirini dinleyen Padişah, bir de kendisi
gitmeye karar verir. Hazırlık yaptırır ve yola
çıkarlar. Padişah dağdaki çobana giderken
ihtiyar danışmanına haber salmış, onu da
yanına almıştı. Padişah mahiyeti ile çobanın
bulunduğu mağaranın kapısına gelir. Tevafuk
bu, padişahın mağaraya geldiğinde çoban
inzivadaki kırkıncı gününün içindeydi. Padişah,
zikir halindeki çobana tekliflerini yapar. Çoban
sessizce dinler, padişah bitirince, çoban zayıf
ve kısık bir sesle "hayır istemem" der.
Padişah da, mahiyeti de şaşkındır. Bu teklifler
öyle kolay kolay reddedilecek teklifler değildir.
Orada bulunanların hiçbiri bu işe bir anlam
veremez. Herkes bu durumu aşık çobanın
maneviyatının yüksekliğine bağlar. Padişahı
reddetmesi, çobanın itibarını kat kat
arttırmıştır. Orada bulunanların içinde işin
özünü bilen, sadece ihtiyardır.
İhtiyar danışman padişaha der ki:
– Padişahım! Bu derviş Efendiyi kızınızla
evlendirirseniz, amacınıza ulaşırsınız.
Padişah:
– Kabul eder mi?
İhtiyar:
– Edebilir, bir deneyelim, der.
Dünya malına meyletmeyen böyle bir dervişi
kendi tebasına almak fikri padişahın hoşuna
gider. O sırada padişahın mağaradaki dervişi
ziyaret ettiği haberi çevre köy ve beldelere
ulaşmış, haberi duyan dağa akın eder. Kısa
zamanda dağda kalabalık bir insan topluluğu
meydana gelir. Padişah ile ihtiyar danışmanı
arasında bu konuşma geçerken, gün akşam
olmuş, güneş batmak üzeredir. Aşık çobanda
huşu içinde zikrine devam etmektedir. Padişah
ve danışmanı dervişe doğru ilerlerler.
Padişah bu teklifi yaparken, aşık çobanın
çoban arkadaşı da mağaranın kapısına kadar
gelebilmiş, sevinci yüzünden okunuyordu.
Arkadaşı kaç yıldır hasretini çektiği sevdiğine
kavuşacaktı. İhtiyar da umutluydu, çobanın bu
mağaraya hangi gaye için kapandığını
biliyordu. Mağaranın kapısında çobana öneriyi
yapar:
– Derviş Efendi, seni kızımla evlendireyim.
Bunu duyan çobanın arkadaşı da, alim
ihtiyarda çobanın hemen kalkıp teklifi kabul
etmesini beklerken, çok farklı bir durum
olmuştu. Çobandan gelen ilk tepki bu sefer
çok yüksek bir sesle Allah (c.c) lafzı
duyulmuştu ve çoban ayağa fırlamıştı.
Padişah bu teklifi yaptığında güneş batmış,
ufukta batan güneşin bıraktığı kızıllık vardı.
Bu sesle Padişah da dahil herkes teklifi kabul
ettiğini düşünmüştü ama çoban elindeki
tespihi yavaşça cebine koydu ve yerine oturdu.
Herkes pür dikkat ne diyeceğini beklerken,
Çoban:
– Hayır padişahım, kızınızla da evlenmek
istemiyorum.
Şaşırmak sırası, ihtiyar danışmanda ve
çobanın arkadaşındaydı.
Nasıl olur? Çoban bu mağaraya padişahın
kızını alabilmek için kapanmıştı.
Dağ derin bir sessizliğe bürünmüştü. Herkes
hayret içindeydi, bu dervişin gerçek manada
Allah dostu olduğuna kimsenin şüphesi
kalmamıştı. Çünkü ona yapılan teklifleri kimse
reddedemezdi. Hele çobanın arkadaşı bu işe
iyiden iyiye bu işe şaşırmıştı. Öyle ya
Padişahın kızını elde edebilmek için neler
çekmişti, neredeyse hayatını kaybedecekti.
Şimdi ise bunu elde etti, ama kabul etmiyordu.
Nefsi ancak zikir terbiye eder Aşık çoban
üzgün bir eda ile kafasını iyice eğerek:
"Ben sadece kırk gün padişahın kızına
kavuşmak için Allah dedim. Rabbim ise buna
rağmen zikrinin hürmetine padişahı, mahiyetini
ve hayal edemediğim kadar mal varlığını,
ayrıca şu kadar insanı ayağımın önüne serdi.
Ben ne yanlış yoldaymışım. Keşke ben
padişahın kızı için değil de, Allah için Allah
demiş olsaydım." der.
Ve bir kaç defa daha yüksek sesle Allah Allah
diye zikrederek son nefesini verdi......

Kıssadan Hisseni AlWhere stories live. Discover now