39. Bölüm

209 10 0
                                    

Fener hengâmesinin [olayının] on üçüncü salı günü Bihruz Bey kalem esvabıyla haremden çıktı. Arabasını ısmarladı. Bir iki lokma yemek yedikten sonra arabaya bindi. Doğruca Üsküdar'a indi. Çünkü Kadıköy taraflarını görmek istemiyordu.

İskeleye varınca arabadan indi. Vapur kalkmak üzere olduğundan biraz acele etmesi vapur memuru tarafından ihtar olunduysa da Bihruz Bey bu ihtara ehemmiyet vermedi. Tamam mevkiften [duraktan] geçip vapur iskelesine ayağını attığı sırada vapur da iskeleden ayrıldı. Bihruz Bey o zaman hareketini tesri' etti [çabuklaştırdı] ve iskelenin kenarına vardı ise de vapurla iskelenin arası haylice açılmış bulunduğundan atlamaya imkân olamadı. O hâlde bey olduğu noktada kalıverdi. Vapurun içinde bulunanlardan birtakımı ve hususiyle kadınlar –vapura yetişemediğine teessüf [yazıklanmak] tarzında– Bihruz Beyi birbirlerine gösterip gülüşüyorlardı. Bu hanımların içinde bir tanesi de Periveş Hanım idi. Bihruz Beyin nazar-ı nevmidanesi [ümitsiz bakışı] bunu görüp de bir beht [şaşkınlık] ve hayret içinde teşhisine muktedir olunca [tanımayı başarınca] yüreği öyle bir şiddetle çarpıp başı öyle bir dehşetle dönmeye, gözleri öyle bir hâlde kararıp vücudu öyle bir derecede titremeye başladı ki, bir gayret-i fevkalâde [üstün bir gayret] ile kendisini iki adım geriye almasaydı hiç şüphe yok denize gidiverecek idi. Bereket versin bu hâl çok sürmedi. Zorlaya zorlaya aklını tekrar başına toplayabildi. Uğraşa uğraşa gözlerini açtı. O gördüğü çehreyi bir daha görmek için nazarının [gözünün] olanca kuvvetiyle ileriye baktı ise de vapur gereği gibi uzamış olduğundan o kadar beyaz başlar içinde aradığını tefrik edemedi [seçemedi]. Bunun üzerine vapuru durdurmak için kaptana haykıracak oldu. Sesi çıkmadı. Bastonuyla "dur" diye işaretler etti, anlatamadı. O dakikada kendisini vapurdan evvel Köprü'ye isal edecek [ulaştıracak] bir vasıta yaratılsa idi, bu vasıta için beyefendi tekmil varını ve belki nakdine-i ömrünü [canını]verirdi.

"Mön diyö! Kel viziyon kö sa? Es kö jö rev? Non! Ta kendisi idi, evet, o idi! Ah, ne kadar bozulmuş! Ne kadar zayıflamış! Ah, yalancı Keşfi! Kanay edepsiz! Ne zevk buldu da o yalanı uydurdu! Laş köpek! Lâkin nasıl edeyim de şuna yetişeyim?.. Ah! Bir balon olsa!.. Bir balon yok mu?"

Bihruz Beyin böyle söylenerek mütelâşiyane [telaşla] öteye beriye seyirttiğini gören kayıkçılar etrafını aldılar ve "Beyefendi! Buyurun sizi şu piyade ile götüreyim, kalafattan yeni çıktı, yirmi dakikada  İstanbul'a varırız." "Gel ağabey! İki çifte gidelim." "Bana iki çeyrek ver, vapur Köprü'ye varmadan seni Sirkeci'ye çıkarayım." yollu tergibata başladılar.

Bihruz Bey "İstanbul'a vapurdan evvel yetişmek" sözünü işittiği gibi o şaşkınlık hâlinde buna imkân-ı tasavvur ile [bunun mümkün olacağı düşüncesiyle] kayıkçıya hitaben: "İki çeyrek değil sana iki lira var, ama şu kavil [anlaşma] ile ki beni dediğin gibi vapurdan evvel yetiştireceksin!" diyerek gösterilen iki çifteye atladı. Kayığa dayandılar, hamleciler küreğe yapıştı. Kayık vakıa epeyce bir süratle suyun üzerinde fışır fışır kayıp gitmeye başladı.

Bihruz Beyin kendisi kayığın içinde ise de fikri bin tarafa birden dağılmış idi. Önü sıra daima uzaklaşarak gitmekte olan vapuru nazarıyla takip ettiği kadar sabırsızlığından oturduğu yerde çırpınıp duruyordu. Kayık bir hayli gitti. Hayfa ki Bihruz Beyin hamlecileri henüz Kızkulesi hizalarında pala çalmaktalar iken vapur Köprü'ye varmış, müşterilerini çıkarmaya başlamış idi.

— Ayol, hamleci ağa!.. Vapur Köprü'ye vardı, biz daha Sarayburnu'nu tutamadık!..

— Hey efendim, sular bozuk. Sular bozuk olmasaydı şimdiye dek Sirkeci'ye vardık gittiydi. Baksana anafora, sel gibi akıyor. 

— Sen bana vapurdan evvel varırız demedin mi?

— O ne kadar olsa vapur. Onu ateş yürütüyor, bunu yürüten kol.

Araba SevdasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin