19. Bölüm

412 12 0
                                    

Bihruz Bey muhabbetnameyi [aşk mektubunu] bu suretle meydana çıkardıktan sonra bir iki defa okudu. Baş tarafındaki birkaç cümleyi, ortalarındaki bir iki lâkırdıyı Nuvel Eloiz'den çarpmış olduğu için fena bulmadı ve kendi mahsul-i karihası [düşüncesinin ürünü] olan sözlerden "sebebini mümkünü yok keşfedemedim" cümlesindeki telmihi [imayı] beğendi ise de mektubun ansamblını pek commün, ziyadesiyle fad, aşırı ensipid gördüğünden tebyiz ve takdimini tensip edemedi [temize çekip sunmayı uygun görmedi]. O zaman o mektubun yazılışındaki letafetsizliği [tatsızlığı] lisan-ı Türkî'nin kifayetsizliğine hamlederek [Türkçe'nin yetersizliğine vererek] biraz söylendikten sonra tekrar Nuvel Eloiz'i aldı. Birçok karıştırdı. Bundan maksadı mündericatı içinde kendi hâline uygun muhtasar [kısa] bir mektup bulup onu tamamıyla tercümeye himmet etmek [çalışmak] idi. Aradığı şeyi bunda bulamayacağını aklı kesince kitabı bıraktı ve Sökreter de zaman'ı derdest ederek [eline alarak] süzmeye başladı.

Bundaki mektuplar cüz'î tebeddülât ile [küçük değişikliklerle] kendi gibi her âşığın işine gelebilecek surette tertip olunmuş şeyler idi. Bihruz Bey birçok sahifeler taklibine muhtaç olmaksızın [çevirmeye  gerek kalmaksızın] arzusuna muvafık [uygun] olmak üzere rastgetirdiği bir mektubu –ortasında zait [fazla] gördüğü bir fıkradan külliyen sarf-ı nazar etmek [kısmı tamamen çıkararak], nihayetine de kendi hâlince muktezî [gerekli] gördüğü bazı sözleri ilâve eylemek üzere– kemal-i tehalükle [aceleyle] ve ara sıra hall-i müşkül [güçlüğü çözmek] için Biyankî ve Hançerî lugatlerine müracaatla ber-vech-i âtî [aşağıdaki gibi] tercümeye başladı:

"Küçük Hanımefendi!

Mu'terifim [İtiraf ediyorum]. Çakeriniz [Köleniz] daima hayal ederdim ki, sevda ki bana ekseri karşı konulmaz eşkâl [şekiller] altında ve bir okluk ile müsellâh [silâhlanmış] reprezente olunmuş idi, gerçekten muhataralı [tehlikeli] değildir. Evvelâ o zayıf ve romanî [romantik] canlar için ki, kuvvetli etütlerle meşgul olamazlar ve şiddetli ve sıhhî jimnastiklere kendilerini veremezler de her yerde işsiz güçsüz, tatsız tuzsuz, rahat yükü altında eğilir akıl taşırlar. Bu sizi görerek letafetleriniz [güzellikleriniz] içinde natürün en sevimli işlerinden birisini admire ederek kendimi kandırdım ki, benim fikirlerim mütecasirane [cesaretli] olduğu kadar sehivli [hatalı] de imiş! Çünkü hep çakerinizin mağrur [gururlu] safsatalarım karşı konulması muhal [imkânsız] bir letafetten, bir cazibeden beni müdafaa edemedi. Sevdaya saburane [sabırla] karşı koymuş idim. Sevda kendi kuvvet ve kudretini dil-firib [gönül alıcı] bir şey üzerinde kamaşmış gözlerime karşı kâmilen arz-ı izhar ederek [göstererek] beni cezalandırıyor! Bundan böyle şevkli kahramanları üzerinde müellifleri istihza etmek [yazarları alaya almak] haksızlığında bulunamam. Mademki bizzat çakeriniz bile o müelliflere [yazarlara] itaatli bir süje olmak hizmetini ifa edebilir oldum! Bundan böyle elektriğe benzeyen pasyonlar hakkında –ki, kaderden gelirler gibi görünürler ve sizi, daha doğrusu çakerinizi nagehanî [ansızın] bir derin yara ile zahm-dar eder [yaralar]– şek ve şüphe etmeyeceğim! Oh çakerinizi artık inanmazlık ettirmeyecek derecede derin vurdu.

Evet, küçük hanım! Bir görüşte âşık olunabiliyor. Tekmil hayat için perestiş olunabiliyor [tapılabiliyor]. O müennese [kadına] ki, yalnız süratli bir gölge gibi görülmüştür. Bunun ispatı sizsiniz ey cism-i lâtif [güzel varlık]! Mademki benim bahtımı kararlaştırmaya birkaç dakikacık kifayet etti! Filvaki [Gerçekte] kim karşı koyabilirdi o letafete ki, cümle hareketlerinizde hüküm sürüyor gibi idi? Bunların hepsi beni aldatmaya konkur etmiyorlar mı idi?

Aşk!.. Aşk!.. Bana bu keskin ateşleri hissettirmekliğin bilâhere [ardından] meprize olmuş şiddetli bir pasyonun ümitsizliği içinde terk etmek için ise beni bitirdin!

İmdi güzel hanımefendi! Bu halis ilân-ı aşka ne aköy edeceğinizi bildirmeye tenezzül ediniz veyahut daha iyisi hiç yazmayınız. Kâğıt sizin kıymetli fikirlerinizi saklamaya lâyık değildir. Onları gönül aldatıcı bir sakız gibi kendi hatırında cem' etmeklik yumuşak ve hürmetkâr âşığınıza aittir.

İmdi hâk-i pa-yi ismetanelerine [temiz ayağınızın bastığı toprağa] yüzüm gözüm sürüp hâl-i perişanımı [perişan durumumu] serbestçe arz etmeklik için merhametinize ve kulluğunuza lâyık bir çaker-i senser olduğumu ispat eylemek üzere münasip bir mahalde [yerde] randevu ita buyurmaklığınızı istirham eder [vermenizi rica eder] ve işbu arizamın [mektubumun] cevabını almak için işbu gelecek pazar günü Büyük Çamlıca'da kâin gazinoda teşrif-i ismetanenize muntazır bulunacağımı [temiz varlığınızın şereflendirmesini bekleyeceğimi] arz ile hatm-i kelâm eylerim [söze son veririm]. Her hâlde ferman zat-ı ismetanelerinindir [Her durumda ferman sizindir].

21 Haziran sene 1870, yevm-i perşembe.

Âşık-ı bîçareniz

M.B.

Araba SevdasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin