26. Bölüm

353 13 0
                                    

Arabanın bu defa gittiği yeri beyana hacet yoktur ki, hikâyeyi takip edenlerce o yerin Bahçe-i Umumîden başka bir yer olamayacağı umur-ı malûmadendir [bilinmektedir].

Evet! Beyefendi arabasını mutadından ziyade [her zamankinden fazla] bir süratle sürerek Topanelioğlu'ndaki bahçenin alt başına varıp da dahil ve haricini fevkalâde bir kalabalığın cevlângâh-ı izdihamını [yığılmış olduğunu] görünce buraya yetişmekte biraz geç kalmış olduğuna teessüfler ederek [yazıklanarak] kim bilir kaçıncı devresini icra etmekte olan arabaların arasına epeyce müşkülât ile [güçlükle] karışabildi.

Bu suretle ağır ağır giderek yukarıki meydancığa vasıl olunca silsile-i devr-i daimden [sıra hâlinde dolaşmaktan] arabasını kurtardı. Gazinoya karib bir mevkie [yakın bir yere] çekti, durdurdu. Kendi derhal arabadan fırladı, doğruca bahçeye girdi. Sürü sürü gezen rengârenk ezhar-ı behiştî [cennet çiçekleri (kadınlar)] içinde aradığına benzer bir sima [yüz] göremeyince –hikâyemizin mebdeinde [başlangıcında] tarif olunduğu vechle– aşağıki kapıya yakın bir mevki intihap edip [seçip] oturdu. Bir bira ısmarladı. Sarışın hanımın vürudunu [gelmesini] sabırsızlıkla intizara [beklemeye] ve bu intizar-ı şedit [şiddetli bekleyiş] içinde dembedem [sürekli] saatine bakıp her beş dakikada bir kere de kapıya doğru gidip gelmeye başladı.

Evet! Bahçeye süslü hanımların, şık madamların mavi gözlüsü, kara kaşlısı, elâ gözlüsü, sırma saçlısı, uzun boylusu, kısası, narin yapılısı, şişmanı, hâsılı her türlüsü girip çıkıyor, fakat Bihruz Beyin "siyeh-çerde-i" hayal-perverdesi [hayalindeki "karayağız"ı] bir türlü görünmüyordu. "Siyeh-çerde" görünmediği gibi landosu dahi belirmiyordu.

Medid [uzun] olduğu kadar şiddeti artmakta olan bu intizar [bekleyiş] içinde zavallı Bihruz Beyin zihni birtakım ihtimalât-ı muz'icenin keşakeşine [sıkıntılı ihtimallerin karışıklığına] düşmüş idi ki, en elîmi [üzücüsü] Periveş Hanımın Keşfi Beyle başka bir yerde randevu vermiş olması idi. Zira bahçe seyircileri arasında Keşfi Bey dahi görülemiyordu. Bu ıstırab-ı tahammül-fersa [dayanılmaz ıstırap] içinde saat on buçuğa gelip ümidin bütün bütün kesilmesi dakikaları takarrüp edince [yaklaşınca] bey için için "of!"larını artık zaptedemez olmuştu.

Bir aralık yine yerinden fırladı, kapıya doğru gitti. Devr-i daim zincirini teşkil eden [Halka hâlinde tur atan] arabaların müruruna [geçişine] içeriden meyusane [üzüntüyle] bakıyordu. Birdenbire serapa [baştan ayağa] vücudu bir ihtilâca [titremeye] tutuldu. Çehresi iptida [önce] kızardı, sonra sarardı, daha sonra yemyeşil oldu. Bulunduğu noktadan sol tarafa şitab [koşmak] etmek istedi. Orası geçit vermez derecede sık bir ormancık idi. Ormancığın azıcık yukarısına gitti. Orası bahçenin kenarına müntehî [uzanan] bir düzlük ise de bir iki madama, birkaç erkek, birkaç da çocuktan mürekkep [oluşan] bir aile sandalyeleriyle bir halka teşkil ederek orada oturuyorlardı. Bihruz Bey gözlerini bahçenin dışarısındaki kargaşalığa dikmiş olduğu hâlde bunların üzerine doğru süratle yürüdüğünü oturan çocuklar görünce korktular. Analarının babalarının kucaklarına iltica ettiler [sığındılar]. Bihruz Bey hareketine kat'iyen halel vermedi [hareketini kesinlikle bozmadı]. "Pardon!" diyerek halka-i müteşekkileyi [oluşmuş halkayı] çiğner gibi aralarından geçti. Hatta geçerken bir iki sandalye de devirdi. Bahçe duvarının dibine gitti. Biraz durdu, yine geldiği tarafa döndü. Fakat dönerken halkayı bütün bütün bozulmuş, dağılmış buldu. Tekrar kapıya doğruldu. Yine döndü. En sonra yerine gitti, garsonu çağırmak için bastonunun ucuyla bira kadehine hızlı hızlı vururken kadeh devrildi. Sonra yere düştü, kırıldı. Hele garson da yetişti. Bey bira ve kadeh paralarını başka başka tesviye ettikten [karşıladıktan] sonra pardösüsünü koluna aldı, yine fevkalâde bir süratle yukarıki kapıya doğru yürümeye başladı. O süratle hem gider, hem de: "Enkonyito!.. Enkonyito!.. Diyabl!" diye söylenir, herkesi kendine hayretle baktırırdı. Bu kadar telâş ve heyecan ve harekete sebep ise beyefendi iptida [önce] kapıdan arabaların mürurunu [geçişini] seyrederken hayal-i cananenin [sevgilinin hayalinin] adî bir kira arabası içinde olarak kendisine görünmesi idi.

Araba SevdasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin