Bölüm xx3: Azrail

0 0 0
                                    

Yeşil, mavi, biraz da beyaz ve mor... Tüm renkler havada ışıldıyor ve aurora denen bu muhteşem doğa olayını gözler önüne seriyorlardı. Leo gerçek olamayacak kadar güzel bir ışık gösterisine şahit oluyordu şu an. Aklı tamamen boşalmıştı, yapabildiği tek şey bu doğal güzelliğin içine dalıp gitmekti. Fakat yerdeki şey, bu harika ışık gösterisinin güzelliğini gölgede bırakmıştı. Leo istemsizce hayatında gördüğü en güzel insanın yanına yürümeye başlamıştı. Sanki biri onu zincirlemiş çekiyordu. Ama ortada bir zorlama yoktu, Leo seve seve kendisinin çekilmesine izin vermişti. Leo'nun o güzel bulduğu 18-25 yaş aralığı da yalan olmuştu. Karşısındaki kız en fazla Leo'nun yaşında yani on yedi yaşındaydı. Siyah parlak saçları o kutup ışıklarını o kadar güzel yansıtıyordu ki! Yansıma gerçeğinden yüz kat daha güzeldi. İnce kolları, yuvarlak omuzları bu soğuğa rağmen açıktı. Üzerinde sadece renk cümbüşünü yansıtan lacivert bir elbise vardı. Bu soğukta giyilir miydi incecik elbise? Leo bir metre kara bata çıka kıza doğru yürüyordu. Sarhoş gibi değildi, gerçekten sarhoş olmuştu. Son iki metre kalmıştı. İşte tam o anda arkasını dönen kız Leo'nun durmasına yol açmıştı. Felç etmişti onu. Gözleri, yeşil, mavi, biraz da beyaz ve mor... Ama korkuyla bakıyordu, pişmanlıkla. Yaşlar rüzgarla uzaklaştırılmıştı gözlerinden. Işık gösterisi yarıda kesilmişti. Leo soğuk rüzgara dayanamamış yere bırakmıştı dizlerini. Kız uzun uzun baktı kocaman açtığı parlak gözleriyle. Leo da ona baktı, şaşkınlıkla bakıyordu korktuğu için karşısındakinden. Küçük vücudu hiç de o Leo'nun güzel bulduğu kadınlar gibi olgun değildi. Yine de karşısındaki şeyi diğer kadınlarla kıyaslamak... olmazdı. Kız ince pembe dudaklarının arasından ince sesiyle konuşmaya başladı.
-Neden? Neden geldiniz?
Leo'nun mosmor olmuş dudakları titremeye başladı. Hiçbir şey diyememişti. Kız geri iki adım attı küçük çıplak ayaklarıyla.
-Gidin buradan!
Evet, "gidin buradan" demişti bastıra bastıra, "buradan" demişti. Leo'yu kontrol eden Leo değildi artık.
-Üşümüyor musun?
Kız o kadar çok şaşırmıştı ki.
-Ne diyorsunuz?! Gidin dedim size! Gitsenize...
Kız arkasını dönüp koşmaya başladı. Gözlerindeki yaşlar elmas gibi parlayarak rüzgarla havaya saçılıyor ve o karanlık gökyüzüne inat gökkuşağı oluşturuyorlardı. Leo hemen ayağa kalkıp peşinden koşmaya başladı. Kız ağlamaklı bir sesle bağırdı.
-Bırakın beni! Beni ne hale soktuğunuzu görmüyor musunuz?
Kız ayağı takılıp yere düşmüştü. Mikail cennetten düşse büyük ihtimalle bu kadar güzel görünmezdi. Leo, kızın yanına yetişmişti. Kız yerde yüzüstü yatmış ıslak gözlerini saklamaya çalışıyordu. Leo onu kaldırmaya ne kadar çok çalışsa da boşunaydı.
-Gidin!
-Neden ağlıyorsun?
Kız iyice sinirlenmeye başlamıştı artık.
-Neden mi, sizin yüzünüzden elbette! Bana nasıl acı çektiriyorsunuz görmüyor musunuz?
Leo umutsuzca kaçmaya başlamıştı. Ne? Kendisi de bilmiyordu ne yaptığını. Kafa mı kalmıştı Leo'da? Nefesi bitene kadar kaçtı. Kendini kara atıp o soğukta uyumaya başladı. Öldüğüne kesin inanmıştı artık. Azrail'in bazılarına çok güzel göründüğünü duymuştu ninesigillerden. Öldüğüne o kadar çok inanmıştı ki şimdiden üzülmeye başlamıştı. Buz gibi yerde iki saat uyuyup uyanmıştı. İfadesiz bir surat takınmıştı.
-Ne zaman öbür dünyaya gideceğim?
Leo o anda ağlama sesini fark etti. Sesin olduğu yere çevirdiğinde kafasını görmüştü. Bunlar kesinlikle mezar taşları olmalıydı. Ölüm Meleği de taşların önünde elleriyle gözlerini kapamış ağlıyordu. "Azrail, pişmanlık mı duyuyor yoksa yaptığı işten? Ah! Acımasız tanrı, bizi acımak için yarattığın yetmiyormuş gibi melekleri de mi bunun için yarattın?!" Diye düşündü. Ölmüş müydü Leo gerçekten?

Battland Maceraları Vol. 2Where stories live. Discover now