Bölüm Kırk Bir

4.7K 387 17
                                    

Baya baya kırk birinci bölüme geldik valla :D Kırk bir kere maşallah demesek bölümün hatırı kalır :D Neyse. Git gide finale yaklaşıyoruz. Bu bölümden sonra geriye dokuz bölüm kalacak. Evet, bunu neden söylüyorum bilmiyorum ama söyleyim dedim :D İnanılmaz matematiğim diyip susuyorum :D:D İyi okumalar :D

  Tesisler Binası…

  Dışarıda yağan yağmurun sesi, içeriye doluyordu. Regulus, sessizce Layla’yı süzmeye devam ediyordu. Layla ise konuşmaya cesaret edemiyordu. Aralarında yaklaşık iki metrelik bir boşluk vardı. Regulus, çalışma masasında oturuyor ve kalemini masaya vurarak ritim tutuyordu.

   ‘’Beni, seni öldürmemeye ikna etmeyecek misin, Layla?’’ diye sordu Regulus.

  Layla’nın yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. ‘’Bu başarabilir miyim?’’

  ‘’Hayır,’’ diye cevap verdi Regulus. ‘’Ama denemeni izlemek isterdim.’’

  Layla, bir süre sert bakışlarını Regulus’tan ayırmadı. ‘’Bunun benim hatam olmadığını biliyorsun. Colapatiron öldü. Bir meleği öldürdüler. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Ne yapabilirdim ki? Faye, aptal değil. Beni burada tutmanın sebebini tabi ki biliyordu, benim senin casusun olduğumu tabi ki biliyordu. Beni müttefiki yapacağını mı sandın?’’

  Regulus, güldü. ‘’Haklıymışım. Denemen gerçekten eğlenceliydi.’’

  Layla, karşılık vermedi. Sessizce nefesini koyuverdi ve başını öne eğdi. Regulus, kalktı ve Layla’nın yanına geldi. Eline bıçağını aldı ve incelemeye başladı. Layla’nın nefes alışları hızlandı. Ama kolayca teslim olmak istemiyordu. Gözlerini kapattı ve bıçağın Regulus’un elinden fırlayıp gitmesini sağladı. Gümüş bıçak, arkalarındaki duvara saplandı. ‘’Ben güçlü bir cadıyım.’’ dedi sert bir ses tonuyla.   

  Regulus, sesli bir kahkaha attı. Sonra yüz ifadesini hiç değiştirmeden sağ elini Layla’nın göğsünden sokup sırtından çıkardı. Layla’nın göz bebekleri büyüdü ve dudakları aralandı. Ağzından koyu kırmızı kan akmaya başladı. Regulus, ona doğru eğildi. ‘’Bugün beni eğlendirdiğin için teşekkür ederim, güçlü cadı.’’ Sonra elini sırtından çekti ve cadının kalbini bularak çıkarttı. Layla, birkaç kez kesik nefes aldı, gözlerinden kanlar geldi ve yere düştü. Regulus’un suratındaki gülümseme hala yerindeydi. Elinde tuttuğu kalbi cadının cesedinin üzerine attı. Kana bulaşan elini gri tişörtüne sildi ve eski yerine dönerek masasına oturdu. Kalemini alarak ritm tutmaya devam etti.

  Birkaç saniye sonra Anael, odada belirdi. Üzerinde kahverengi bir palto vardı ve açık kahverengi, uzun saçları boynunu örtüyordu. Sessizce Regulus’un duvara saplanan bıçağını aldı ve ağır adımlarla ilerleyerek grigorinin masasına bıraktı. Sonra hiçbir şey söylemeden Layla’nın cesedine doğru eğildi. Sağ elindeki parmaklarını cadının alnına bastırdı ve ceset ortadan kayboldu. Ama etrafa saçılan kan hala oradaydı.

  ‘’Diğerleri gibi değilsin.’’ dedi Regulus, düz bir ses tonuyla. Anael, ayağa kalktı ve duvara yaslanarak Regulus’a baktı. ‘’Çemberdeki diğer meleklerin bana yardım edeceğini zaten biliyordum. Ama sen, Anael… Cennetteyken bile aramız iyi değildi. Micheal’ın bir numaralı askerlerinden biriydin. Şikayetçi olduğumu sanma. Çemberin en güçlüsü sensin. Ve Colapatiron öldüğüne göre senin gücüne eskisinden de çok ihtiyacım var. Sadece… Nedenini anlamıyorum. Neden Micheal’a, Tarot’a ve diğerlerine sırt çevirdin?’’

  Anael’in yüzünde çok küçük bir gülümseme belirdi. ‘’Onlara gerçekten sırt çevirdiğime inanıyorsun yani.’’ dedi. ‘’Sana ihanet edeceğimden hiç şüphen yok.’’

Kayıp Kanatlar: UyanışWhere stories live. Discover now