Bölüm On Yedi

4.8K 495 3
                                    

  Böylesi bir karanlığın var olabileceğini bile düşünmezdim.

  Biraz sonra karanlık, yerini hissizliğe bıraktı. Boşluk… Ve ardından da düşme hissi… Saniyeler, yıllara dönüşürken etraf aydınlandı. Ağaçlar, gökyüzü, renkler, rüzgar… Bütün bunlar çevremi sararken, dünyanın ayaklarımın altında döndüğünü hissettim adeta.

  Anın, büyüsünü bozan tek şey, o sesti.

  ‘’Çok güzel değil mi?’’ Arkamdan gelen sese doğru döndüm. Regulus’un iri vücudu, manzaramı kapatırken yüzümü buruşturdum. ‘’Tıpkı senin gibi, Lucy…’’

  Yavaşça söylediği kelimeler beni kendimi incelemeye zorlamıştı. Beyaz saten elbiseyi, elbiseyle tezatlık oluşturan simsiyah saçlarımın omuzlarımdan aşağıya döküldüğünü gördüm. Saçlarım hatırladığımdan daha uzun, ayaklarım çıplaktı. Hafif rüzgar, perilere yakışacak saten elbiseyi havalandırıyordu. ‘’Ben Lucretia değilim.’’

  ‘’Sen değilsin. Ama Lucretia, seninle birlikte. Beni duyabiliyor.’’ Sözleri aynı anda hem sinirli hem de sevgi doluydu. Siniri benim için, sevgisi Lucretia içindi. Birden gözlerindeki öfke söner gibi oldu. ‘’Güzel, öyle değil mi? Rüyalarda buluşmak yani… Bunu yapabilmek öyle güzel ki…‘’ Duraksadı. ‘’Aslında fikri veren Nathaniel’dı. Seni elinden kaçırdığı için bana bir özür borcu var ve bunu ödemeye çalışıyor.’’ Nate’den bahsediş biçimi… Nate’e bu kadar öfkeliyken bile ona acımamı sağlamıştı. Andrew ve Lex, değişimi başarabiliyorken, onun neden buraya bu kadar uzak olduğunu anlayamıyordum. Bir zamanlar çok yakın olan bu üçlünün şimdi bu kadar kopuk olması…

  ‘’Benden ne istiyorsun?’’ diye sordum olabildiğince soğuk bir sesle.

  ‘’Çok açık değil mi? Tabii ki Lucretia’yı istiyorum.’’ Bana doğru geldi. ‘’Eğer bana daha fazla sorun çıkarmazsan, seni sağ bırakacağıma söz veriyorum, Clara. Hatta Tesiste, itibar sahibi biri olmanı bile sağlarım. Beni anlıyor musun? Şehir’e sığınmak seni korumaz, sadece kaçınılmaz sonu erteler. Ama benim yanımda olursan, Şehir’deki birkaç aptal nefilimin sana sağlayabileceği şeylerin çok daha fazlasına sahip olursun.’’

  İyiydi. Gerçekten iyiydi. Kelimelerle oyun oynamayı ve ses tonuyla etkili bir hava yaratmayı biliyordu. Yine de… Kendimden oldukça emin bir sesle, ‘’Hayır,’’ dedim. ‘’Kesinlikle hayır.’’

  Vazgeçmedi. ‘’Çok kısa süredir bu hayatın içindesin, Clara. Ama yakında gözün açılacak ve doğruyu anlayacaksın. Güçsüz olmak istemeyeceksin. Yıllardır, Şehir’den Tesislere gelen birçok kişi oldu. Ve hallerinden gayet memnunlar. Sen de onlardan olacaksın.’’

  ‘’Ama herkes memnun değil, değil mi? Andrew değildi. En güçlü adamın, Şehir’den yana olmaya karar verdi.’’ Sözlerimin onda nasıl bir etki yarattığını sanki ağır çekimde izlemiş gibiydim.

  ‘’Andrew, basit zevklerin peşinde. Heyecanın… Ona kızmıyorum. İtaati kusursuz olan birinin isyanı da büyük oluyor. Ama Andrew akıllıdır. Sonunda tekrar doğru yolu bulacak. Ve inandığım bir şey varsa o da, Alexander ve senin de onun peşinden geleceğinizdir.’’ Sesi, kendinden o kadar emin gibiydi ki… Sözlerinin tam tersini ölümüme kadar savunsam da neredeyse ben bile inanacaktım bu hayali geleceğe… ‘’Üçünüze de ihtiyacım var.’’ Ve işte vicdan vuruşunu da yapmıştı.

  ‘’Uyanmak istiyorum,’’ dedim sertçe. ‘’Hemen!’’

  ‘’Sadece ben istersem uyanabilirsin.’’

  Etrafıma bakındım. Arkamda, çimenliğin biraz ilerisindeki uçurumu gördüm. ‘’Rüyada ölürsem gerçekte uyanırım.’’ dedim. Hızla koşmaya başladım.

  Ama Regulus’un arkamdan seslenmesiyle durdum. ‘’Eğer ben istersem uykunda ölürsün, Clara. Bence beni kızdırmamalısın.’’

  Kendimden beklemeyeceğim kadar yüksek sesle güldüm. ‘’Beni öldüremezsin ki! Kızgınlığın için Lucretia’yı feda mı edeceksin?’’ Ve ben daha sözlerimi bitirememiştim ki Regulus’u yanımda buldum. Rüyaya onun hükmettiğini gözüme sokmaya çalışır gibiydi. Başını hafifçe sola yatırdı. Ve o anda midemde inanılmaz bir acıyla iki büklüm oldum. Dudaklarımdan yüksek bir inilti çıktı. Sonra kulaklarım inanılmaz bir şekilde çınlamaya başladı. Son darbe ise sanki görünmez ellerin beni boğmasıydı. Nefes alamıyordum. Soluksuzluk, midemin ve kulağımın acısını unutturmuştu. Ellerimi boynuma sardım ve başarısızlıkla sonuçlanan nefes alma girişimlerinde bulundum. En sonunda beynime oksijen gitmiyor olsa da aklıma bir fikir geldi. ‘’Ben… ne his…sedersem… Luc… Lucretia da… aynısı…nı… hisseder!’’ Zar zor konuşmuştum ama işe yaramıştı. Boğazımı saran eller çekilmiş gibiydi. Kesik kesik nefesler alarak soluğumu düzene soktum. Kulaklarım çınlamıyor ve midem ağrımıyordu. Yerden destek alarak ayağa kalktım. Regulus’a nefret dolu bir bakış attım ve onun yanından geçerek tekrar uçuruma ilerlemeye başladım. Bu kez beni durdurmamıştı. Kendimi, dibi görünmeyen, sisle kaplı uçuruma bıraktım.

  Uçmanın nasıl bir his olduğunu anlamamı sağladığı için Regulus’a minnet duyabilirdim bile…

  Uyandığımda, biri başımdan aşağıya su dökmüşçesine sırılsıklamdım. Alnımdaki vıcık vıcık teri kolumun tersine sildim. Olanları sindirmem ve gerçek olup olmadığını anlamam biraz uzun sürdü. Sonunda sanki günlerce uyumamışım gibi yorgun bir şekilde kalktım ve küçük motel odamın küçük banyosuna girip kendimi ılık suya teslim ettim.

Kayıp Kanatlar: UyanışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin