it was not an accident

280 53 32
                                    

Jinyoung ağzını açtı. Jackson stresten neredeyse bayılacaktı. Ne yapacaktı şimdi? Onunla yüzleşmek için hazır mıydı ki? Ahh tabi ki değildi! Daha ne diyeceğini bile bilmiyordu. Sapık gibi attığı fotoğrafları ona nasıl açıklayacak- "Jackson." Jinyoung'un sesini duyunca kafasını aniden kaldırdı. Göz göze geldiklerinde kalbi sanki mümkünmüş gibi daha da hızlandı. Mark bir ona bir de Jinyoung'a bakıp yavaşça kapıya doğru gitti. Arkasından kapatıp gülümsedi ve derin bir nefes aldı. "Yapabilirsin Seun-ah"

Jackson ellerini birleştirdi. "Özür dilerim." Sesi olduğundan daha kısık çıkamazdı. Jinyoung cevap vermedi. Ona kızmış olmalıydı. Ona tabi ki kızmıştı! O mektuplar, o fotoğraflar. Jackson düşüncesizce davranmıştı. O hala Jaebum'u seviyordu. Canı ne kadar yansa da buna alışmak zorundaydı.. "Ne için?" Düşüncelerini bölen o mükemmel sesi tüm gün dinleyebilirdi. Ne söylerse söylesin onun sesi yüzünden kulaklarına ninniler söyleniyor gibi hissediyordu. Adını tekrar duymak istiyordu. Onun ağzından. Özlediği o sesin daha çok konulmasını istiyordu. Ama cevap verdi.

"M-mektuplar." Mırıldandı. Ortadan kaybolmak istiyordu. Gözle görülemeyecek parçalara ayrılıp buradan kaçmak istiyordu. Jinyoung tekrar konuştu. "Özür dileyeceğin şeyleri yapmamalısın." Jackson başını salladı. Bunu zaten biliyordu. "Pişman olacağın şeyleri de yapmamalısın." Jackson kafasını kaldırıp ona baktı. Pişman olmamıştı ki. Sadece alacağı tepkiden korkuyordu. Jinyoung'un ona kızgın olduğu için mi yoksa anlamaya çalıştığı için mi kaşlarını çattığını bilmiyordu. Derin bir nefes aldı. "Pişman değilim." İşte söylemişti. Bu basit iki kelimeyi ağzından çıkarmak için beş dakika beklemesi onu aptal gibi gösteriyor olabilirdi. Ama bunu umursamadı. "Öyle duruyorsun." Ayağa kalktığında Jackson panikledi. Gidecek miydi? "Değilim! Y-yani...gerçekten pişman değilim.. Neden olayım ki?" Gergince ensesini kaşıdı.

Jinyoung derin bir nefes aldı ve ellerini masaya koyup ona doğru eğildi. "Eğer bana doğruları söylemezsen...çıkar giderim Jackson. Geri gelmem. Jaebum'un yanına gideri-" "Hayır gitmezsin." Jackson'ın kesin çıkan sesi Jinyoung'u şaşırtsa da belli etmedi. Önündeki sandalyeye otururken başını salladı. "Gitmememi sağla."

"Lisenin ilk yılı aynı sınıfa düşmüştük. Ben...genelde sevilen biriydim. Konuşmadığım çok az insan vardı. Sen bunlardan biriydin. Seni ilk gördüğüm zamanı hatırlıyorum da...büyülenmiş gibiydim." Ellerine baktı. "Mark ve ben sınıf kapısında konuşuyorduk ve sen bize günaydın diyerek içeri girdin. Arkandan bakakaldım. Mark benimle o kadar dalga geçti ki bir gün boyunca yüzüm kızarık gezdim." Yanakları yine kızarıyordu. Jinyoung onun bu hâline gülümsedi. "Fotoğraf çekmeyi seviyordum, hala seviyorum. Ama bu hobimi o zamanlar bir bahane olarak kullandım. Senin fotoğraflarını çekmek için bir bahane. Tek başına olduğum bir fotoğraf çekemezdim ama arkadaşlarınla olan fotoğrafları çekmemde sorun olmazdı. Bu yüzden sınıfın fotoğrafçısı gibi bir şey oldum. Sen fotoğraf çekilmeyi pek sevmezdin." Hâlâ sevmiyorum diye içinden geçirdi Jinyoung.

"Nadiren ayda bir veya iki kere. Ama bu benim için sorun değildi, senin ayda yılda çekileceğin bir fotoğraf için sınıftaki herkesin fotoğrafını çekmeye gönüllü olmuştum. Kaç film harcadım bir bilsen." Jinyoung kıkırdadı. "Bazılarında bir tane bile fotoğrafın olmuyordu. Ama olduğu zaman...onları en özel yerlerde saklıyordum. Onlara her şeyden iyi bakıyordum. Bu zamana kadar...o yüzden bozulmadılar zaten." Jinyoung başını sallayıp gülümsedi ve uzanıp elini onunkinin üstüne koydu. Jackson'ın vücudu bir sıcaklıkla sarsıldı. Yanakları biraz daha kızarıyordu.

"İlk yılın sonunda Jaebum ve seni sınıfta öpüşürken gördüm ve bir ay boyunca okula gelmedim. Düşündükçe ölecek gibi hissediyordum. İçim sıkılıyor, nefesim daralıyordu. Delirecektim. Ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ben de sadece seni görmeye çalıştım." Jackson elini çevirdi ve Jinyoung'la parmaklarını kenetleyip ellerine baktı. "İkinizin fotoğraflarını çekip duruyordum. Onu hiçbir zaman kesmedim. Gerek yoktu. Fotoğrafa baktığımda sana sarılı olan kollarını, yanağındaki dudaklarını veya kenetlenmiş ellerinizi görmüyordum." Gözleri mi doluyordu? Jinyoung suçlu hissetti. Bu kadar kör olduğu için. "Tek gördüğüm senin gülümseyen yüzündü." Jackson hafif doğruldu. Yüzü düşmüştü.

"Kaza yaptığını öğrendiğimde aynı duygular tekrar alevlendi. Tek sorun, beraberinde gelen öfkeydi. Böyle bir şey nasıl olabilirdi ki? Sana çok kızgındım. Kendine dikkat etmediğin için. Ben seni bu kadar severken senin böyle düşüncesizce davranman beni deli ediyordu." Gözünden düşen bir damla yaşı sildi ve başın sağa sola salladı. Jinyoung onu dikkatle dinliyordu. "Sonra...senin yapmadığını öğrendim." Jinyoung'un gözleri şaşkınlıkla açıldı. Onun da kalbi en az Jackson'ın kalbi kadar hızlı atıyordu. Kafasını yavaşça sallayıp devam etmesi için sinyal verdi. Jackson derin bir nefes aldı ve zar zor duyulan sesiyle Jinyoung'u alarma geçiren o cümleleri söyledi.

"Kaza değilmiş...Jaebum onu terk edeceğini bildiği için...arabana bilerek çarpmış."

~

İçtiğim ıhlamurun tadı çok kötü

💚

-Light

thirty day love lettersWhere stories live. Discover now