eight ☄

339 54 3
                                    

Park Jisung okul kapısından çıktığı gibi koşmaya başladı. Kapının hemen yanında Felix ve arkadaşlarının beklediğini biliyordu, bu yüzden tüm gücünü bacaklarına vermeye çalışıyordu. Yakalanırsa bu sefer işi biterdi. Duraksamadan birbiri ardına ara sokaklara daldı, nereye gittiğini bilmiyordu ama yön bulmak konusunda iyiydi. Meydana giden yolu her türlü bulabilirdi.

Zhong Chenle dersinin bitmesini dört gözle bekliyordu. Çıkış zili çalar çalmaz çantasını kaptığı gibi dışarı koştu. Bir an önce kafeye gitmek için sabırsızlanıyordu. Yedi genç arasında en heyecanlı olanı oydu, ilanın sahibinden bile heyecanlıydı.

Lee Donghyuck okullar açıldığından beri başına bela olan tayfayı bir şekilde atlatıp evine gitmek üzere yola koyuldu. Aslına bakarsanız, eve gitmeyi de pek istemiyordu. Düşüncelerine dalmışken adımları yön değiştirip onu meydana yönlendirdi. İki gün önce caddenin ortasında yere yapışmasını sağlayan gazete sayfasındaki ilan çoktan aklında yer etmişti bile. Ve Donghyuck elleri cebinde, dalgın bir biçimde yürürken o kafeye doğru ilerlediğinin farkında bile değildi.

Huang Renjun sırtındaki çantasını düzeltip yürümeye devam etti. İlanı kimin verdiğini merak ediyordu, altında bir isim yoktu. Kimlerin geleceğini de merak ediyordu. Saatini kontrol etti, henüz beşe çok vardı. Bunun rahatlığıyla adımlarını yavaşlattı genç çocuk. Orada güzel vakit geçirmeyi ve anlaşabileceği birilerini bulabilmeyi umuyordu.

Na Jaemin cebinden çıkardığı katlanmış gazete parçasını yeniden kontrol edip doğru yere geldiğinden emin oldu. Saat henüz erkendi, bu yüzden kimlerin geleceğini görebilmek için meydanın ortasındaki banklardan birine oturdu. Zamanın gelmesini beklerken bir yandan da kitap okuyabilirdi.

Lee Jeno ayaklarını sürüyerek ara sokaklarda ilerlemeye devam etti. Katılmayı planladığı bu topluluğun kendisine faydası olup olmayacağını bilmiyordu. Nasıl bir topluluğun söz konusu olduğunu da bilmiyordu ki zaten. Tek ümidi annesinin çenesini kapatabilecek bir şeyler bulmaktı. Ailesinin baskılarından fazlasıyla bunalmıştı artık.

Seo Mark ilanda yazdığı kafeye doğru ilerlerken midesi heyecanla kasılıyordu. İlanı dikkate alan birilerinin olup olmadığını deli gibi merak ediyordu. İçinden bir ses kimsenin gelmeyeceğini, hava kararana kadar o küçük kafede tek başına oturacağını fısıldasa da Mark onu dikkate almamaya çalışıyordu. Beklemeyeceğim, dedi kendi kendine, kimse gelmezse beklemeyeceğim. Ama meydana ulaştığında, genelde boş olan banklarda birinin kitap okumakta olduğunu görmek onu heyecanlandırmıştı.

O sırada farklı yönlerden meydana ulaşan beş gencin bakışları çarpıştı. Kitap okumakta olan da onları fark etmiş, kitabını çantasına koyup ayaklanmıştı. Yedisi birden boş alanın ortasında dikiliyorlardı. Sonra Mark gülümsedi.

"Gidelim mi?"

dear dreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin