12

814 81 16
                                    


İ could taste it, taste it
Changbin annesini neredeyse on yıldır görmemişti.

Annesi ayrıldıktan bir süre sonra, babası ve Changbin onu annesinin yeni evinde ziyaret ettiler. Yeni evi tek bir kişi için büyük görünüyordu.

Ama kısa bir süre sonra ziyaretler durdu. Changbin annesinin mi onu istemediğinden yoksa babasının mı onu almak istemediğinden emin değildi.

Annesi etrafındayken geçirdikleri son günü hatırladı.

"Nereye gidiyoruz?" Changbin sordu, kaldırımda annesinin yanında atlayarak yürüyordu. Annesi omuz silkti. "Halletmem gereken birkaç iş var. Hepsi bu."

Changbin başını salladı ve annesinin elini kalabalıkta kaybolmamak için yavaşça tuttu.

Cumartesi sabahıydı ve bu insanların alışveriş yapmak için dışarıda oldukları anlamına geliyordu. Hafta sonu alışveriş yapmak kesinlikle hafta içi alışveriş yapmaktan beterdi.

"Sana dondurma almamı ister misin Changbinnie? Alışveriş yaparken yiyebilirsin." Changbin coşkuyla kafasını salladı ve annesi onu dondurma standına yönlendirdi. "Hangisinden istersin Changbinnie?" Annesi başını okşayıp sordu.

Changbin bütün lezzetli görünen çeşitlere baktıktan sonra çikolatalı olanı işaret etti. "Sadece çikolatalı anne!" Kıkırdadı. Annesi sokak satıcısına parayı ödedikten sonra renkli peçeteyle tuttuğu külahı Changbin'e uzattı.

Changbin ve annesi yakındaki alışveriş merkezine girmeden önce adama teşekkür ettiler.

Alışverişi biterdiklerinde annesi aldıklarını tezgaha bırakmıştı daha sonra bir şeyi almayı unuttuğunu, bu sefer Changbin'e evde kalmasını ve yirmi dakika içinde döneceğini söyledi.

Changbin saatin önüne oturdu ve saati sıkça kontrol etti.

Beş dakika

On dakika

On beş dakika

Yirmi dakika

Kapıya doğru baktı ama annesi orada değildi. Belki de biraz geç kalacaktı. Belki de bir şeylerle oyalanmıştı.

Yirmi beş dakika

Otuz beş dakika

Kırk dakika

Elli dakika

Ama Changb'in annesi asla dönmedi.

Bugün değil,

Ertesi günde değil,

Ondan sonraki gün bile değil,

Bir ay sonra,

Ya da bir yıl sonra,

Asla, dönmedi.

"Changbin, woah, sen iyi misin?"Changbin Hyunjin sayesinde transtan çıktı, yanında Felix vardı.

"Hm, oh evet." Changbin yavaşça kafasını salladı. "İyiyim."

Felix başını salladı. "İyi çünkü seni almaya geldik. Woojin sen ve Hyunjin hakkında yalanları yaymaya devam ediyor."

Changbin yavaşça omuz silkti. "O her zaman böyledir, sorun değil, alıştık."
Felix yavaşça iç çekti, Changbin'i omuzlarından sarstı. "Ama söylentiler benim de hakkımda Binnie!"

Changbin gözlerini devirdi. Felix'e takma adlardan hoşlanmadığını söyleyecekti ama genç çocuktan duymak tatlıydı bu yüzden bir şey demedi.

"Ne söylüyor?" Changbin diğerlerine sordu, Hyunjin sonunda gözlerini yerden kaldırıp Changbin'e baktı.

"Senin ve benim hakkımda yalanlar söylüyordu. Herkese Felix'e taciz edenin ben olduğumu ve senin bana yardım ettiğini söylüyor."

Changbin gürledi. "Siktiğimin Kim Woojin'i nerede?"


Woojin kafeteryadaydı. Odanın en uzun köşesinde duruyordu ve küçük bir kalabalık çevresinde toplanmıştı.

"Evet, Changbin ve Hyunjin'di. İkisi yaptılar."

Üçlü kalabalığın yakınından Woojin'in sesini duyabiliyordu. Dairenin dışında durup, Woojin'in onları görmediğinden emin oldular.

"Evet, kesinlikle buydu. Onu yatırdılar ve denediler, biliyorsunuz. Taciz ettiler."

Felix ses çıkarmamak için ağzını kapattı. Kim böyle berbat yalanlar söylerdi ki?

Felix neredeyse ağlayacaktı. Changbin kolunu genç olanın omzuna koydu.

Üçlü, dairenin içinden bir yerlerden Kangmin'in bağıran sesini duydular.

"İlginç. Ama bütün bunları bilmenin tek yolu var, bunlara bir şekilde dahil olmuş olman."

Sex On Fire / Changlix [Türkçe Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin