36. BÖLÜM: FİNAL

En başından başla
                                    

“Tabii ki. Ne yani, seni benden ayırmaya niyetlenen birini yaşatır mıyım sandın?” başını iki yana sallarken yüzüme dikkatle baktı. “İntikamın alındı. Hemen oracıkta. Anında…”

Bir şey demeden başımı salladım. Gölge – Ruhlar’a olan bağlılığı sebebiyle buradan kurtulduğumda ve Rheseras’ı Ölüm Diyarı’na yolladığımda Sthenis’e hak ettiği şekilde veda edecektim.

Ama ya diğerleri? Dewrionlar’a ve geride kalan Gölge – Ruhlar’a da bir şey yapmış mıydı? Eğer öyleyse bu çabalarımın ne anlamı kalacaktı ki?

“Orada neler oldu?” dedim kötü bir yanıt almamak için sessizce yakarırken. “Ben bilincimi kaybettikten sonra?”

Mhoera Kralı bakışlarını pencereden tarafa çevirdi. Yüzünde nahoş bir ifade vardı.

“Sen yere düşer düşmez ruhlarla Mhoeralar birbirine girdi. Benim senden başka düşündüğüm bir şey yoktu o esnada ama Sthenis seni alıp götürmeye yeltenince olan oldu.

Onun kolaylıkla icabına baktım, ardından da seni alıp buraya getirdim.”

“Kalanlar savaşmaya devam ettiler, öyle mi?”

Kısaca başını salladı.

“Evet. Ama senin Dewrionlar akıllılık edip akademi dedikleri deliğe geri döndüler. Oradaki büyü henüz aşılamadığından kendilerini korumayı başardılar. Ruhların da bir kısmı onların yanına sığındı,” Rheseras tatsız bir kahkaha atıp bana döndü. “Düşünebiliyor musun, Mhoeralar meydana çıkana kadar kanlı bıçaklı olan iki ırk, bizi karşılarında gördüklerinde bir anda sevgi yumağı olup kucaklaşmaya falan başladılar.

Dewrionlar o koruma büyülerini Gölge – Ruhlar için yaptırmıştı, fakat şimdi buna gerek duymuyorlar. Kendilerini aynı geminin tayfası olarak görüyorlar.

Zavallılar!”

Asıl zavallı kendisiydi ama elbette bunu dile getirmedim. Bunun yerine yeniden bıçaklandığım yere baktım.

“Peki, ya ben? Nasıl kurtuldum Rheseras?”

Ona adıyla hitap ettiğimde, Mhoera Kralı’nın yüzü aydınlandı, ismini zikretmem sanki ona “seni seviyorum” dememle eş değermiş gibi, tuhaf bir edayla bakıyordu bana.

“Kolay olmadı. Bir karar vermem gerekti. Ya senin ölmene izin verecektim, ya da kadim kuralları yıkıp seni yeniden hayata döndürecektim.”

“Ölüyordum,” gözlerinin içine bakarken öne doğru eğildim. “Bunu hissetmiştim. Büyü yapıp buna karşı da koyamadım, çünkü engellenmiştim,” az biraz ona dokundurma yaptığımı anladığında kirpiklerini kırpıştırdı, acaba o an beni kelepçelere ve prangalara vurduğu için pişman olmuş muydu? “Hâl böyleyken, geriye kalan tek seçenek senin olaya el atmış olman Rhes.

Benim için ne yaptın?”

Son cümlemi elimden geldiğince, yumuşak bir tınıyla dile getirdim. Ve bu kesinlikle işe yaradı, zira Rheseras beni seyrederken yüzü bir anda sert tavrından sıyrılıp anlayışlı bir ifadeye büründü.

“Antik Çağ’dan beri geçerli olan bir kuralı çiğnedim. Mhoeralar kendi formlarından yarattıkları Gölge – Ruhlar onlara ihanet edip savaş açtıklarında, bir daha onlara kendi kanlarını sunmayı yasakladılar.

Bu vakte kadar da bu kurala karşı gelen olmadı.

Ama ben… Seni öylece kaybetmeyi göze alamazdım,” bu sözler gerçek bir âşığın dilinden dökülse belki anlamlı olabilirdi ama karşımdaki Rheseras’tı. Hırsı ve açgözlülüğü nedeniyle benim ölmeme izin vermemişti o, beni sevdiğinden değil… “Bu sebeple de sana kendi kanımı verdim. Bunu kaldırıp kaldıramayacağından bile emin değildim ama o an yapmak zorundaydım.

MİRAS : GÖLGE - RUH SERİSİ - İkinci KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin