6. BÖLÜM

1.6K 226 11
                                    

Hani derler ya; “Gelen gideni aratır,” diye, bu sözün boş yere söylenmediğini şimdi çok iyi anlıyordum.

Gölge – Ruhlar benden nefret ediyorlardı. Ben de onlardan… Benim yerime milyonlarca kez Tyalaria Aelryn’i tercih ederlerdi, ben de Dewrionları… Ellerinde olsa beni bir kaşık suda boğarlardı, ben de ilk fırsatta hepsinin kökünü kazırdım…

Bu liste daha uzayıp giderdi, fakat aşağı yukarı aramızdaki mevzu bu şekilde özetlenebilirdi.

Ta ki şimdiye dek…

Birbirimize karşı diş biliyorduk; çünkü daha önce her iki kesim de karşısındakinden daha azılı bir düşmanın var olduğunu bilmiyordu. Gerçi, Gölge – Ruhların Alevden Doğanlar karşısındaki tutumu göz önüne alındığında, onların bu konuda pek de bilgisiz olduğu söylenemezdi. Belli ki aralarında bir husumet vardı, geçmişte yaşanan ve günümüze kadar devam eden kıyasıya bir çekişme söz konusuydu.

İşte geldiğimiz noktada da, bu düşmanlık yeniden nüksetmişti. Öyle ki, arananlar listesinin başındaki kişi olmama rağmen, yaptığım tek bir çağrıyla buraya gelmiş ve onlara emir vermem için bekleyişe geçmişlerdi. Zira ruhlar da biliyordu ki, benden ve onlardan daha büyük bir tehlike vardı. Alevden Doğanların üzerimize bir karabasan gibi çöken tehditlerine tek başınayken savaş açmak, hiç de akıllıca değildi.

Bu yüzden de, “Düşmanımın düşmanı dostumdur,” demek yerine, “Bildiğin şeytan bilmediğine yeğdir,” demeyi tercih ediyordum. Ve görülen o ki, Gölge – Ruhlar da benimle aynı şekilde düşünüyorlardı.

Chas’in kollarında, perişan bir hâlde olmama rağmen, ruhların artık incecik bir çizgiye dönüşen kalkanın hemen sınırında konuşlandığını görünce, kıpırdanıp ayağa kalkmak için çabaladım. Ama bunu başarmak şöyle dursun, hareket ettiğim anda vücudumdaki kasılmaların şiddeti arttı ve yeniden yığılıp kaldım.

“Cathie, iyi misin?” Chas’in panik dolu sesi, yanı başımızda diz çökmüş olan annemi ve babamı da iyiden iyiye telaşlandırdı. Ellerime doğru uzandılar, fakat bana temas ettikleri esnada, kendi ellerinde de kızarıklıklar oluştu.

Beni ürkütmemek adına yavaşça geri çekilseler de, başımı korkuyla Chas’e çevirmekten ve onu incelemekten kendimi alamadım.

Yüzünde ve muhtemelen kıyafetlerinin sakladığı yerlerde bir sorun yoktu, ne var ki suratıma ve açıkta kalan tenime dokunduğu ellerinde irili ufaklı yanıklar meydana gelmişti. Anne ve babamda oluşan kızarıklıkların daha ileri boyutuydu bu, acı verdiğinden adım kadar emindim. Ancak Chas hiç sesini çıkarmamış, kimseye bir şey hissettirmemişti.

“Aman Tanrım!” dedim cırlayarak. “Sana bunu ben mi yaptım?”

“Hayır,” Chas dağılan saçlarımı eliyle nazikçe toparlarken başını iki yana salladı. “Sen yapmadın.”

“Chas,” kuruyan dudaklarımı ıslatıp gözlerinin içine baktım. Benim adıma duyduğu endişenin boyutu tahmin ettiğimden de büyüktü, saklamak için elinden geleni yapsa da, onu artık çok iyi tanıyordum. “Kendimi suçlu hissetmemem için böyle söylediğini biliyorum.

Ama yapma.

Bunun nedeni benim işte!”

Hem pişmanlık, hem de kızgınlıkla yüklüydüm. Beni etkisiz kılmak için başvurulan her yol, bir şekilde sevdiklerimi de zarara uğratıyordu. Keşke sonuçlardan etkilenen tek kişi kendim olabilseydim, çektiğim acıdan çok, değer verdiğim insanların da benimle beraber yara alması canımı yakıyordu.

MİRAS : GÖLGE - RUH SERİSİ - İkinci KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin