kırk yedi

12K 1.1K 279
                                    

Sonunda odamın bir köşesindeki çantamı bularak hızlıca omuzlarıma taktım ve yine seri hareketlerle koridora çıkıp tek parmağımı kopartmak pahasına ayakkabılarımı da ayağıma geçirdim. Tam kapıyı açıp çıkıyordum ki sigara ve vişne suyunu unuttuğum aklıma gelince anlık bir kalp krizi yaşayarak hemen yanda olan mutfağa adımlamış ve küçük siyah masanın üzerinden onları almıştım. Annem ayağımda ayakkabılarımla mutfağa girdiğimi görse ağzıma sıçardı ama işe bakın ki kendileri haftalardır yoktu.

Umurumda değildi modlarına girmeyecektim hiç, gayet de umurumdaydı. Aptal gibi bayılıp saçma sapan şeyler yaşadığımda alt komşumuz İlknur ablanın anneme söylediğini biliyordum. Hatta ona bana göz kulak olmasını bile söylemiş olabilirdi ancak kadın beni aramamıştı bile. Ona bunu söyleyeceğine beni arasaydı çok daha iyi olurdum.

Mutfaktan çıkarken hâlâ buzdolabının üstünde sarı fosforlu kağıda benimkinden çok daha güzel bir el yazısıyla yazılmış olan notun asılı durduğunu gördüm. Öyle ki yapışkanı azalmış olan kağıdın kenarı iyice yapıştırıldığı yerden kurtulmuş yere göz kırpıyordu.

Taha Kerem, biz bir süreliğine tekrar Antalya'ya gidiyoruz. Buzdolabında yemek var.

Sahi, o yemeği ne yapmıştım ben?

Kaşlarımı çatarak buzdolabını açtım. Tuhaf bir koku ve çıkardığı çok az duyulan boğuk sesiyle buzdolabı boştu. Kaşlarım biraz daha çatıldı ve kafamı iyice eğerek diz çöktüm.

Ah, umarım o tabağın içindeki bir yemek değildi.

Yüzümü buruşturarak tabağa uzandım ve yemeğimsi şeye baktım. Patlıcanlı bir şeye benziyordu ve üstü kaplıydı. Demek ki kokusunu o yüzden fazla alamamıştım.

Buzdolabını kapattım ve mutfaktan elimle tabakla ayrıldım. Bir yanda da ağzıma koyduğum sigara paketinden bir dal çıkarmaya çalışıyordum. Sonunda giriştiğim mücadeleden alnım ak çıktığımda hafifçe sırıttım ve anahtarlığıma takılı çakmağımla sigarayı tutuşturdum.

Kısa süreli bir hafıza kaybına ihtiyacım vardı.

Hastalanıp sikik bağışıklık sistemimin gazabına maruz kaldığımdan beri o anları hatırlamamak için çaba sarf ediyordum.

Artık sigara ve vişne suyu bile yetersiz kalıyordu.

Evi kilitleme işini hızlıca halledip merdivenleri adımlamaya başladım.

Bir gün bu sensörlü lambaların altında hareket etsem bile beni algılayamayacaklar diye düşünüyor ve tuhaf bir tedirginlik içine giriyordum.

Ağzımdaki sigarayla beraber derin bir nefes aldım ve biraz daha hızlı bir şekilde inmeye çalıştım. Saat erkendi gerçi fakat Savaş ve Dilara o kadar çok iyi misin diye mesaj atıyordu ki okula çok daha erken gitmeye karar vermiştim.

İyi miydim ben bile bilmiyordum ki, onlara verebileceğim bir cevabım yoktu. Sanırım o yüzden de onların yanına gitmeye pek hevesli değildim. Çünkü bana tuhaf tuhaf bakıp, üstüme titreyeceklerdi.

Her zamanki gibiydim işte, sadece daha çok... Nasıl desem, çocuk gibiydim. Hislerimi kontrol altına alamıyordum. Annemi düşününce görünmez bir el boğazımı sıkıyor gibiydi, bu zamana kadar görmezden geldiğim geleceğimi düşününce veya etrafındaki insanları düşününce yine tuhaf hisler... Bilemiyordum işte.

Bu mümkün müydü bilmiyorum ancak baygın kaldığım o kısa süre zarfında içinde başka bir yaşam formuna geçmiş olabilirdim.

Bir kelebek olmak istiyordum. Çiçeklere konmak, renkler... Renkler beni cezbetmişti. Turuncu, kırmızı yeşil ve sarı... Hepsi karmakarışık. Bir koku yoktu ya, belki de beni onun gerçek olmadığına ikna edebilecek tek şey oydu.

itiraf | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin