on beş

16K 1.8K 660
                                    

Dilara'm: Taha nerdesin? (08.15)

Dilara'm: Nerdesin amk ders başlayacak (08.30)

Dilara'm: Açsana şu telefonu (09.17)

Dilara'm: Uyuya mı kaldın? (09.26)

Dilara'm: Yusuf da gelmemiş onunla mısın? (09.30)

Dilara'm: Geldi şimdi sen yoksun (09.47)

Dilara'm: Devamsızlığın var mıydı aq malı (10.08)

Dilara'm: Evdekiler bi şey mi yaptı? (10.40)

Dilara'm: Savaş da mı kaldın? (10.51)

Dilara'm: Baktım şimdi o da gelmemiş (11.01)

Dilara'm: Görünce ara (11.02)

-

Susmak bilmeyen telefonum bir kez daha ötünce homurdanarak gözlerimi açtım. Bir süre netleşmeyen görüşüm hafif aydınlık olan odada gezindi. Önce yabancı gelen odayı beynimin yavaş yavaş yerine oturmasıyla tanımıştım. Başıma saplanan ağrıyla yüzümü buruşturdum.

Yerimden güçlükle doğruldum, her yerim tutulmuştu. Başım öyle bir ağrıyordu ki sanki Dilaralar tepişiyordu, o derece.

Telefonumun tekrar titreyerek ötmesiyle yerimde sıçradım. Ağzımda iğrenç bir tat vardı ve midem çok dolu hissettiriyordu.

Telefonu sehpanın üstünden uzanarak alıyordum ki kucağımda duran ayakla hareketim kısıtlandı. Daha önce fark edemediğim ağırlık kendini belli ederken koltukta yanımda uzanmış olan Savaş'a gitti gözlerim. Bir yastığa sarılmıştı ve bir ayağı kucağımdaydı. Dağınık saçları her tarafa dökülmüş, dudakları hafif aralıktı.

Onu görünce dün gecenin anıları beynimi işgal etmeye başladı. Oyun oynuyorduk, çok fazla içmiştik ve sonra...

Hassiktir.

Savaş beni öpmüştü.

Tükürüğüm boğazıma kaçarken güçlükle öksürmeye başladım. Çıkardığım seslerle yerinde kıpırdandıp ayağını kucağımdan çekti. Biraz daha kıpırdandıp mırıldandıktan sonra rahatını bulmuş olacak ki durdu ve uyumaya devam etti. Oturur pozisyonda sızdığım için her yerim ağrıyordu, bir küfür savurarak ayağa kalktım.

Telefonuma gelen 7 cevapsız arama ve 15 mesajı görünce gözlerim irileşti ve saate baktım.

11.32

Gözlerim daha da büyürken bir küfür daha savurdum akılsız beynime. Biz niye haftaiçi içmiştik lan?

Yusuf'tan, Emir'den ve en çok da Dilara'dan gelen mesajlara tek tek baktım.

Taha: Dilara

Dilara'm: Nerdesin sen piç çocuğu?

Cevap anında gelmişti.

Taha: Savaş'lardayım da amk

Taha: Biz dün çok içmişiz

Dilara'm: Niye içtiniz lan?

Taha: Ya ne bileyim bi dur

Taha: Ben napayım şimdi, bu kafayla gelemem derse

Dilara'm: Devamsızlığın var mı?

Taha: Bilmiyorum ki vardı galiba

Dilara'm: Sen niye bu kadar gerizekalısın?

Taha: Ya boş yapma bi

Taha: Gitmem lazım benim

Taha: Eve gidemem leş gibi alkol kokuyorum

Dilara'm: Dur

Dilara'm: Okula gel, Emir'lerin beden dersi varmış bugün eşofmanlarını giyersin

Taha: Tamam

Derin bir nefes vererek telefonu kapattım. Ne yapacağımı kestiremiyordum.

Savaş'ın olanları hatırlama olasılığına karşı ne yapabileceğimi düşündüm.

1. Hatırlamıyormuş gibi davranmak.

2. Gülüp geçmek.

3. Eşcinsel olduğunu söylemek.

Üçüncü seçeneği jet hızıyla sildim. Ancak en mantıklısı birinci gibi geliyordu. Yine de büyük ihtimalle ikinciyi yapardım.

Bir de olanları hatırlamıyor olma olasılığı da vardı. O hâlde,

1. Hiçbir şey olmamış gibi davranmak.

2. Olanları söyleyip, gülüp geçmek.

3. Onları hatırlatmak adına bir daha öpmek.

Bir dakika, ne?

Kafamı iki yana sallayarak üçüncü seçeneği uzaklaştırdım.

Konu kendime gelince koca bir aptal gibi davranmak sinirimi bozuyordu.

Koltuktan kalkarak uyuşmuş bacaklarımı açmak adına yürümeye başladım.

Savaş mırıldanarak yerinde kıpırdandı. Daha sonra yüzünü buruşturarak gözlerini açtı. Önce etrafa, sonra bedenine sonra yine etrafa çattığı kaşları ve uykulu bakışlarıyla baktı.

Tüm düşündüklerimi siktir edip sehpanın üzerinde duran sigara paketine uzandım.

Planlı davranmak bana göre değildi.

Önce odanın aydınlanmasına engel olan stor perdeleri açıp ardından da havasız kalmış odada nefes alma kalitemizi iyileştirmek adına camları açtım.

Bu sırada Savaş hâlâ uyku sersemi hâliyle beni izliyordu.

Cam kenarına oturarak sigaramı yaktım. Eh, mutfaktaki cam kenarım kadar olmasa da burası da güzeldi.

"Taha?" Kendine yeni gelmiş olacak ki kısık sesiyle konuştu. Hemen ardından yüzünü buruşturarak boğazını tuttu.

Hafifçe öksürerek bir daha konuştu. "Ne ara sabah oldu?" Sesi bir öncekine göre daha iyi çıkmıştı.

Gülerek kafamı iki yana salladım bilmiyorum dercesine. O da benimle birlikte güldü ve kafasını öne eğerek gözlerini ovuşturmaya başladı.

"Başım feci ağrıyor."

Avuç içlerinde gözlerini ovuşturmaya devam ederken duraksadı ve kafasını hızla kaldırdı. Göz göze gelince yutkunduğunu hareket eden adem elmasından anlayabilmiştim. Bir süre bakıştıktan sonra gözleri yüzümde bir tur attı ve bir yerde takılı kaldı.

Tek kaşımı kaldırıp neden dudağıma baktığını sorguladım.

Bir kez daha yutkunarak bakışlarımı dudaklarımdan aldı ve bana çevirdi. Yine göz göze geldiğimiz an gözlerini hızla kaçırınca sırıttım.

Hafifçe esen rüzgar sigaramın dumanını dağıtıyordu. Bir nefes daha alarak külünü dışarı döktüm. "Bir şey mi oldu?"

Kaçırdığı bakışları yine beni buldu. "Yoo," dedi tuhaf bir ifadeyle. "Hiçbir şey hatırlamıyorum ya, ne yapıyorduk biz?" Gülerek yerinden kalktı. Ardından tedirgin bir ifadeyle ekledi. "Sen?"

Gülümseyerek omuz silktim. Gerdiği omuzlarını düşürdü ve o da benimle gülümsedi.

Keyifle sigaramdan bir nefes daha aldım.

Emin olduğum bir şey varsa o da kesinlikle yalan söylediğiydi.

itiraf | bxbWhere stories live. Discover now