°11°

4.5K 393 68
                                    


Rüya gibiydi dün gece. Jungkook'un kucağına oturmuş saatlerce onu öpmüştüm. Yarın elimden kaybolacakmışcasına öpmüştüm. Sımsıkı sarılmıştım saatlerce... Kulağıma şarkılar fısıldamıştı. Sonra sarılarak uyumuştuk. O bir iki saati asla hiçbir şeye değiştirmezdim. Çok mutlu olmuştum.

Sabah etraftan gelen bağırma sesleri bölmüştü uykumu. Jungkook bağırıyordu. Hyunwoo hıçkırıklarla ağlıyordu. Neden ağlatmıştı miniğimi? Yataktan korkuyla kalkıp salona ilerledim. Yoongi gözüme çarptı o an. Jungkook'un omuzlarından tutmuş onu sakinleştiriyordu. Jungkook ise Hyunwoo'ya sarılmış bağırıyordu. Ne oluyordu? Biraz daha ilerleyince simsiyah giyinmiş kanatlı melekleri gördüm. Bunlar konseyin elçileriydi. "Jungkook" diye fısıldadım. Sesim çıkmış mıydı? Duyan olmuş muydu beni? Zaman kavramını yitirdim. Konsey elçileri beni almaya gelmişti. Jungkook'dan ayrılıyordum. O kadar güzel geçen zamanlarımız son buluyordu. Demek ki dün gelen mektup Taehyung'dan falan değildi. Konseyin mektubuydu. Ağlamak istedim. Göz yaşlarım akmadı.

"Park Jimin, dünyadan ayrılıyorsun." yankı, yankı, yankı... Beynimin içinde yankılan sözcükler bir anda canımı almak ister gibi beni sıkmaya başlamıştı. Kulaklarım çınlamaya başladı.

"Hayır! Jimin beni bırakma!" Jungkook'un çığlıkları, Hyunwoo'nun artan hıçkırıkları. Ayaklarımın altında kayıyordu sanki zemin. Dilimi yutmuşum gibi konuşamıyordum. Sahi dilimi yutmuş olma ihtimalim yüzde kaçtı?

"Git-Gitmek is-istemiyorum. Lü-lütfen!" dizlerimin üstüne çöktüm. Jungkook ile göz göze geldik o an. Kızaran gözlerine baktım. Yaşlar süzüldü yanaklarından. Ağlama, deyip yanaklarından öpmek istedim. Jungkook bana bir adım atmak istedi, Yoongi izin vermedi. Tuttuğu omuzları daha da sıktı.

"Park Jimin, eğer sana gelen uyarıları dikkate alsaydın şuan bu halde olmazdın. Ayağa kalk gidiyoruz!" konsey elçilerinden birisi önümde durdu. Ayağıyla dizime vurdu. Acımıştı. Diğer iki elçi kollarımdan tutup kaldırdı beni. Lanet olsun. "Ca-canım acıyor." inledim.

"Canını acıtmayın! Sizi öldürürüm." Jungkook'un tehdidi yüzlerinde gülümseme oluşturdu. Tehdidi boşluğa karışırken bu sefer Yoongi konuştu; "Canını acıtmayın."

Omuzlarımdaki güç biraz olsun azalınca rahatlamıştım. Kapıdan çıkarken Yoongi'ye baktım. Jungkook'a sarılmak için son kez izin istedim. Başını aşağı yukarı salladı Yoongi. "Bırakın." elçiler tereddüt ile baktılar Yoongi'ye, "Bırakın dedim size!" kararsızlıkla bıraktı elçiler omuzlarımı.

"Jungkook, özür dilerim." hıçkırıkların arasına karıştı sözcüklerim. Hyunwoo'ya sarıldım. Tekrar Jungkook'a sarıldım. "Seni çok çok seviyorum."

"Ben de Jimin, ben de. Seni bekleyceğim sevgilim, lütfen çabuk dön." başımı sallayıp öptüm son kez.

Birlikte ayağa kalkıp kapıya ilerledik. Jungkook'un rüyası gerçek olmuştu.

👼

"Ağlama artık Jimin!" Namjoon'un uyarısını takmadım. Kanatlarım alınmıştı. Mecbur yürüyordum. Etraftaki herkes uçarken benim yürümem... Lanet olsun... "Namjoon anlamıyorsun. Ben. Ben iyi değilim!" çığlık atıp yüzümü avuçlarımın içine gömdüm.

"Jimin, sadece sen sevmiyorsun. Biz de sevdik. Mantıklı ol! Sürekli Jungkook'u düşüneceğine konseyin vereceği cezayı düşün, Jungkook gelip kurtarmayacak seni." (yok canım annemin lafını kullanmadım burda nöçcnbbmd)

Haklıydı. Konsey bana ceza vercekti. Öyle kolay bir ceza da olmayacaktı. Belki de sürgün edilecektim. Kimsenin olmadığı bir yere gidecektim. Ölene kadar yalnız kalacaktım. Ama Jungkook'u istiyordum.

"Jimin şimdi ayağa kalkıp silkeleniyorsun. Kendine geliyorsun. Ve kendini konseyin karşısına çıkmaya hazırlıyorsun." Namjoon'un sözlerinden sonra istemeye ayağa kalktım. Namjoon bazen çok ciddi oluyordu. Bazense çok... Uhmm, garip? Kollarımdan tutup beni sarsmaya başladı. Böyle yaparsa kendime gelirmişim. Aslında biraz olsun gülmüştüm.

"Park Lanet Olası Jimin!" annemin çığlığı kulaklarıma dolarken azıcık yüksek olan moodum tekrar düşmüştü. Lanet olsun, azıcık huzur istiyordum sadece. Neden herkes engelliyordu huzurlu olmamı?

Bulunduğumuz odanın kapısı sertçe açılırken gerilmiştim. Açıkcası annemin gazabından korkuyordum. Kim anne gazabından korkmazdı ki? Melek dediğimiz varlıklar sinirlenince garip bir varlığa dönüşüyordu.

"Jimin, sen, sen nasıl konseyin kurallarını çiğnersin?! Nasıl bir insana aşık olursun anlatsana bana?!" sesi kulaklarımı çınlatırken bu uğultudan nefret ettim. Aslında şu son zamanlarda her şeyden nefret ediyordum. "Anne..." mırıldandım. Sadece elimden bu geldi çünkü. Kendilerini benim yerime koymuyorlardı. Empati denen duygu yoktu onlarda.

"Bana sakın anne deme. Senden nefret ediyorum bana bunu nasıl yaparsın?!" gözlerimi kaçırdım annemin gözlerinden. Benden nefret ediyormuş. Sanki ben onları çok seviyordum. Ailem olabilirlerdi ama sevmiyordum. Bir kere olsun sarılmamışlardı bana. Benimle gurur duyduklarını söylememişlerdi hiç. Sahi şimdi gelip senden nefret ediyorum demek neye giriyordu? Sanki önceden çok seviyorlarmış gibi?

O sırada açık olan odanın kapısında biri daha gözükmüştü. "Park Jimin, konsey tarafından çağırılıyorsun."

Başımla elçiyi onayladım. Gözlerim babama takıldı, gözlerindeki nefrete tek tek şahit oldum. Sustum. Her zaman yaptığım gibi sustum.

Angel °Jikook°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin