Hem rahatlamış, hem de delicesine bir heyecana kapılmıştım. Onu karşımda gördüğümde ne yapacaktım ben? O cümleleri nasıl kurup da onu ardımda bırakacaktım?

“Joshua dışarıda konuşamayacağınız kadar kendinizi tehdit altında hissediyor ama Chas dışarıda dolanıyor. Sizce bu mantıklı mı? Ya ona bir şey olursa?”

“Chas’in bunu umursadığını sanmıyorum Cathleen,” annem iç çekip hüzünlü bir tebessüm etti. Kapıdan geçip akademiye girdiğimizde bana hasretle baktı. “Ayağa kalktığı günden itibaren sadece birkaç saatliğine dinlenmek için buraya uğruyor.

Onun haricinde her gün sokaklarda seni arıyor. Sana dair küçücük de olsa bir haber alabilmek için kendi hayatını hiçe sayıyor.”


Yumruk yaptığım elimi ağzıma götürüp dişledim. Chas kısa bir süre sonra tüm bu arayışının boşa olduğunu öğrenecekti. Ona bunu yaşatacağım için bundan böyle alacağım her nefese lanet ettim.

İstemeden de olsa pek çoğunun canını yakacaktım bugün…

Haverfordwest Akademisi dışarıdan göründüğü kadar büyüktü. Dewrionlar’ın bir araya geldiği toplantı salonu devasaydı. Klasik İngiliz mobilyaları ve dekorasyonuyla dolu olan mekân insanı âdeta geçmişte bir yolculuğa çıkarıyordu.

Ansızın üzerime doğru atılan birini fark ettiğimde çok geçti. Zheck beni kapana kısılan bir fare gibi kıstırmıştı ve sevinçle bir şeyler mırıldanıyordu.

“Tyalaria’m,” dedi en sonunda anlaşılır konuşmaya geçiş yaparak. “Kraliçe’m… Sizi burada görmek ne güzel! Hoş geldiniz!”

“Teşekkürler Zheck,” dedim ona gülümseyip ve hemen ardında benimle kucaklaşmak için bekleyen Nia’ya, Nico’ya ve de diğerlerine yöneldim. Birkaç dakikamızı bu şekilde harcadıktan sonra, Joshua beni oturduğu masada, yanındaki boş sandalyeye davet etti.

“Gel bakalım Cathleen,” dedi her zamanki babacan tavırlarıyla. “Otur ve bize başından geçenleri anlat. Haftalardır sensiz ne hâldeyiz, bir bilsen!”

Dewrionlar’ın samimi duyguları yüzlerine de yansımıştı. Sahiden de beni seven ve bana değer veren bir çoğunluk vardı. Beni tanımayan Haverfordwestli Dewrionlar ise saygı gösteriyor ve açıklamamı duymak için bekliyorlardı.

“Nereden başlayacağımı bilemiyorum,” derken göz temasımı kesip masayı izlemeye başladım. Suratlarına bakarak konuşmak beni zor duruma düşürecekti, bundan adım kadar emindim. “Sizlerle ayrı düştüğümden beri çok şey yaşandı.

Çok şeye şahit oldum ve pek çok şeyi de yeni yeni anlamaya başladım.”

Ne demek istediğimi anlamamış olmalıydılar ki, ortamda bir mırıldanma furyası başladı.

“Matt,” dedi babam ve ben anında başımı kaldırıp ona baktım. Bu adı dile getirmekten tiksinir gibi yüzünü kırıştırdığında, aslında bu hissin her bir Dewrion’a ait olduğunu gördüm. Hepsi de aynı memnuniyetsizlik tavrını takınmışlardı. “Yani Rheseras.

Seni incitti mi? Sana kötü bir şey yaptı mı?”

Hakkımda duyduğu sahici endişe karşısında dudaklarımı dişledim. Babam ve diğerleri bilmese de, burada oturduğum her saniye Rheseras bana işkence ediyordu. Bir an, bunu itiraf edip onlara her şeyi anlatmayı istedim. Neyle karşı karşıya olduğumu onlar da öğrensin istedim.

Ama daha bunu aklımdan geçirirken, hem el hem de ayak bileklerimdeki halkalar ve zincirler beni sıkmaya, tenimi yakmaya başladılar. Eter alarma geçmiş gibi davranıyordu. Sanki niyetimden haberdarmış gibi…

MİRAS : GÖLGE - RUH SERİSİ - İkinci KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin