10- Ruh eşi nedir?..

Start from the beginning
                                    

"Geldi!" güvenliğin bağırışıyla tüm sesler kesilmişti. Bağcığımı iyice sıkıp, ayağa kalkmış ve üstümü silkeleyip kafamı kaldırmıştım.

O an nefesimin kesildiğine yemin edebilirdim.

"Yazar nerede?" patronumuz konuşurken gözlerim titriyordu. Ağzım kilitlenmişti resmen. Sadece boş boş yüzüne bakıyordum. O ise sadece patrona odaklıydı.

"Buradayım işte." eliyle kendini gösterirken patronumuz inanamamıştı. Bu aşk dolu mükemmel duyguları bir kitaba döken adamın bu dövmeli ve piercingli adam olduğuna inanamamıştı.

"A-ah öyle mi? Hoş geldiniz efendim." patronumuz ona yaklaşıp elini uzatmıştı.

Özlem dolu bakışlarımla onu inceledim. Deri ceketinin kollarını yarıya kadar sıyırmıştı. Dövmeleri gözüküyordu ve diliyle dudağındaki piercingle uğraşıyordu. Gözleri bana dönerken dudağı hafifçe kıvrılmıştı. Onu özlemiştim.

"J-jung-" ben konuşamadan patronumuz onu odasına sürüklemeye başlamıştı. Dolan gözlerimle arkasından bakarken patronum beni de çekiştirmeye başlamıştı.

Odasına girdiğimizde oturmuşlardı. Ben ayakta dikiliyordum, Jungkook'a kaçamak bakışlar attığımda boş gözlerle beni izlediğini görmüştüm. Eskiden Jungkook bana böyle bakmazdı.

"Bay Jeon bir şey alır mıydınız?" patronumuz kibarca konuşurken gözlerim hâla ondaydı. Üç sene olmuştu. Bana bir ömür gibi gelen üç sene...

"Kahve iyi olurdu aslında." gülerken konuşmuştu. Jungkook böyle gülmezdi. Bu çok serserice bir gülüştü. Jungkook'un gözlerinin içi bile gülerdi eskiden.

"Hemen getirelim." telefonla birinden kahve isteyip tekrar Jungkook'a gülmüş ve konuşmuştu.

"Taehyung ayakta kaldın otursana sen de." Bay Kim'in dediğiyle yavaşça Jungkook'un karşısındaki koltuğa oturmuştum. Koltuklar fazlaca yakındı ve inadına beni inceleyip duruyordu. Ama yüzünde hiçbir duygu yoktu.

Birkaç dakika sonra kapı çalınmış ve içeri elindeki kahveyle bir kız gelmişti. Jungkook ofise girer girmez herkesin ağzının suyu akmıştı. Ve bu kızın da aktığı belliydi. Göğsündeki düğmelerinin çoğu açıktı ve eteğini bilerek fazlaca kısalttığı belliydi. Ona göz devirirken Jungkook ona uzatılan kahveye uzanıp kıza flörtöz bir şekilde gülümsemişti.

"Teşekkürler." göz kırparak söylediği şeyle kız daha da yüz bulurken odadan çıkmıştı.

"Bay Jeon, bu güzel kitabı çevirmeniz için bizi seçtiğiniz için minnettarız." patronumuz yine kendi kendine sayıklarken ellerimle oynamaya başlamıştım.

"Şirketinizin adını fazlaca duymuştum. Fazla ünlüsünüz ve kitabımın başka bir şirkette çevrilmesini istemedim. Bu arada kaç çevirmen var burada?" eliyle dışarıyı gösterirken sorduğunda Bay Kim geriye yaslanmıştı.

"Her dilden çevirmen bulundurmaktayız. Ama genel olarak en çok istenilen diller İngilizce, Fransızca ve Japonca olduğu için üç çevirmen diyelim biz ona." Jungkook kafasıyla onaylarken konuşmuştu.

"Anladım. Ben dünya geneli için çevrilsin istiyordum aslında. İngilizce'ye çeviren kim acaba?" gözü benim üzerimdeyken sorduğu şeyle patronumuz heyecanla atılmıştı.

"Taehyung, yani karşınızdaki kişi. Ayrıca Jaebum diye bir çalışanımız var. Genç olduğuna bakmayın fazlaca bu işte iyidir." parmağıyla beni gösteren patronumuza içten içe küfürler yağdırmıştım.

"O kadar da i-iyi değilim aslında." fısıldayarak konuştuğumda tüm gözler bana dönmüştü.

"Bay Jeon, bu işi Taehyung da yapabilir, Jaebum da. Siz hangi çevirmeni istersiniz?"  Jungkook gülümseyip oturduğu koltukta öne doğru eğilmişti. Böylece daha da yaklaştığımızda yutkunmuştum.

"Taehyung'u istiyorum." kaşlarıyla beni gösterdiğinde titremeye başlamıştım.

"O zaman bunu imzalayın Bay Jeon." önüne uzatılan kağıdı inceleyip imzaladıktan sonra ayağa kalkıp el sıkışmışlardı. Ben ise hâla yaşadığım şoktan çıkamamıştım.

"İyi anlaşalım Bay Jeon." Jungkook da aynı şekilde karşılık verdiğinde gülümsemişti.

"Üzgünüm ama lavobo nerede acaba?" kibarca sorduğunda Bay Kim beni ona doğru iteklemişti.

"Taehyung size göstersin." ben ne olduğunu anlamadan kendimi dışarıda bulurken Jungkook kahkaha atmıştı. Ama samimiyetten alakasızdı bu.

"B-bu taraftan." titreyen ellerimle kapıyı gösterdiğimde kapıyı açmıştı.

"Önden buyur." gözleriyle içeriyi gösterdiğinde dudaklarımı ısırmaya başlamıştım. Tedirgin ve gergindim. Daha fazla beklemeden içeri girdiğimde kapının kilitlenme sesiyle arkamı dönmüştüm.

"N-ne oluyor?" korkarak sorduğumda Jungkook anahtarı cebine atıp musluğu açmış ve ellerini yıkamaya başlamıştı.

"Ne olmasını isterdin?" ıslak elleriyle saçını düzeltirken sormuştu. Aynaya odaklanmıştı ve saçını düzeltiyordu.

"Jungkook bak ben-"

"Bay Jeon diyecektin herhalde?" dolan gözlerimle ona doğru yaklaştığımda bana bakmıştı.

"Jungkook yapma böyle. Sen beni o zaman çok yanlış anlamıştın. Seni çok özledim ben. Seni hâla çok seviyorum. Lütfen izin ver de açıklayayım." hızlı hızlı konuşurken bana doğru atılmış ve hızla sarılmıştı.

Öyle bir sıkıyordu ki beni, nefes dâhi alamıyordum. Ama tadını çıkarmak için çıtımı bile çıkarmadan sessizce onu koklamaya başlamıştım. Ona sarılacak gücü bulamıyordum bile.

"Sen," bunu dedikten sonra burnunu boynuma sokmuş ve derince bir nefes alıp devam etmişti. "Bunun konusunu bile açma." sinirle konuşup benden ayrılmış ve sinir dolu gözleriyle bana bakmıştı.

"Jungkook dinle beni." itiraz edecekken konuşmasına izin vermeyip devam etmiştim. "Bizi yanlış anladın Jungkook. Ben seni aldatmadım. Yoongi Hyung o an çok sarhoştu ve beni Jimin sandı Jungkook. Benim suçum bile yok ki. İtmeye çalıştım ama başaramadım." sonunda hüngür hüngür ağlarken Jungkook alayla bana bakıp sırıtmıştı.

"Karşında eski Jungkook yok artık. Hani seni kendinden bile çok seven aptal aşık olan kişi." parmağıyla omzuma dokunarak devam etmişti. "Bu dünyadaki en nefret ettiğim şeyin neden yalan ve aldatılmak olduğunu biliyor muydun Taehyung?" kafamı iki yana sallayıp burnumu çektim.

"H-hayır..."

"O zaman anlatayım. Neden hiç eve gitmediğimi sorardın ya bana hani. Ben çok küçükken baba dediğim herifin annemi öldürmesiyle başladı her şey. Annem babamı ölesiyle çok severdi. Ama bir gün eve geldiğinde babamı ve altındaki kadını gördü. Bu ilk değildi Taehyung. Bunu kaç kez beraber görmüştük. Anlayamıyordum daha çok küçüktüm. Ama annem anlıyordu işte. Annem bu üzüntüye daha fazla dayanamadı ve öldü Taehyung. Babam denilen o canavarsa annemin ölümünden sonraki gün elinde başka bir kadınla eve geldi. Anlatabildim mi Taehyung? Ben o günden sonra kimseye güvenmemiştim Taehyung. Ta ki seni görene kadar. Ama sen de babamın anneme yaptığını yaptın bana. Hem güvenimi sarstın, hem aldattın. Daha fazla konuşma Taehyung. Canını yakarım." dolan gözlerini silip cebindeki anahtarla kapıyı açmış ve sinirle çıkmıştı.

Kendimi yere bırakıp delicesine ağlarken etraf çoktan kararmaya başlamıştı bile.


Seeelaaaaaaammmm... Çok mu saçma oldu qkwskdjdkwbwkdbdj

Fark ettiyseniz Jungkook'un kitabının adı ficin adıyla aynı qlqsnxkcnfjfj

Nys,

Neyse gnçlr, olaya girdik h.o

Artık daha ne kadar batırabilirim bilmiyorum ama bunu hep beraber göreceğizz inşallah kqbskccbfk

Nys sizi seviyorum gitttitiimmmmmm♥💜💜💜💜💜💜💜💜💜💜

What is a Soulmate? |TaeKook|Where stories live. Discover now