55. Bölüm: Yüzleşme

3.1K 311 109
                                    



Günler sonra

Gidiyorduk. Yine oradan oraya sürüklüyordu hayat bizi. Yine de memnun olmalıydım, sonuçta sevdiklerim yanımdaydı değil mi? Yüzümde buruk bir gülümsemeyle önümde yürüyen ikiliye baktım. Bunu yapmamla yanımdaki Aslı bana imalı bir şekilde sırıtmaya başladı.

Şimdi de Alper'den hoşlanıyordu. Geçici bir şey olduğunu bilmesem bunu onaylayabilirdim. Gerçi kardeş olduğumuzu aramızda bilen kişiler yalnızca William ve Çağan'dı yani bu açıdan bakınca bu olayda bana ait bir yer göremiyordu arkadaşlarım.

Aralarına döndüğümde tek tek hepsi kucaklamaya boğmuşlardı beni. Ben yokken ne öğrendiklerini bilmiyormuşum gibi bir de onlardan dinlemiştim. Evet, her şeyi bilen kitap da geride kalmıştı sorularımı cevaplayamadan. Bu beynimi kemirip duran sorulara devam demekti. Ama yalanlara da sondu.

Önce buranın halkına küçük bir konuşma yapacak, ardından krallığı terk edecektik. Bunun nedenini William'a açıkladığımda gizemli bir şekilde anında onaylamıştı. Bahanesi buranın artık bizim için güvenli olmadığıydı. Savaşçılardan oluşan krallıkta güvende değilsek,.. ile başlayan cümlenin sonunu getirmedim. 

Okyanus krallığı... ah, kalbim babamızın bizi beklediği düşüncesiyle çırpınmaya başladı. Peri bize hiçbir ayrıntı vermemişti, ne annemiz hakkında ne de babamızın bizi nerede beklediği hakkında. Alper'in bizi neden gizlediğini de merakla düşünüyordum aslında. 

Bizim kardeş olduğumuzu bilmeleri neyi değiştirirdi ki?

O zamanlar bunun pek çok nedeni olduğunu bilmiyordum...

"Heey, Aby şu Alper, kâhin, sence de çok ama çok tatlı değil mi?"

Yanımda yürüyen Aslı'ya anlayışla gülümsedim. Tüm kızların aynı fikirde olduğunu biliyordum ne yazık ki. Düşüncelerine istemeden misafir oluveriyordum. 

"Geçen de aynı şeyi Bekir için demiştin." Ah, Bekir bizimle gelmiyordu ve bu fikir beni epey mutlu ediyordu. O çocuktan hoşlanmıyordum. Kötü bir enerji miydi hissettiklerim, yoksa başıma gelenlerin mi kuruntusuydu bilemiyordum. Boş verdim. Pek çok şeye yaptığım gibi.

"Eh, o mu? Ne zaman demişim ki? Ama bu eleman fazla iyi kızım. Senin gözün kimseyi görmüyor diye böylesin tabi.." yanaklarım kızarırken bakışlarımı kaçırdım ve kafamı başka yöne çevirdim. Şu uzaklardaki buzlar ne kadar farklıydı öyle? Aslı keyifle gülüyordu. Gül bakalım.

"Ne o? Artık inkar edemiyorsun değil mi?" gülüşü hızlanmaya başlamıştı. Ah, bu kız hiçbir şeyi takmıyordu.

"Neye gülüyorsunuz kızlar?"

Yanımıza katılan kızları görünce derin bir nefes mi alsam nefesimi mi tutsam bilemedim. Ne konuşacakları dünden belliydi. Dicle bile konuya katıldığına göre halim vahimdi.

"Ne konuşalım işte, Aby ve Çağan'ı konuşuyoruz." Onlardan birkaç adım geri çekilmek istedim ama beni kollarımdan tutup tekrar aralarına aldılar. Bu yol ne bitmez yoldu böyle, sıcak mı olmuştu ne?

"Kızlar, fazla sıkmasak mı?" Konuş Dicle! Haklısın. Aslı öyle düşünmüyor olsa gerek atılmış ve koluma girmişti.

"Yoo, bize bunca zaman bizden gizlemesinin hesabını sormamız gerekir. Söyle bakalım Abriana, ne zamandır.."

"Hadi ama daha yeni, biliyorsunuz." Doğa kurtuluşun yok gibisinden güldüğünde diğer kolumda da o vardı. Kurtuluşum yoktu. 

İkisi de üzerime soru yağmuru göndermeye başladığında ciddi anlamda terlemeye başlamıştım. Açık hava bana dar geliyordu. Önden yürüyen Alper'in arkasını dönüp yanına varmamızı beklemesini izledim sessizce. Kızlar hala konuşuyordu. Dicle hala sessizdi. 

Zihin Oyunları: SınırWhere stories live. Discover now