14. Bölüm: Hayat ağacı

4.9K 407 99
                                    


   Yetenekli bir insandım ben. Hem de epey yetenekli. Anne ve babamın resmini odamdaki duvara işlemiştim farkında olmadan. Alper için nasıl yaptıysam, odamın duvarına da o şekilde yapmıştım.

Yattığım yerden yavaşça doğrulup görüş açımı arttırdım. Ayakucumda dikilen Çağan ve Poyraz iki yana kayarak biraz daha yer açmışlardı görmem için.

Elimi saçlarımın uçlarına götürüp oynamaya başladım. Eskiden beri yapmadığım bir alışkanlıktı bu, stres altında saçlarımın uçlarıyla oynamak. Her insanın strese girince yaptığı şeyler olurdu değil mi? Ben stresten hiç çıkmazdım ki. 

Hala üşüyordum ama üzerimdeki yorganı atıp yataktan inebildim. İlk başta denge kurmakta zorlansam da toparlanıp ilk sanat eserime doğru yürüdüm.

Annem yatakta uzanırken babamın onun ayakucunda Alper'i kucağına aldığı sahneydi. Yüzler hala sis perdesine kapalı, duygular hala yoğundu.

Odadakiler o bebeğin ben olduğumu düşünüyor olmalılardı. Ki öyle düşünüyorlardı. Şu çığlık olayı güçlerimi çoğaltmış gibiydi. Aman ne güzel. 

Duvara yaklaştım. Önündeki eşyalar kenarlara çekilmişti. Sahne tıpkı zihnimdeki gibi en ince ayrıntısıyla önümdeydi. Benim görüş açım olduğundan ben yoktum, ama beşiğimin kenarı olduğunu düşündüğüm bir beyazlık net bir şekilde resmin en altındaydı.

Sağ elimi kaldırıp parmaklarımı ailemin görünmeyen yüzlerinde gezdirdim. Tüm iç organlarım çalışmanın anlamsız olduğunu düşünür gibi ağır işliyorlardı. Bunca organın arasında sıkışmış kalbim ise sorumluluğunun farkında olup atmaya çalışıyor, ama üzerindeki baskı yüzünden atamıyordu.

Titrek bir nefes aldım ve alnımı soğuk duvara yasladım.

"Biz gitsek iyi olacak. Dinlenmen lazım." Doğa'ya minnetle bakabilirdim ama duvardan ayrılmaya niyetim yoktu.

Adım sesleri hızla uzaklaşırken. Odamdaki şömine ateşi son kez güçlendirilmişti.

"Bu çığlığı atabilmen etkileyici ve şaşırtıcıydı." Çağan'ın sakin ve hüzünlü sesi doldurdu odayı. Neden hüzünlü olduğunu tuhaf biçimde anlıyordum. O ailesini geri dönüşsüz kaybetmişti. Acılıydı. 

"Ailende savaşçı birileri olmalı. Sıradan biri bunu yapamaz."

Zihin ustası olmam yetmez mi

"Zihin ustaları savaşta beyin kısmıdır. Bazıları savaşa katılmaz bile. Ama sende savaşçı ruhu var."

Daha çok pes etme ruhu

Bunu neden onun zihnine söylemiştim ki? Konuşmak istemiyordum. Ama bilinçaltım bunu kendi içinde çoktan reddetmiş onunla konuşmaktan memnundu.

-Kendini küçümsüyorsun, bunu yapma

Şimdi de o benim zihnime konuşuyordu. Duvardaki görünmez yüzleri okşarken gülümsedim. Söyleyebileceğim bir şey yoktu. Çoktandır devam eden özgüvensizliğimi tek bir sözle atlatamazdım ya.

"Ve sakın kendini üzme Duygu." Elini omzuma koydu.

-Ne olursa olsun, bir gün aileni bulacaksın, bulmana yardım edeceğim, o an yüzünde oluşan gülümsemeyi en yakından ben göreceğim

Omzumda bana güven veren el çekilirken alnımı duvardan çekmiştim. Ama o çoktan çıktığı kapıyı kapatmıştı.

Ne olmuştu az önce? Çağan bana bir söz mü vermişti? Bana yardım mı edecekti? Yorgun beynim anlamakta zorluk çekiyordu. Bir kez daha resme bakıp bir iki adım geri gittim. Yeni fark ettiğim bir şey ise çok üşüyor olmamdı. Kenarda duran pikeyi sırtıma alıp ateşe yaklaştım. Şöminenin önünde beyaz renkli, rahat görünen bir puf duruyordu. Yüzümü ateşe dönerek pufa oturdum. Aklımda gitmek ve bitmek bilmeyen bir şarkı dolanmıştı yine.

Zihin Oyunları: SınırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin