- 3 -

480 39 9
                                    

  Ölüm aslında bir başlangıçtır. Unutulmak ise bir ölümdür. 

  New York denince akla gelen ilk müze kuşkusuz, dünyanın en önemli müzelerinden biri olan The Metropolitan Museum of Art namıdiğer The Met. The Met’te dünyanın her köşesine ver her dönemine ait arkeolojik, etnografik ve sanatsal eseri bulmanız mümkün: Bizans mozaiklerinden, Eski Mısır eserlerine, Ortaçağ Avrupası zırhlarından, Orta Asya müzik aletlerine, Buddha heykellerinden, elyazması Kur’an’lara, en az Paris’teki kadar geniş bir empresyonizm koleksiyonundan çağdaş heykellere, mobilya tasarımlarından çağdaş fotoğraflara…Çoğu turistin New York'a gelip de ziyaret etmeden geçmeyeceği yerlerden.

Müzede olan eserlerin sahipleri unutulmamayı başarmış insanlardı. Ve bence herkes unutulmalı. Geçmiş unutulmalı. Ölenler unutulmalı. Ben unutulmak istiyor muyum? Tabiki hayır. Herkes gibi bende unutulmak istemiyorum. Ama bende elbet unutulacağım. Yaşadığım süre boyunca hiç konuşulmuyorsam öldükten sonra çok konuşulmanın ne anlamı var ki? Zaten ölümümden sonra hiçte hatırlanmadığımı gördüm. Hatırlanacak hiçbirşey yapmamıştım. İyi yada kötü. Hiçbirşey. Ama bu sefer öyle olmayacak. Yaşarken hep gündemde olacağım ve öldükten sonra da hep hatırlanacağım şeyler yapmak istiyorum. Evet tam olarak bunu istiyorum. 

Lanet olası Klemper'ın karısını ve bana adını söylediği adamı öldürmemden 4 saat geçmişti. Aslında karısını öldürmeyi ben onun aklına sokmuştum. Ona onu aldattığı gibi yalan şeyler uydurmuştum. Luke bana aşıktı. Ama karısının kendisini aldattığını söyleyince çok sinirlendi ve onu öldürmemi söyledi. Luke Klemper yeni başkan yardımcımız. Benim sayemde.. 

Benim oturduğum dairenin iki sokak ilerisindeki otele gidip ikisinide yatakta öldürmüştüm. Daha haberlere çıkmamıştı. Büyük ihtimalle böyle bir olayı medyaya duyurmazlardı.

Başkan yardımcısı Klemper'ın eşi ... otelinin odasında bir adamla birlikte yatakta ölü bulundu.

 Kendi düşüncelerim yüzünden istemsizce gülümsediğimi fark edince hemen yüzümü eski haline getirmeye çalıştım ve elimdeki patlamış mısır kutusundaki mısırlardan iki tanesini daha ağzıma attım.

 O polisin beni araştırdığını öğrendiğimden beri sanırım beş gün olmuştu. Daha dikkatli davranmaya başlamıştım. Çünkü o adam uyarılarıma rağem beni takip ediyordu. Gittiğim yerlerde fotorafımı çeken birilerinin olduğuna emindim.

  Salonda az kişi vardı. Koca salonda toplasan on kişi zor vardı. Ben önlerde oturuyordum. En arkada köşede oturan dedektif onu fark etmediğimi sanıyordu. Elime mısır kutumu alıp çantamıda koluma taktıktan sonra oturduğum koltuktan kalktıp ve en arka sıraya  doğru yürümeye başladım. 

  Adam yüzünü bana döndü ve yüzünde bir gülümseme belirdi. Bende aynı yüz ifadesiyle ona cevap verdim. 

 "Ne tesadüf." diyerek yanındaki koltuğa oturdum. Çantamı yanımdaki koltuğa koydum ve kahverengi kovboy çizmelerine benzeyen çizmemi önümdeki koltuğun başlığına doğru uzattım. Mısırı kucağıma alıp iki tane mısır ağzıma atıp kafamı filme çevirdim.

 "Beni takip etmeyi bırakacak mısın? Fark etmediğimi sanma." 

"Sana da selam Hannah." Gözünü filmden ayırmıyordu.

"Seni uyarmıştım." 

"Ah o mu? O bir tehdit miydi?" Dalga mı geçiyordu bu?

"Ciddiye almıyorsun değil mi?"

"Bak senin gibilerden çok fazla gördüm tamam mı? Bunlar bende işe yaramaz." Cümlesi bitince bana döndü ve elimde alttan ona doğrulttuğum silahı gördü. 

"Bunlar sende işe yaramaz ha?"

"Yapamazsın." Bu sözüne güldüm. Herkes yapamayacağımı düşünüyordu çünkü onlar yapamazdı. 

"Bende senin gibileri çok gördüm dedektif. Beni hafife alma bence." Silahı onun sol göğsüne doğru bastırdım. Kimse bize bakmıyordu. 

"Beni vurduğun an senin o ölümünün sahte olmadığı ortaya çıkar. Tekrar arananlar listesine dönersin." Güldüm ve silahı indirip tekrar çantama koydum.

"Neden gülüyorsun?"

"Gerçekten mi dedektif?"

"Ne oldu?" Anlamamışçasına bana bakıyordu. Tekrar yüzümü filme döndürdüm.

"Demek kimseye söylemedin." 

"Neyi?"

"Hala hayatta olduğumu."

"Söylememi mi isterdin?" 

"Düşündüğün an ölürsün."  Ortam sessizleşti. İkimizde filmi seyrediyorduk. Yaklaşlık beş dakika sonra dakikalarca düşündüğüm soruyu sordum.

"Neden söylemedin?"

"Bana inanmazlardı."

"Bu yüzden mi fotorafımı çektirmeye çalışıyordun? Neden sana inanmıyorlar Jack?" Sonunda adını hatırlayabilmiştim.

"Seni ilgilendirmeyen şeylere karışmamanı annen sana öğretmedi mi?" Seni öldüreceğim lanet olası! Ama şimdi değil. Daha önemli işlerim var.

"Doğru ya annen ölmüştü değil mi? Hatta baban da-"

"Kes sesini!" Sesim biraz yüksek çıkmış olmalı ki iki sıra önümüzde oturan adam arka tarafa doğru baktı.

"Yoksa bu konu hakkında konuşmak seni kızdırıyor mu?" Ona doğru döndüm ve gülümsedim.

"Araştırmışsın."

"Ben bir dedektifim."

"Madem geçmişten konuşmak istiyorsun dedektif sen de Jessica'dan bahset o zaman. Karındı değil mi? İş arkadaşıymışsınız ve sonra evlenmişsiniz. Evlendikten iki yıl sonra karın camdan aşağı atlayarak intihar etmiş. Karın kendini aşağı attığına göre çok çekilmez biri olmalısın."

"Araştırmışsın." Yüzünün rengi solmuştu. 

"Araştırma yapan tek kişi sen değilsin." 

"Ben geçmişi unuttum."

"Unutulmak ister misin dedektif?"

"Bunun ne alakası var şimdi?"

"Cevap ver."

"Tabi ki istemem kim unutulmak ister ki?" Gülümsedim.

"Jessica'da unutulmak istemiyordu değil mi? Eğer geçmişi unutursan onu da unutmuş olursun."

"Onu asla unutmayacağım sadece yaşadığımız olayları."

"Bence herkes bir gün unutulmalı." 

"Sen unutarak mı başa çıkıyorsun?" 

"Unutmaya çalışarak. Sana da öneririm." Ayaklarımı uzattığım yerden çektim ve çantamı yan koltuktan aldım. Bitmiş mısır kutusunu da yere koyup ayağa kalktım. 

"Seni sevdim dedektif bu yüzden seni affediyorum. Seni öldürmeyeceğim, bu seferlik. " Çıkışa doğru yürümeye başladım. Sonra tekrar arkamı döndüm. Bana bakıyordu.

 "Senin ve diğer unutulmamak isteyen insanlar için bir şey yapacağım. Yarın akşam saat 8:00'da. Haberleri açarsan görebilirsin." deyip gülümsedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Konuşma boyunca gözlerimde biriktirdiğim ve dökülmemeleri için direndiğim göz yaşları dışarı çıktığımda gözlerimden dökülüverdi. Birisiyle yaptığım en uzun konuşma buydu sanırım. 

Jack Howard yani dedektifi James Franco olarak düşündüm. Yani saatlerce araştırmamdan sonra en uygunu oydu siz ne düşünüyorsunuz?Olmuş mu  :D Multimedya'da fotorafı var fakat siz diğer resimlerine de bakabilirsiniz çünkü hangi fotorafı koyacağım konusunda çok kararsız kaldım :D Vote ve yorum lütfen :) Bölümle ilgili düşüncelerinizi çok merak ediyorum. (The Met ile ilgili olan yer alıntıdır.)

  

HANNAHWhere stories live. Discover now