0.9 d

1.4K 71 34
                                    



Son kez kendine bakmıştı genç adam. Karşısında gördüğü yansımasını onaylarcasına hafifçe başını sallamış ve ayakkabılarını giymişti. Saat henüz sabah yediydi ve buluşmalarına iki saat vardı ancak büyük olan geç kalmak ve sevdiği bedeni soğuğun altında bekletmek istemiyordu.

Bağcıklarını da bağladıktan sonra siyah ceketinin üstüne bir tane de atkı sarmıştı. Diğer atkıyı da askılıktan alıp çantasına attığında hafifçe gülümsemişti. Üşümesin diye saracaktı sevdiğini.

Çantasını omzuna takıp sessizce kapattı yurtlarının kapısını. Hava hala kapalıydı ve yağmur yağacak gibi duruyordu. Umursamadı genç adam. Ellerini siyah montunun ceplerine soktu ve boynuna doladığı atkısına gömüldü iyice.

Etrafta kuş sesleri ve araçların trafikteki seslerinden başka ses yoktu. Birkaç sessiz sokaktan daha geçti. Bir süre sonra yeşil çimenlerin ardındaki upuzun nehre gelmişti. Adımlarını aynı yavaşlıkta tam nehrin kenarında olan boş bir banka yöneltti. Banka oturduğu sırada gözlerini kapatıp derin bir nefesi ciğerleriyle buluşturdu.

Bugün hiç olmadığı kadar mutlu ve huzurlu hissediyordu. Sevdiği çocuk ona istediği şansı sonunda veriyordu. Onun sevgisini kabul edip etmeyeceğinden emin olmasa bile o, kabul edeceğini varsayıp sevinmesine engel olamıyordu.

Bu zamana kadar hiç böyle birisi olmamıştı Min Yoongi. Asla birisinin peşinden koşmamış, asla birisinden şans istememişti. Hatta kimseye çıkma teklifi bile etmemişti. Kendisi de şaşırıyordu bu hallerine. Ne yapabilirdi ki? Aşık olmuştu sonuçta. Aşkı için yapamayacağı bir şey yoktu onun. Olmayacaktı da.

Saatler birbirini kovalarken sonunda buluşma saatleri gelmişti. Bir kez daha saate bakıp soğuktan üşümüş ellerini birbirine sürttü. Hava artık daha da soğumuştu. Sevdiği bedenin gelirken üşümemesi için dualar ediyordu içinden.

Gözlerini tekrar etrafta gezdirdiğinde görmüştü onu. Tüm mükemmelliğiyle adeta bir manken gibi yürüyordu küçük beden. Bankta onu otururken gördüğünde geç kaldığını düşünüp saate baktığında saatin daha tam olarak dokuz olmadığını görmüştü. Bu şaşırtmıştı minik olanı. Gülümsememek için dudaklarını birbirine bastırırken yavaşça banktaki bedenin yanına oturdu.

Yoongi nefessiz bir şekilde ona bakarken Jimin, karşısındaki nehre bakıyordu. Yüzü ise ifadesizdi. Jimin'den beklenmeyecek bir şeydi bu. Çünkü diğer iki maknaeyle yurtta o kadar eğlenip gürültü yapıyorlardı ki hyunglarından çokça azar işitiyorlardı.

"Bakmaya devam mı edeceksin yoksa konuşacak mısın?" Küçük olanın bu tavırları şaşırtmıştı büyük olanı.

"Beni buraya çağıran sendin Jimin."

"Dün mesajlarda bir sürü şey yazan da sendin. Yüz yüze söyle diye çağırdım." Bu sefer yüzünü hyunguna çevirmişti. "Yüz yüze konuşalım diye." Büyük olan ani göz kontağından dolayı heyecanlanmış ve kendini aptal liseli aşıklar gibi hissetmişti. Aklına üşüşen düşünceleri yok edip konuşmaya başlamak üzere dudaklarını aralamış derin bir nefesi çekmişti ciğerlerine.

"Bu zamana kadar sana hissettirdiğim kötü duygular için üzgünüm. Gerçi iyi hissettirdiğim bir zaman var mı onu da bilmiyorum ama her neyse. Aslına bakarsan tüm gece ne konuşacağımla ilgili düşündüm. Buraya geldiğimden beri de prova yapıyordum ama şu an her şey uçup gitmiş durumda. Bu yüzden samimiyetime inan. Çünkü kurgulanmış ve kalıplaşmış cümleler yerine tamamen duygularla söylenecek cümleler var. Tamamen kalbimden çıkan cümleler." Küçük olanı afallatmıştı hyungunun dedikleri. Daha şimdiden yumuşadığını hissediyordu.

"Neden sana karşı soğuk olduğumu soruyorsun. Neden diğerlerine davrandığım gibi davranmadığını merak ediyorsun. Haklısın da. Ben... mesajlarda da yazdığım gibi korktum sadece. Eğer sana olan duygularımı belli etseydim başın yanacaktı. Hayallerine, emeklerine yazık olacaktı. Ben senin hayallerine ne kadar düşkün birisi olduğunu ve buralara gelene kadar ne kadar çaba harcadığını biliyorum Jimin. Bunların benim gibi birisi yüzünden silinmesini istemedim. Seni üzmek istemezken en çok zararı da ben verdim biliyorum. Her şey için üzgünüm." Hyungunun sözleri ve itirafları karşısında şaşkına dönen Jimin, gözlerinin dolmasına engel olamamıştı. Ne de güzel seviyorlardı birbirlerini. Hem de birbirlerinden habersizce.

"Hyung..." Küçüğünün sağ gözünden kayıp giden yaşı silmişti büyük olan iri elleriyle.

"Ağlama Jiminie. Bundan sonra ağlamak yok." Dedi tok sesiyle. Jimin başını yukarı aşağı sallasa bile gözlerinden akan yaşlara engel olamıyordu. Sadece çok seviyordu. Çok fazla.

Küçüğünün bu haline daha fazla dayanamayan Yoongi, onu bileğinden tutup nazikçe kendine çekmiş ve başını göğsüne yaslamasını sağlamıştı. Kollarını ona dolarken Jimin'de hyungunun belini sımsıkı sarmıştı.

Hyungunun naneli kokusunu soluyordu derin nefeslerle. Büyük olanın da ondan farkı yoktu. O da miniğinin saçlarına başını gömmüş ve yoğun portakal kokusuyla sarhoş oluyordu.

Ne kadar süre orada sarıldıklarını ne onlar bilir ne de bir başkası. İkisi de hallerinden memnunlardı. Bu durumu istemeyerek de olsa ilk bozan küçük olan olmuştu.

"Şimdi ne olacak peki hyung?" Hyungunun göğsünden başını kaldırmış ve ağlamaktan kızarmış gözleriyle bir cevap bekliyordu.

"Çocuklarla konuşacağız. Sonra menajer hyunga söyleriz. Belki PD'nime söyleriz bilmiyorum. Birlikte olduktan sonra bir önemi var mı Jiminie?" Hızlıca başını iki yana salladı küçük.

Kızarmış gözleri, soğuktan üşümüş burnu ve tombul yanaklarıyla tapılası duruyordu Park Jimin. Seksi cazibesinin altında yatan şirinlik şaşırtırdı hep Yoongi'yi. Bir insan nasıl aynı zamanda hem bu kadar seksi hem de bu tatlı olabilir, diye düşünmekten alıkoyamazdı kendini. Şu anda da o anlardan birindeydi. Ama o her halini severdi o küçüğünün. Her bir zerresini severdi.

"Hyung üşümüşsündür. Gidelim hadi hasta olma." Onun bu düşünceli tavrı Yoongi'nin soğumuş bedenini anında ısıtmıştı bile. Hızlı bir hamleyle kendine çekip dolgun dudaklarına bir buse kondurdu küçüğünün. Jimin olayın şokunu atlatamazken hyungu çoktan geri çekilip ayağa kalkmıştı. Sonuçta daha ilk günden basına haber olmak istemezdi. Çok geçmeden Jimin'de kalktı ve Yoongi, küçük olanla ellerini kenetleyip kendi montunun cebine soktu. İkisi de birbirine sıcak bir gülümseme bahşettiler.

"Hadi gidelim Küçüğüm."

I Will Find You |YoonMin| -KakaotalkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin