Üçüncü Perde - 16.Bölüm : Kaçıyordum.

Почніть із самого початку
                                    

"Burak annemi al, arabaya getir! Mert babamı almadan gelme!"

Sevdiği herkesi arkasında bırakmış, sevdiği herkesi arkadaşlarına emanet etmiş ve beni almış gidiyordu buradan. Başıma gelenleri kabullenmem zor olmayacaktı. İmkansız olacaktı. Asla ve asla az önce orada duyduklarımı kabullenmeyecektim. Bunları kabul etmeyecektim. Kim olduğumu bile bilmiyordum artık, ve öğrenmek istemiyordum.

"Zeynep..." dedi Onur titreyen sesiyle, "Her şeyi düzelteceğiz. Tamam mı? Bana inanıyorsun, değil mi?"

Sesimi çıkaramadım. Kucağında olduğum sevdiğim adam beni almış bir arabaya doğru ilerliyordu, gökyüzünde gök gürlüyordu, şimşekler çakıyor yağmur olabildiğince hızlı yağıyordu ve ben tüm bunların ortasında kıpırdamamaya çalışıyordum. Sanki kıpırdamazsam zaman duracakmış gibiydi... Sanki kıpırdamazsam her şey düzelecek gibiydi.

"Zeynep..." dedi Onur bir kez daha, "Uyumaya çalış güzelim... Seni bizim eve götüreceğiz. Tamam mı?" Gözlerimi hafifçe araladım. Onur'a tükenmiş gözlerle baktığım sırada elini uzatıp saçlarımı kulağımın arkasına attı.

"Annem..." dedim endişeyle, "Babam... Onlar beni çok merak etmiştir..."

"Merak etme. Yanımda olduğunu söyledim. Baban zaten evde yok... Annen endişelendi, ama babanı idare etmiştir. Yarın sabah ilk işim seni evine götürmek olacak. Ama şimdi değil... Bu halde değil..."

"Onur... Her şey... Çok karıştı..." dediğimde bir anda gözlerimden akmaya başlayan yaşlarla başımı cama çevirdim.

"Şşşş," dedi eliyle gözyaşlarımı silerken, "Halledeceğiz. Söz veriyorum..."

Elini yanağıma koydu. Yanağıma koyduğu avucunun içine tüm yüzümü yaslayıp gözlerimi kapattım. Elinin içinde uyumak istiyordum, avucunun içinde. Önce birkaç saniye dışarıya baktı. Sonra yanıma oturup kollarıyla sardı beni. Başımı göğsüne yasladım, gözlerimden damlayan birkaç damla yaşı yok sayıp uyumaya çalıştım.

"Annemi babamın arabasına bindiriyorlar..." dedi Onur sanki bana dışarıda olup bitenleri anlatmak ister gibi.

"Ender tek başına kaldı... Yerde oturuyor. Hiç kıpırdamadan bize bakıyor." dedi. Dudaklarımı aralayıp fısıldamaya çalıştım.

"Onur..."

"Efendim güzelim?"

"Hatırlıyor musun?"

"Neyi hatırlıyor muyum?"

"Bebekliğimi..."

Bu o kadar acı bir andı ki kelimelerle bile anlatılamazdı. En başından beri bizi birbirimize çeken güçlü bir enerji olduğunu biliyordum. O enerji bizim çocukluğumuzdu. Belki aynı yataklarda yatmıştık, aynı kucaklarda uyutulmuştuk, aynı yastıklara sinmişti kokumuz... En başından beri biliyordum. Kokusunu daha önce duymuş olduğumu, sesini daha önce duyduğumu, bu gözlere daha önce baktığımı en başından beri hissediyordum... Kader bizi bir arada olmaya zorlamıştı. Hayat onun elini almış, zorla benim elimi tutturmuştu. Hayat beni onun önüne atmıştı...

"Biraz..." diye mırıldandı Onur titreyen sesiyle, "Gözlerin hep açıktı. Kocaman gözlerin vardı... Aynı şimdi olduğu gibi."

"Biliyor musun," dedim gözyaşlarımın arasından, "Senin gözlerin hayatım boyunca bana en tanıdık gelen şeylerdi. O gece o lanet okulda seni gördüğümde... içim tanıdıklık hissiyle huzur bulmuştu."

Arabanın ön kapıları aynı anda açıldığında şoför koltuğuna Mert'in, yanındaki koltuğa da Burak'ın oturduğunu gördüm. Rıza Amca ve Zuhal Teyze çoktan diğer arabaya binmişlerdi. Kapılar açılır açılmaz içeriyi bile delicesine ıslatan felaket bir yağmur yağıyordu. Gözlerimi son kez araladım ve araba yoldan çıkarken çok uzağımızda kalan depoya baktım. Ender deponun hemen yanında yerde yağmurun altında ıslanıp çamurun üstünde hak ettiği gibi kirlenirken çarptı gözüme. Kalakalmıştı. İşte bu benim en başından beri görmeyi hayal ettiğim görüntüydü.

Karantina SerisiWhere stories live. Discover now