İskeleye vardığımda çantamı kenara attım ve iskelenin sonuna kadar ilerledim. Burada iskele olması bile saçmaydı. İnsanlar Liswood Gölü'ne sadece bakabilirdi. Yüzmek yasaktı, eğer girersen ölürdün. Ne kadar güzel görünse de değildi, aşağıda bir balçık deryası vardı. Liswood Gölü de en az benim kadar amaçsız ve işe yaramazdı. Gölü izlerken ani bir esinti geldi. Ağaçlar dans etmeye başladığında, saçlarım da onlarla savruldu. Tüylerim diken diken olunca hırkama daha da sarıldım. Gökyüzü her zamanki gibi enfes renklerle gülümsüyordu bana.

"Yıldızlar da yok ki bakacak, ne diye gözlerin yukarıda yine, anlamıyorum."

Sesini duyar duymaz gözlerim kocaman oldu. Arkamı dönmedim, dönemedim. Gözlerimi kapatıp tekrar açtım. Arkamı dönmek istiyordum ama gerçek olmama olasılığı buna engel oluyordu. Dehşetle kendime geldim. Neden gerçek olmasın ki? Sonuçta deli değildim. Hızla arkamı döndüğümde Sassandra mutlulukla kendi çantasını benimkinin yanına fırlattı.

"N'apıyorsun Sassandra?" Ciddi bir şekilde sordum.

"Okulu asıyorum?" Kaşlarını kaldırıp bana baktı birkaç saniye. Sonra beni es geçip göle ve etrafa baktı.

"Burası harika bir yermiş Colin! Seni takip ederek doğru şeyi yaptığımı biliyordum."

Ne?

"Neden böyle bir şey yaptın, okuldaki ikinci haftan daha." Ona hesap sorma hakkım yoktu ama kaşlarım çatık ve ses tonum azarlayıcıydı.

Bakışları değişti ve ölümcül bir yavaşlıkla bana doğru ilerledi. Ben yutkunurken tam dibimde durdu ve gözleri gözlerimde dalgalanıp durdu. İşaret parmağını yukarı doğru kaldırıp gökyüzüne baktı. Ben hala onun gözlerine bakıyordum. Gözlerini ve parmağını gökyüzünden çekip tekrar bana baktı. Ama Tanrı biliyor ki o sadece bakmamıştı; içimdeki alkole benzin atmıştı, koşmak isteyen sakat ruhumu onarmıştı, yüzme bilmeyen bir çocuğa can simidi olmuştu, şiddetli bir deprem yaratıp her yerin altını üstünü getirmişti.

Kısacası o bakışıyla beni mahvetmişti.

"Orada her ne görüyorsan ben de görmek istiyorum." dedi tatlı bir ses tonuyla. Sevilmek isteyen bir kedi mırıltısı gibi gelmişti kulağıma. Dediği şeyi fark ettiğimde kaşlarım çatıldı, gözlerim gökyüzünü buldu. Bana küskün gökyüzünde ne gördüğümü mü merak ediyordu cidden? Gökyüzü benden nefret ediyordu. Bense ona zorla sahip olmaya çalışıyordum, zorla onu görmeye çalışıyordum. Bu kadar umutlu konuşması beni susturmuştu. Nasıl ona hiçbir şey göremediğimi söylerdim?

"Tamam anladım, orası senin özel alanın. Karışmıyorum." Kollarını yana kaldırarak karışmayacağını gösterdi.

Keşke gökyüzünü avuçlarına koyabilseydim. Hoş, gökyüzüne ihtiyacı da yoktu ki. Gülümsemesi yıldızlardan daha parlak ve bakışları evrenden daha sonsuzdu. Kusursuz bir galaksi taşıyordu içinde; gözlerinde, teninde, saçlarında, gülüşünde, hareketlerinde... Sonsuza kadar ona bakmak istiyordum.

"Buraya gerçekten neden geldiğime gelirsek eğer..." Sırıtarak tekrar yaklaştı. Yüzünde sonsuz bir gülümseme vardı, nasıl böyle olabiliyordu ki? Hayatımda hiç kimseden etkilenmediğim kadar ondan etkileniyordum, farkındaydım. Ve bunun doğuracağı sonuçları umursayamıyordum bile.

"İkinci madde için hazırız Colin! Sonunda buldum! Biraz zor oldu çünkü güvenlerini falan kazanmam gerekiyordu. Boş insanlarla uzun bir süre takılmam gerekti-"

"Bir dakika, ikinci madde mi? Benimle mi?"

Anlamayan gözlerle Sassandra'ya bakıyordum. Günlerdir suratıma bile bakmıyordu. Sadece Phill ile gülüp eğleniyordu. Gerçekten hala benimle mi tamamlayacaktı o listeyi? Onlarla daha samimi olduğunu düşünmüştüm.

Sassandra And ColinTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang