3

32 5 6
                                        


Anlatılan ders çekici değil miydi yoksa kafam ders için fazla mı doluydu, bilmiyordum. Sadece dinlemek istemiyordum ve dinlemiyordum. Kendi içimde derslerle kavga etmiş ve asi bir ruh haline bürünüp hepsini reddetmiştim. Hava sanki beni anlıyor gibi günden güne soğuyordu. Sinirliydim. Çok ama çok sinirliydim. Ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. Sadece koşmak istiyordum. Bacaklarımı hissetmeyene kadar, kahkahalarla, rüzgarın saçlarımı savurduğunu bilerek koşmak istiyordum. Ne yazık ki istediğimiz her şeyi yapamıyorduk. Bu yüzden burada oturmuş sinirli oluşuma odaklanmaya çalışarak onu düşünmemeye çalışıyordum.

Onu düşünme...

Onu sakın düşünme...

Sakın aklından bile geçirme!

Sinirle elimdeki kalemi defterin üzerine bıraktım ve sakin olmaya çalıştım. Hiç aklımdan çıkmıyordu ki, nasıl düşünmeyi bırakabilirdim? Ama buradaki suçlu bendim, biliyorum. Nasıl olur da adı ve soyadı dışında başka hiçbir şeyini bilmediğim bir kızın böyle aklımı ele geçirmesine izin verirdim? Saçmaydı.

Onunla birlikte listesindeki ilk maddeyi tamamladıktan sonra bana diğer maddeyi daha sonra söyleyeceğini, bunun için biraz zamana ihtiyacı olduğunu, bazı şeyler yapması gerektiğini söylemişti. Benim için sorun yoktu. O hazır olduğunda ben orada olacaktım. Ama ben onu sabırla beklerken o her şeyi çoktan unutmuş, gerzek Phill ve moron arkadaşlarıyla gülüp eğleniyordu. Günlerdir yüzüme bile bakmamış, ben yokmuşum gibi davranmıştı. Artık o listeyi Phill ile tamamlamak istiyorsa en azından bir haber verebilirdi, değil mi?

İçimde yaşanan savaşı ne kaybedebiliyordum ne de kazanabiliyordum, çünkü buradaki tek düşman bendim. Sassandra'yla olan savaşıysa kaybettiğimi düşünüyordum ama şu günlerde aklıma takılan yeni bir soru belirmişti. Onu hiç kazanmış mıydım ki?

Sınıftan çıkarken Barbara'yla göz göze gelince ona gülümsedim ama zil çalmıştı ve ben durup birileriyle sohbet etmek istemiyordum. Dolabıma doğru ilerlerken Arthur'un çoktan beni orada beklediğini gördüm. Geldiğimde kenara çekildi ve kitaplarımı içine fırlatıp sertçe kapattım. Arthur şaşkınlıkla bakıyordu.

"İyi misin?"

"Evet." Bıkkın bir şekilde cevapladım.

Ben çoktan yürümeye başlamıştım ve Arthur'un şaşkınlığı üzerinden atıp yanıma gelmesi çok da uzun sürmedi. Hala soru işaretleriyle bakıyordu. Ona Sassandra'yı anlatamazdım. İlk olarak söz vermiştim Sassandra'ya. İkincisi ise...söz vermemiş olsaydım bile anlatmak istemiyordum.

"Hey! Sana diyorum Colin, neyin var?"

"Bir şey yok, sadece sıkıldım." Aklıma gelen fikirle durdum. Heyecanla Arthur'a döndüm. "Okulu asalım mı?"

"Saçmalama." Yüzüme asalakça uzun bir süre baktı. "Siktir, ciddi misin? Cidden neler oluyor?"

Gözlerimi devirdim. "Geliyor musun gelmiyor musun? Çünkü ben kesinlikle gidiyorum. Üstelik-" Cümlemi tamamlayamamamın nedeni karşıdan yürüyen Phill ve Sassandra'yı görmemdi. Yanımızdan usulca geçerlerken bir an gözleri gözlerime değdi. O anda herhangi bir şey aradım. Bulduğum ise sadece merak duygusu oldu. Belki sadece ona neden öyle baktığımı merak etmiş bile olabilirdi.

"Üstelik?" Arthur umursamazca kafasını Sassandra ve Phill'den bana çevirdi.

"Üstelik..." Zorlukla tekrar ettim. Ne diyeceğimi unutmuştum. Tam bir aptala dönüşüyordum ve buna engel olmak neredeyse imkansızdı.

"Boş ver, gidiyorum ben." diyerek okulun çıkışına doğru ilerledim.

"Colin!"

Yalnız kalmak belki daha iyi olabilirdi. Arthur kesinlikle kafamı dağıtırdı hatta beynimi konuşarak bile eritirdi. Hızımı kaybetmeden yürüdüm. Ne zaman kaçmak istesem ayaklarımın kendiliğinden yöneldiği hüzün dolu o yere giderdim. Her zaman ihtiyacım olan her şey oradaydı çünkü, biliyordum. Hiçbir şey yoktu. Sadece koca bir hiçlik vardı.

Sassandra And ColinWhere stories live. Discover now