Arthur'un evinin önüne geldiğimde onu tekrar arayacaktım ki evlerinin kapısı açıldı ve Arthur'un sinirli ama alaycı suratını gördüm. Saatine bakıp sırıttı. Çantasını tek omzuna almış bana doğru gelirken söyleniyordu.

"Sen sıçtığımın dakik insanı Colin," diye selamladı beni.

"Sana da günaydın Arthur."

Gözlerinin kıpkırmızı olduğunu gördüm. Saatlerce bilgisayar oyunu oynadığını adım gibi biliyordum ki aradan beş dakika bile geçmeden bana gece oynadığı oyunda yaptıklarını anlatmaya başladı.

"Siktiğimin okuluna gitmek istemiyorum," dedi derin bir nefes verirken. Gözlerinde üzüntü ve inatçılık vardı. Ona şimdi okulu asmayı teklif etsem düşünmeden kabul edeceğine emindim.

"Kimse istemiyor," dedim yerdeki taşı ayağımla başka bir tarafa fırlatırken.

"Bunun doğru olmadığını biliyorsun." Bana yandan bir bakış attı.

Hafif rüzgar saçlarımı dağıtırken kulağıma güzel bir şeylerin fısıldadığını hissettim. Olmam gereken yerde değildim ama tam olarak nerede olmam gerektiğini de bilmiyordum. Belki bir tahminim vardı ama adım atacak cesaretim yoktu. Adım atmayı bırak, hareket etmek bile istemiyordum.
Görünüşe bakılırsa Lisswood uykumu getiriyordu.

Zilin çalmasıyla birlikte kendime geldim ve okulun bahçesine baktım. Gülüşüyor, sarılıyor, şakalaşıyorlardı. Herkes içeri girmeye başladığında Arthur'la birbirimize baktık. Bir an her şey çok basit geldi. Sıradan liseli bir öğrenciydim. Sporcu zorbalar, popüler kızlar, ezikler, sosyaller, inekler, hiçbir şeyle uğraşmayan sıradan insanlar -ki ben bu kategoriye giriyordum- ve daha fazlası...

***

Aptalca olduğunu bildiğimiz halde bazı şeyleri yaparız. Ya da yapmak zorunda hissederiz. Olmayacağını bile bile hayal kurarız. Hayaller bize gülümser gerçekliğin aksine. Gerçekler sadece suratımıza en sertinden bir yumruk savurur, izi asla geçmeyenlerden. Ardından bir sonraki hamlesini düşünmek için biraz durur. Zira vücudumuzun her yerini morartana kadar, kırılmadık yer bırakmayacaktır bu yüzden bir sonraki hamlesini bilgece seçer. Biz de o boşlukta mutlu olduğumuzu sanırız ta ki diğer bir yumruğa kadar. Ve hayat böyle devam eder. Biz insanlar da yara bere içinde hayal kurarız. Çünkü toz pembe rüyalarımız bir nebze acılarımızı unutturuyor başka bir hayat olduğuna inandırıyordu.

Benim boşlukta olmamın nedeni ise ne bir hayalim var ne de gerçekler yeteri kadar sert vuruyor. Sonuç olarak gri bir hayat yaşayan sıkıcı bir insan çıkıyor ortaya.

Önümde oturan Arthur'a baktım. Tiyatro klübünden Dave ile bağıra bağıra gülüyorlardı. Üstelik konu çilekli sütün içinde gerçekten çilek olup olmamasıydı. Onlara bakıp gülümsedim. Belki de küçük şeylerden mutlu olmayı öğrenmemin zamanı gelmişti.

Arthur ve Dave'in bakışları yemekhane girişinden gelen seslerle oraya döndü. Onlarla  birlikte içeri giren gruba baktım.

Dave sırıtarak konuştu. "İşte yeni kız da göründü."

Küçük ama gürültülü bir gruptu. Phill ile Maya yeni gelen kızı aralarına almış Kevin'in vücut diliyle hararetle anlattığı hikayeyi gülerek dinliyorlardı. Alex komik bulmuyor olmalı ki sadece yanlarında yürüyor ve bakıyordu. Maya etrafına baktıktan sonra arkadaş grubunu gördüğü anda yeni kızın elini tutup kendi masalarına ilerlediler.

"Afrika'dan gelmişler." dedi Dave. "Babasının aslanlarla dövüştüğünü bile söyleyenler var."

"Yok artık!" Arthur kızı incelemeye başladı ve gözlerini kıstı. "Afrika demiştin değil mi?"

"Evet."

"Ama o...beyaz."

Dave kusma taklidi yaptı. "Bana bir Mean Girls sahnesi yaşattığın için sağ ol dostum."

Onlar Afrika yaşamı hakkında konuşmaya başladıklarında ben de gözlerimi kıza çevirdim. Gözlerini tam göremiyordum ama yeni gelmenin heyecanıyla -sadece bir tahmin- rahat hareket edemediğini hissettim. Uzun, dalgalı kahverengi saçlarıyla oynuyor ve etrafa bakıyordu.

Ve o anda göz göze geldik.

Bu bakışma tahmin edilenden bile kısa sürdü çünkü saniyesinde gözlerimi önümdeki tepside duran köftelere çevirdim. Evdeki değerli bir bibloyu kıran küçük bir çocukmuşum da yakalanmışım gibi bir gerginlik sardı vücudumu. Elmadan bir ısırık aldım ve konuştum. "Hey, Dave. Yeni gelen kişinin adı ne demiştin?

"Aslında...dememiştim. Adını bilmiyorum."

Bakışlarımı korkarak tekrar ona çevirdim. Maya'ya gülümsüyordu. İçime sebepsiz bir sıkıntı girmişti ve buna anlam veremediğim için sinirlenmeye başlıyordum. Vücudumda kıvılcımlar hissediyordum ve oldukça rahatsız olmuştum. Sandalyede dik oturmaya başladım. Bugünü sağlıklı bir şekilde atlatmayı umarak elmamı yemeye devam ettim.

***

Evin kapısını açtığım anda Lulu bana doğru koşmaya başladı. Başını okşadım ve bütün negatif enerjimi yok etmeye çalıştım.

"Colin, sen misin?" Annem mutfaktan seslendi.

"Evet anne," diyerek mutfağa, onun yanına gittim. Ve gittiğim anda mutfakta hazırlanmış onlarca çeşit yemek gördüm. Üstelik hala bir şeylerle uğraşıyor oradan oraya koşturuyordu.

"Yemeğe başkanı mı bekliyoruz?" diye sordum yemekleri incelerken. Bunlarla bir ordu doyardı!

"Abartma lütfen, sadece yeni gelen komşularımıza güzel bir hoş geldin demek istedim. Bu akşam yemeğe davet ettim, birkaç saat sonra burada olurlar."

"Ciddi olmadığını söyle." dedim gözlerine bakarak. İşte o gerginlik yine baş göstermişti.

"Çok ciddiyim. Kibar ve beyefendi ol tamam mı? Bu arada Lulu'nun su kabını doldurur musun? Benim yapacağım birkaç şey daha var." Fırından tepsiyi çıkarmaya başladığı zaman ben arkamı dönüp çoktan merdivenleri çıkıyordum. Gereksiz yere stres olduğumu biliyordum ama okulda yüzüne bakamadığım kızla nasıl aynı masada oturup yemek yiyecektim?

Cevabı öğrenmem için sadece birkaç saatim kalmıştı.

Sassandra And ColinWhere stories live. Discover now