Kayıp

538 33 9
                                    

         😍😍😍KEYİFLİ OKUMALAR😍😍😍

ARIA

"Jack! Jack neredesin kardeşim?" İkimizde korkuyla karşıdan gelecek cevabı beklerken hat kesilmişti. Liam direksiyona vururken öfkeyle bağırdı. İlk defa bu kadar öfkelendiğine şahit oluyordum ve bu hali ürkmeme neden olmuştu.

Korkusunun öfkeye dönmüş olmasıyla tekrar "Aahh!! Lanet olsun! Lanet olsun!" diye bağırmıştı.

"Liam sakin olur musun lütfen! Jack'i kurtaracağız." demiştim ama Liam için Jack çok önemliydi ve bu yüzden sakinleşmekte zorlanıyordu. O küfürler savurup bağırmaya devam ederken ben Stiles'i arayıp Jack'in konumunu bulmasını istedim. On dakika sonra geri döneceğini söylemiş ve telefonu kapatmıştı. Ondan haber beklerken Liam arabayı ilk sapaktan ormana geçirdi ve arabadan indi. Öfkesi her geçen sürede katlanırken bende onu sakinleştirmeye çalışıyordum. Ama pek işe yaradığı söylenemezdi. Birkaç dakikanın ardından çalan telefonumu açmak için cebinden çıkarmıştım ki Liam benden önce davranıp elimden almıştı.

"Jack nerede?" diyerek karşı tarafı dinlemeye koyuldu. Aldığı adresle birlikte telefonu kendi cebine sıkıştırıp bana döndü.

"Aria, seni eve bırakayım." dediğinde itiraz etmesine izin vermeyecek bir sesle "Hayır Liam, bende geliyorum." dedim. Bunun için tartışmaya vakti olmadığından başını iki yana sallayıp "Hadi gidip Jack'i kurtaralım." diyerek arabaya bindi.

Araba asfaltta hızla yol alırken Liam bana öğütlerini sıralıyordu ki bunların çoğu herhangi bir tehlike anında onları bırakıp kaçmamla son buluyordu. Buna uymayacağım barizdi ama gergin olduğu için başımı olumlu anlamda sallamakla yetindim.

"Ne kadar sürecek yol?" diye sorduğumda "Yaklaşık bir saat ama elimden geleni yapacağım daha erken varmak için." diyerek biraz daha yüklenmişti arabanın hız ibresine. Bizi neyin beklediğini bilmediğimiz için düşüncelere dalmıştık. Ama ben daha çok Jack'in durumunu merak ediyordum. Ne haldeydi? Veya ona yardım edebilecek birileri var mıydı bilmiyorum. Dolayısıyla sadece iyi olması için Tanrı'ya dua ediyordum.

Bir saat diyen Liam, Stiles'in verdiği adrese yirmi beş dakikada gelmişti. Ve geldiğimiz yerde eski bir bina vardı ve çoğu duvarları yıkılmıştı. Eski bir market olduğunu düşündüğüm yere sessizlik hakimdi. Yolunda gitmeyen şeyler vardı ve ben hala çözememiştim. Liam daha fazla dayanamamış olmalı ki sessizliği bölen sesiyle depoyu inletmişti.

"Jack! Neredesin kardeşim, seni almaya geldik." diye de ekledi ama sesinin yankısından başka ses yoktu depoda. Liam deponun bölümlerine bakmak için ilerlerken bir anda bana döndü ve elimden tutup "Sakın yanımdan ayrılma Melez." dedi.

Tüm depoyu gezmiş, tüm gücümüzle bağırmış ama yine de hiçbir şey bulamamıştık. Jack'in yaralı olduğunu düşünürsek zaman onun aleyhine işliyordu.

Liam elimi bırakıp ilerdeki arabanın yanına gitti ve tüm gücüyle arabaya vurup bağırmaya başladı. Öfkesinin geçmesi için bir süre yalnız bırakmaya karar verdim ve Stiles'i tekrar aradım.

"Verdiğin adreste kimse yok Stiles." diye yakınarak Stiles'in konuşmasına izin vermemiştim. Ama Stiles sinyalin hala buradan geldiğini söylemişti. Neler olduğunu sorduğunda ise cevap vermek yerine teşekkür edip telefonu kapatmıştım.

İlerdeki ağaçlardan birine yaslanan Liam'ın yanına gitmeye karar verip telefonu arabaya bıraktım. Liam'ın yanına giderken yoldaki tümseklerden birine takılıp sendelemiştim. Fakat bundan ziyade takıldığım şeyin tümsek değil de bir kapak olmasıydı. Üzerindeki yaprakları temizleyip açmak için elimi uzatmıştım ki "Siz ikiniz ne yapıyorsunuz burada?" sesiyle Liam'ın olduğu tarafa çevirdim gözlerimi. Neyseki bu Stiles'in babasıydı.

DOLUNAYIN YÜKSELİŞİ #Wattys2017Where stories live. Discover now