24

3.8K 295 125
                                    

Zaman geçiyordu, fiziksel yaralar iyileşiyordu. Ama vücudumda başka yaraların izleri vardı ve bu izleri benimle birlikte paylaşanlar da vardı.

Saldırının üzerinden çoktan bir ay geçmişti. Çok hızlı toparlanmıştık. Bu olay Jungkook'la ilişkimizi bitmesine neden olmuştu ama hala arkadaştık, böylesi bizim için daha iyiydi. Seon Min'den özür dilemiştim, yaşadığım travmatik olaydan dolayı ona böyle davrandığımı anlamış ve beni affetmişti. Yeni bir yurda taşınmış, yeni bir başlangıç yapmıştık. Çoktan konser hazırlıklarına girişmiştik. Olanlar bize büyük zararlar vermemişti.

En azından dışarıdan görünen buydu. İçerideyse her şey çok daha karışıktı.

Seon Min'le aramız sözde iyiydi ama beni hala affedemediği çok belliydi. Ona böyle bir şeyi yakıştırmamı kabul edemiyordu, haklıydı. Grubumuzu hayal kırıklığına uğratmıştım ve bunu herkesin gözlerinde görebiliyordum. Yeni bir yurda taşınmıştık ve orada yaşayan dört yabancı gibiydik. Onlara nasıl yaklaşmam gerektiğini bilmiyordum. Her defasında birinin canını yakıyordum ve sonra pişmanlık içinde dibe batmaktan başka bir şey yapmıyordum. Üstelik bu kez elimden tutan bir Zümrüt de yoktu. Geçen bir ay içinde bana bir kez bile yazmamıştı. Ama şu an ona çok ihtiyacım vardı. Ablama Seon Min'le olanlardan bahsetmemiştim. Bu konudaki açmazımı kimseyle konuşamıyordum. Ama emindim ki Zümrüt bilirdi. Bana iki kelime yazsa kendimi daha iyi hissedebilirdim. Tam şu anda karşıma çıkmasına çok ihtiyacım vardı. Çokça defa kağıtlarda kalacağını vurgulamıştı ama yine de istemeden edemiyordum. Elimde dokunulmamış bir tek o kalmıştı.

En çok istediğim şeyse bana en uzak olanıydı. Jungkook'la aramız bir felaketti. Onun bana öncekinden daha kötü davranabileceğini düşünmezdim ama şimdi bana bir böcekmişim gibi bakıyordu. Ona karşı bir şeyler hissettiğimi kabul ettiğimden beri bu bakışları canımı vücuduma saplanan oklar gibi yakmaya başlamıştı. Oysa beni sarmasına öyle çok istiyordum ki. Ama o benden nefret etmekle meşguldü. Onu öyle ortada bıraktığım için. Aslında istediğim şey onun mutlu olmasıydı. Aradaki engeldim, çekilmiştim.

Tekrar tedavi olmaya başlamıştım. Küçük panik ataklarım boyumu aşalı çok olmuştu ama kabul etmeyi reddediyordum. Paranoya, depresyon, anksiyete çoktan beni ele geçirmişti. Ünlü olmayı falan kaldıramamıştım herhalde. Yoksa başka hiçbir sorunum yoktu. Bir de geçen ayki travmamdan kalan etkiler olabilirdi, bilemiyorum.

Açıkçası şu an sahneye çıkmamıza dakikalar kala kaçak bir şekilde tuvalette oturmam başıma gelenlerin en acıklısıydı. Her şeyi ve herkesi kaybetmiş gibi hissediyordum. O sahneye çıkarsam işleri berbat edip insanların benden daha da fazla nefret etmesine neden olacakmış gibi hissediyordum.

Üzerimde sahne kıyafetleri ile klozetin üzerine oturmuşken makyajımın bozulmasını umursamadan ellerimi yüzüme kapatıp ofladım. Kalbim çok hızlı atıyordu. Nefeslerimi kontrol etmeye çalışırken beynimde bana kötü senaryolar fısıldayan sese susması için bağırdım.

"Çık," dedi kadınlar tuvaletinde beklemediğim biri. Yoongi'nin sesiydi. "Bıktım ama. Biriniz biter biriniz başlar. Aptallık etme. İşini yap."

Dediklerinde haklıydı ama sesimi çıkarmadım. Gözlerimi kabinin kapısına dikmiş sakinleşmeye çalışıyordum.

"İyi misin?" dedi en sonunda kapıyı yavaşça tıklatarak. Gerçekten yardıma ihtiyacım olduğunu fark ettiği andaki tepkisine burukça gülümsemeden edemedim.

"Çıkmak istemiyorum."

Kapının hafifçe sallanmasından yaslandığını anladım. Kollarını birbirine bağladığına emindim.

"Şımarıklık mı anksiyete mi?"

Kısa bir süre düşünüp cevap verdim.

"Şımarıklık yapma hakkım kaldı mı?"

Emerald | JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin