4-Sadece buradan geçiyordum...

En başından başla
                                    

"Jungkook." Sehun gülümserken Jungkook elini çekmişti. Bana son kez bakıp arkasını dönüp hızlıca ilerlemişti. Dönüp Sehun'a baktığımda kolunu omzuma atıp saçlarımı karıştırmıştı.

"Ee TaeTae, Sehun Hyung yerine Sehun-ah demeye başlamışsın." gülümseyip elini tutup saçımdan çekmiştim.

"Her neyse Hyung." lafı geçiştirirken yürümeye başlamıştık. Her hâlinden lüks gözüken bir aracın önünde durduğumuzda bunun onun arabası olduğunu anlayıp binmiştim. Ardımdan o da binerken arabanın içini inceliyordum.

"Vay be Hyung, beni okula mı bırakacaksın?" Sehun Hyung cebinden güneş gözlüğünü çıkartıp takarken düşünmüştüm. O cidden yakışıklı...

"Hazır karşılaşmışken bırakayım bari." bunu dedikten sonra yüzüne tuhaf bir gülümseme koyup devam etmişti. "O çocuk kimdi? Sevgilin mi?" bahsettiği kişinin Jungkook olduğunu anlasam da umursamamıştım.

"Hangi çocuk?" bilmezlikten gelip sorarken Sehun Hyung kaş göz işareti yapmıştı.

"Az önceki işte. Joungkook muydu neydi ismi. Hem büyük duruyordu. Üniversiteli gibiydi." söylediklerine göz devirirken az önce omzuma koyduğu kolunu itmiştim.

"Birincisi, ismi Jungkook. İkincisi, sevgilim yok. Üçüncüsü, Jungkook zaten 21 yaşında." gözlerini büyüterek ne kadar şok olduğunu bana gösterirken okula gelmiş olmamızla etrafa bakmıştım. İnsanlar arabaya ağzı açık bakarken utanma gelmişti gereksiz yere.

Arabadan ikimiz de inip içeri yürümüştük.

"Güzel okulmuş doğrusu." Sehun Hyung okulu incelerken kızlar da onu inceliyordu. Kızlara da hak vermek lazımdı şimdi. "A-ama o daha güzel." dediği şeyle kafamı ona döndürdüğümde ağzı açık bir yere baktığını görmüştüm. Onun baktığı yere bakarken gülümsemiştim. Her zaman ki gibi ekranı donmuş telefonuna sinirlenip telefonu eline vurup derin nefesler alan bir Luhan...

O an kolum Sehun Hyung tarafından morartılmaya başlamıştı.

"Taehyung o kim? Onu bana ayarla. Köpeğin bile olurum Taehyung. Onun hakkında bilgiler ver bana. Özet geç ama vaktimiz yok." arzu dolu gözlerini bana dikerken kıçımı kurtarmak amacıyla kolumu çekmiştim.

"Ş-şey, ismi Luhan ve Koreli değil, Çinli. Bir de gördüğün gibi telefonu hep bozulur, o da sinirlenip sağa sola vurur işte. Aslına bakarsan güzel biri ama kişiliği çok erkeksi." Dediklerimi ciddiyetle dinlerken son lafımda yanaklarını şişirip birden kahkaha atmıştı.

"O-o mu.. E-erkeksi?" eliyle Luhan'ı gösterip gülerken tüm okul bize bakmıştı, Luhan da tabi...

"Elini indirsene. Herkes bize bakıyor." elini tutup indirmeye çalışırken gözünü siliyordu.

"Parmakla gösterip gülecek kadar komik biri miyim?" ve yanımızdan gelen kadifemsi ses ile ikimiz de Luhan'a dönmüştük. Al işte, sıçtın. Sehun Hyung donmuştu şu an. Luhan'ın yüzünü inceleyen hyunguma son kez bakıp Luhan'a da kısık bir sesle özür dileyip binaya girmiştim. Gerisini kendileri halledebilirlerdi.

Sınıfa da girip içeri göz attığımda aniden sırtıma atlayan bedenin kim olduğunu bile anlamadan refleksle bacaklarını tutmuştum.

"Taehyungie, nasılsın?" Jimin... Kollarımı çözüp bacaklarını bırakırken yere düşmekten son anda kurtulan arkadaşıma bakmıştım.

"Her zaman ki gibiyim işte. Ya sen?" şişmiş yanağından makas alıp gülmüştüm. Yoongi Hyung'un neden ondan hoşlandığını biliyordum. Sırf bu yüzden ondan nefret edemezdim. Jimin her daim neşeli, iyimser, konuşkan, yeri geldiğinde sulu göz ve aşırı ultra şirin bir insandı.

What is a Soulmate? |TaeKook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin