🌸 olmuyor işte, ne için bu çaba? 桜

Start from the beginning
                                    

Kafamı iki yana sallayıp ağlarken, "Çok geç." diye mırıldandım. "Biz olmak için çok geç kaldık Jimin-ah."

O ağaçtan inip onu yalnız bırakırken aklımda tek bir düşünce vardı. Bu savaşın kazananı yoktu. İkimiz de kaybetmiştik.

🌧

Düğünden bir gün sonra Rae Yun'un ısrarıyla kendimi Yoora'nın kafesinde bulmuştum. Busan'dan ayrılmadan evvel bir haftam vardı ve kendimi eve kapatıp kafa dinlemekten başka bir arzum da yoktu. Ancak en yakın arkadaşımın balayına gitmeden evvel benimle görüşmek istemesine karşı çıkamazdım. Mutsuzluğumu ona yansıtmam çok bencil bir davranış olurdu.

Anılarla yüklü bu kafeye girdiğimde içimi saran derin duyguların istilasına uğradım. Hiçbir şekilde değişmemiş olan bu kafe, dekorasyonu ve kokusuyla bana o günleri hatırlatıyordu. Hatırlamaktan asla bıkmayacağım, beni aynı yerden vurup dursa da, asla ses çıkarmayacağım o güzel günleri.

Rae Yun ve Myung Soo'nun oturduğu cam kenarındaki masaya doğru güler yüzlü bir şekilde ilerlerken, o yerin eski mekanımız olduğunu biliyordum. Buğulu camını izlerken gözyaşlarımızı, kahkahalarımızı ve çok daha önemlisi bizi ağırlayan emektar mekanımızdı orası. Basit bir masa ve sandalye kombinasyonundan çok, masumluk, sevgi ve bolca fedakarlığı içinde taşıyordu.

İkisi beni fark eder fark etmez el sallayarak karşıladı ve arkası dönük oturan Rae Yun kollarını kocaman açarak beni dostluğun en güzel sınırına davet etti. Düşünmeden sıkıca sarılıp uzun bir süre kucakladım onu. Benden ayrılırken, "Benim minik penguenim." dedi gülümseyerek. "İyi ki geldin."

Ondan ayrıldıktan sonra Myung Soo'nun yanına gidip ona da sarıldım. Güçlü kolları beni sarsınca, "Saman beyin yavaş ol." diye yalancı bir azarlayışla ayrıldım ondan. Kahkaha atarak benden ayrılırken, "Biraz kilo al sen de." diye sitem etti. "Bu ne böyle iskeletor olmuşsun birkaç yılda!"

"Yiyorum ama bir işe yaramıyor." diye sızlanıp yerime otururken ikisi de ışıldayan yüzlerle bana bakıyordu. Evlilik onlara çok yakışmıştı.

Her ne kadar düğün gecesi ikisinden de ayrı ayrı özür dilesem de hala kötü hissediyordum kendimi. Bağırış çağırışlar eşliğinde kaçıp gitmiştim yanlarından. Böyle bir kabalığı ikisi de hak etmiyordu. Masanın üzerindeki ellerini kavrayıp sıkıca tuttum ve, "Ne dersem diyeyim hatamın mazereti olmayacak ama yine de özür dilerim çocuklar." Dudaklarımı büzüp dolan gözlerimi gizleyemeden gülümsemeye çalıştım. "Umarım ikiniz de ömrünüz boyunca birbirinizi sever ve kollarsınız.Tebrik ederim."

Rae Yun sol eliyle gözünü silip burnunu çekerken, "Ya seni aptal!" diye karşı çıktı. "Ortada özür dilenecek hiçbir şey yok."

Ardından yanımda oturan Myung Soo kolumu sıvazlayıp başını omzuma yaslayıp geri çekildi. "Umarım bize dilediğin güzelliklerin on katı yakanı bırakmaz seni şapşal."

Hayatımın en güzel detaylarındandı onlar. Ne dersem diyeyim, ya da ne yaparsam yapayım haklarını asla ödeyemezdim. Onlar olmasaydı, şu anki Sujin olmazdı. Beni ben yapan şeylerdi onlar, benimle bir olan güzellikler.

Ellerimi çektikten sonra Yoora geldi ve ona da sarılıp ufak bir sohbet ettik. Ardından birbirine imalı bir şekilde bakan çifte dönüp, "Eee," dedim. "Sipariş vermiyor muyuz?"

Bacağını huzursuzca sallayan Myung Soo ellerini birleştirmiş Rae Yun'a bakıyordu kaşlarını kaldırarak. Masum arkadaşım da dudaklarını büzüp bana döndü. Bir şeyler saklıyor gibiydi ikisi de.

"Şey," diye geveledi. "Biz aslında birini daha bekliyoruz."

Ben daha kim olduğunu sormaya kalkmadan kafenin giriş kapısındaki çan sesi kulaklarıma doldu ve karşıdan gelen silueti görmemle mum yemişe döndüm. Üzerindeki ince siyah ceket ve altındaki kumaş pantolonuyla kafasına siyah bir şapka takmış gözlüklü Jimin, bizim olduğumuz masaya doğru geliyordu. Beni fark eder etmez duraksadığını hissettim ama gelmeye devam etti. Masaya ulaştığında nefesimi o ana kadar tuttuğumun farkında değildim.

cherry blossom | pjm Where stories live. Discover now