40 🌸 sona geldik pt.I 桜

3.9K 380 354
                                    

"Sana hasta olup olmadığını sordum, sen hemen bu konu hakkında yazdın; ben ölmek istiyorum, sen de; ben senden pul istiyorum, sonra sen benden istiyorsun; bazen, bir küçük çocuk gibi omzunda ağlamak istiyorum sonra da sen benim omuzlarımda küçük bir kız gibi ağlamak istiyorsun. Kimi zaman, belki on, belki yüz, belki de bin defa, daima seninle olmak istiyorum, sen de aynısını söylüyorsun. Yeter, yeter."




Kapıya ulaştığımızda Jimin diğer omzuna astığı çantayı yere koydu ve yürürken bana destek olsun diye omzuma sardığı kolunu geri çekti. Onun sormasına gerek kalmadan, "Sırt çantamın ön gözünde." diye belirttiğimde kafasını hızla sallayıp tebessüm etti. Önüne astığı küçük bulut mavisi çantanın ön gözünden çıkardığı anahtarla kapıyı açtıktan hemen sonra arabadan buraya değin olduğu gibi yine bana destek oldu ve koltuğa ulaşana kadar bir kaplumbağa ağırlığında yürüdük.

Taburcu olmuştum. Yun ve Myung Soo'nun dönem sonu sınavı vardı, babamsa ilaçlarımı ve market alışverişini yapmak için hastanede bizden ayrılmıştı. Bu nedenle buraya kadar beni getirip benimle ilgilenmesi için Jimin'i görevlendirmişlerdi. Fakat Jimin'in onlarla olan konuşmasını duymuştum. Kendisi istiyordu, belki kalan son hatırım için, belki de kendi yükümlülüğünden ve huzursuzluğundan kurtulmak için. Min Soo teyze beni ziyaret etmek için Busan'dan kalkıp yanıma geldiğinde de bunu hissetmiştim. Annesine bakarken dahi içten içe ağlıyordu.

Her şeye rağmen yaklaşık iki hafta kaldığım o hastaneden kurtulduğum için mutluydum. Orada öylece yatıp beynimdeki milyonlarca düşünceyle cebelleşmek çok yorucuydu. Onu unutamıyor, fakat eskisi gibi acı da duymuyordum ve bu öylesine korkunçtu ki aklımı kaçıracağım sandım. Hissizleşmiş, uyuşmuş gibiydim. Herhangi bir duygu zerresi dahi yoktu kalbimde. Bilmiyorum, belki de benim için Tanrı'dan ufak bir hediyeydi. Onca çileden sonra beni hissizlikle ödüllendiriyordu.

Çoktan nevresim ve battaniyenin serildiği koltuğun yatak pozisyonuna getirildiğini gördüğümde şaşkınca Jimin'e baktım.

"Bunu Yun mu hazırladı?"

Yorgun bir gülücük ilişti dudaklarına, başını hafifçe sağa sola salladı. "Hayır."

'O zaman kim' dercesine kaşlarımı kaldırdığımda, çocuksu bir tavırla "Yanlış çarşafları mı kullanmışım?" diye sordu. Tüm halsizliğime rağmen çipil çipil bakan o güzel gözlerinden öpmek istemiştim onu. Öyle güzel ve katıksızdı ki, ne diyeceğimi bilemedim.

Tebessüm ederek hayır dercesine başımı salladığımda buraya kaç kez geldiğini merak etmekten kendimi alamamıştım. Ne düşünmüştü buraya ilk geldiğinde? Kendisinden saklanan bir suçlunun sığınağını deşifre etmiş gibi mi hissetmişti? Yahut, yalanların inine girdiğini mi hissetmişti?

Kafamdaki rahatsız edici düşüncelerden kurtulmak imkansızdı. Dikkatim dağıldığından Sumin'in yokluğunu da geç fark etmiştim. Etrafı endişeli bakışlarımla tararken koluma girmiş Jimin beni fark edip durakladı. "Bir şey mi oldu?" diye sordu ilgiyle.

"Sumin'i göremiyorum."

Neyden bahsettiğim hakkında bir fikri olmadığı belliydi. Kediyi bana getiren oydu ama adını öğrenemeden terk etmiştim onu. Dudaklarıyla sesini çıkarmadan ismi tekrar ediyordu. Adlarımızın birleşimi olduğunu fark edip etmediğini merak ediyordum.

"Kedi." dedim daha fazla düşünüp bilmediği bir şey için kafasını yormasına katlanamadan. Gözlerim kırık geçmişle ondan çekilirken kısılan sesimle, "Senin hediye ettiğin." diye ekledim.

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin