17 🌸 hislerimi arkama sakladım 桜

4.4K 447 468
                                    

Seni seviyorum işte, budala, deniz dibindeki çakıl taşı nasıl sevilip, sarmalanır, ona bağlanılırsa ben de sana öyle bağlıyım."



Alt kattan burnuma ilişen kokularla uyandığımda saat henüz yediydi ve hazırlanmam için bolca vaktim bulunuyordu. Elimi yüzümü yıkayıp koku kaynağına ulaştığımda kırmızı mutfak önlüğümü giymiş, neşeli bir şarkı mırıldanarak tezgahta domatesleri doğrayan babamla karşılaştım. Normalde hafta içleri kahvaltı için yalnızca sütlü gevrek yer, işe kafasına göre giden babamı uyandırmaz veya kendim uğraşmazdım. Fakat bugün, ne hikmetse babam bana hafta sonları yaptığı gibi kahvaltı hazırlıyor, beni şaşırtıyordu.

"Kralımız bugün güzellik uykusunu bölmüş~" Aegyo dolu bir sesle kollarımı babamın güven veren bedenine arkadan sarmalarken sırtının gülmesiyle titreştiğini hissettim. Domatesleri doğramaya devam ederken "Kral bugün prensesine sürpriz yapmak istemiş ama ne yazık ki başaramamış." diye söylendi üzüntüyle. "Çok mu gürültü yaptım?"

Küçük bir kahkaha atıp babamın belinden kollarımı çekerek tezgaha yaslandım ve en sevdiğim domatesli omleti hazırlayan babamın doğradığı malzemeleri beyaz bir kapta birleştirişini izledim. "Hayır ya, sadece buram buram güzel kokular gelince midem uyandırdı."

Babam da gülümseyip kaşlarıyla fırını işaret etti. "Hepsi içerdeki sosisli poğaçaların suçu Jinnie!"

Gözlerim gitgide irileşirken heyecanla çığlık attım ve sabah sabah döktüren babama bir kez daha hayran kaldım. Yanağına koca bir sulu öpücük kondurup "KRALIMIZ ÇOK YAŞA!" diye haykırırken çoktan fırını açıp sıcaklığından el yakan poğaçalardan birini almış mideme yolluyordum. Hayır, kesinlikle hayvan gibi aç değildim, sadece...babam mükemmel bir aşçıydı. Tıpkı annem gibi.

Yuttuğum lokmayla bu poğaçayı çoğu sabahlarda üşenmeyip erkenden kalkarak benim için hazırlayan ve daha fazlasını Jimin'lere yollayan annemi hatırladığımda tıkandım. Boğazımda kalan iri yumruyu yutamadıkça ayakta öylece kalmış ve nefes alırken boğazıma kaçırdığımdan öksürmeye başlamıştım.

Babam elindeki omlet kabını bırakıp bana bir bardak su uzattığında ikiletmeden aldım ve bitirip babamın endişe dolu gözlerine baktım. "Hayatında hiç poğaça görmemiş gibi saldırırsan boğulursun tabii, iyi misin?"

Ne ara bu hale geldiğimi anlayamadan yanağımda ıslaklık hissettiğimde eş zamanlı hıçkırmaya başladım ve babam daha da endişelendi. Bu huyumdan ölesiye nefret ediyordum. Onu bana hatırlatan şeylere karşı olan zaafım öylesine büyüktü ki, bırakın katlanmayı çoğu zaman kendi gözyaşlarımda boğulacak kadar çöküyordum. Özlem, tedavisi olmayan tek hastalıktı.

Elimdeki poğaçayı alıp masaya koyduktan sonra kollarını sıkıca bana sararken saçlarımı okşadı ve yanağımı öptü. "Özür dilerim Jinnie-ah, sana anneni getiremeyip doğru dürüst babalık edemediğim için çok özür diledim."

Kollarımı ona dolarken hıçkırıklarım daha da artmış göğsüme saplanan boyutsuz acı eşliğinde daha çok ağlamıştım. Babam yanılıyordu. Elimi öyle sıkı tutmuştu ki bunca zaman, o olmasaydı belki de böyle nefes alamayacak, adımlarımı düzgün atamayacaktım. Hayatımda varlığına şükrettiğim en güzel iki erkekten biri babamdı.

"Öyle söyleme!" diye homurdandım kollarından ayrılıp yaşlı gözlerine bakarken. Ondan aldığım belli olan iri gözleri bulanıklaşmış, kavisli kaşları çatılmıştı. "Sen çok iyi bir babasın."

"Değilim." dedi kafasını olumsuz anlamda sallarken. "Sabahları kahvaltı bile hazırlamaktan aciz, çiçeklerden başka bir şeye kafa yoramayan, kızının hayatında ne olup bittiğini bilmeden ve onun yanında olduğumu hissettiremeden yaşayan aptal bir adamım yalnızca."

cherry blossom | pjm Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin