🌸 sen benim en güzel yaramsın 桜

Start from the beginning
                                    

"Neden böyle oldu ki?"

Söylediği şeyden sonra kendini toparlayıp kafasını iki yana salladı ve kucağına düşen avuçlarımı ellerinin arasına alıp öptü. Birçok kere yara açtı kalbimde ama merhemi yine ondaydı.

Hem ağlayıp hem gülerken gözlerini gökyüzüne çevirip burnunu çekti yeniden. Dudaklarını birbirine bastırıyor, kontrol edemediği mimiklerini sabit tutmaya çalışıyordu ama başarısızdı.

Ben de ondan farksız sayılmazdım ama yine de kendimi dizginleyip ensesinden tutup kendime doğru çektim ve başı göğsüme yatarken, sıkıca sarıldım. Zayıflamış bedeni eskisi gibi kucağımı doldurmasa da, hala aynıydı Jimin. Aynı kokuyor, aynı sarıyordu kollarını belime. Aynı tevazuyla kucaklıyordu yaralarımı, aynı hoşgörüyle affediyordu eksiklerimi.

Saçlarını okşarken, bir ağacın üstünde olmamızı umursamıyor, ona daha sıkı sarılıyordum. Birkaç dakika sessizce ağladıktan sonra kafasını kaldırıp bana baktı ve gülümsedi. O an, gülüşüne saklanan binlerce kelebeği gördüm. Hepsi rengarenk, farklı güzellikteydi.

Alnıma minik bir öpücük kondurup bu defa o sarıldı bana. Beline ellerimi yerleştirip arkadan kenetledim ve bir sağa bir sola sallanırken, "Seni bir daha asla bırakmayacağım." dediğini işittim.

Ses tonu ağlamaktan ötürü bulanıklaşsa da, söylediği şey her harfiyle netti. Açıkta olan boynunu öpüp vanilya kokusunu kokladım. "Bir daha asla sana yalan söylemeyeceğim."

Ne kadar süre öyle kalmıştık bilmiyordum ama uyusak da benim için sorun olmazdı. Benden birazcık ayrılıp yüzüme baktı ve sinsi bir sırıtış yerleştirdi yüzüne.

"Seni buradan itersem ne olur biliyor musun?" diye sordu en fazla bir buçuk metrelik olan mesafeyi göstererek.

Ben de onunla birlikte gülerken kafamı iki yana salladım. "Hayır." Hem korku hem de heyecanla bakıyordum gözlerine. Ay ışığını yansıtan göz bebekleri parıl parıl parlıyordu.

"Hayır," dedim tekrar. "Yapamazsın."

Sonra etrafı dolduran tek şey çığlık ve beni itip tekrar tutmaları oldu. Biz arkadaş kalamazdık, o mertebeyi yıllar önce birlikte düştüğümüzde yitirmiştik çünkü. Arkadaşlar birbirine karşı aşk gibi duyguları beslemezdi.

Biz ötesiydik. Ve öyle kalmaya da devam edecektik.


"Bu kısımları daha çok kızartırsan lezzeti artar." Fokurdayan yağı gösteren Min Soo teyze mısır ununa bulanmış corn dog'u dikkatlice çevirdi. "Ekmek kabuğu rengini alıyor, bak." dedi heyecanla işaret ederken. "Tam bu anda yağdan çıkarabilirsin tatlım. Hadi bunu da sen pişir."

Mutfak konusunda çok becerikli olmasam da kendi çapımda bir şeyler yapabilecek düzeydeydim. Bugün de kahvaltıyı Jimin'lerin evinde yapıyorduk ve Min Soo teyzenin tek uğraşıyor olması canımı sıktığından erken kalkıp mutfağa inmiştim. O da sokak lezzetlerinden en beğendiğim corn dog'u onunla yapmama izin vermişti.

Heyecanla sosis şişlerden birini elime alarak yaptığımız unlu karışıma batırdım ve gülümseyerek beni izleyen Min Soo teyzeye baktım. "Hemen atıyor muyum?"

"Evet, evet." dedi kafasını hızla sallayarak. "Yağ zaten çok kızgın."

Şişi yağa atmamla elime ve koluma yağ sıçrayınca çığlık atarak geri kaçtım ve Min Soo teyze, "Dikkat et!" diye bağırıp gülmeye başladı.

Ona eşlik ederek ben de gülerken, "İyi misin?" diye sordu endişeyle.

"İyiyim, iyiyim." diye anında karşılık verdim. Endişelenecek bir şey yoktu.

cherry blossom | pjm Where stories live. Discover now