꧁10 ~ Sırlar꧂

3.7K 263 10
                                    

Etrafıma bakındım. Her şeyden kaçmak istiyordum. Bundan kurtulup kolayca kaçabileceğimi düşünmüştüm, tek yaptığım gerçeklerden kaçmakmış. Üstelik ayin sonucunda çıkan ismimin yerine başka hiç kimseyi göndermeyeceklerdi.

Sinirle kapıyı çarpıp dışarı çıktım. Askerler beni gördüğü sırada beklemeyi tercih ettiler. Dışarı çıkmama izin verir gibi göz devirdiler sadece. Gerçeği biliyordum, seçilmiş olduğum için ve onlara karşı çıkmaya cesaretim olmayacağını düşündüklerinden bana böyle davranıyorlardı.

Can sıkıcı bir histi -kukla gibi davranılmak. Bu biraz da sanırım kendi hatamı görmezden gelmem ile ilgiliydi. O oku sadaktan çıkarmaya bile yeltenmemem gerekiyordu ama gelişebilecek herhangi bir kötü sonucu görmezden gelmiştim.

Çıldırmak üzereydim. Aklımda tedirgin edici sırrım dışında sadece yaptığım hata dönüp duruyordu. Başka bir şey düşünemiyordum. Hiçbir zaman kurallara ve inançlara bağlı değildim -ama ellerine koz verdiğim için kendime sinirliydim.

"İzella!" bana seslenen kişiye baktım. Olduğum yerde kalakaldım. Will bana doğru geliyordu. Yolunu kestiler. Neler olduğunu anlamadan beni Kamron White'ın başında olduğu bir birlik durdurdu.

"Bakın burada kimler varmış?" Panikten kaskatı kesilen bedenimi ve sıklaşan nefesimi kontrol ettim. Derin bir nefes aldım ve birkaç saniye tuttum. Sakin olmalıydım. Ardından derin bir şekilde havaya üfledim. Sadece ondan kurtulmak istiyordum.

"İyi akşamlar." Kafamı hafifçe selam verir gibi eğdim. Yanından geçip gitmeye yeltendiğimde yolumu kapattı.

"Neden başınıza buyruk dolaşıyorsunuz Seçilmiş Forestgreen?" Sorusunu yok saydım. Ona neydi ki zaten. Benimle alay ettiğini sesinden, mimiklerinden ve hatta duruşundan bile fark etmiştim.

"Tek başıma dolaşmam yasak mı?" gözleri alaydan küçümsemeye döndü. Elleri ceplerine girdi. Başını salladı.

"Seçilmiş olman senin generali öldürmeye çalışan bir isyancı olduğu gerçeğini değiştirmiyor." Başını salladı ve askerleri üzerime doğru yolladı. Harekete geçtiklerinde sinirden en yakınımdakine doğru bir yumruk salladım. "Karşı koyman anlamsız."

"Her denildiğini yapacağımı mı sanıyordun? Tıpkı senin gibi kendi abisine zarar veren birinin dediğini hem de." Sorduğum soruyla işin rengi tamamen değişmişti. Damarına bir kere bastığım için artık geri adım atma şansım yoktu. "Tarih tekerrür etmez. Bu defa senin yüzünden birine zarar gelirse ona hesap vermek zorunda kalabilirsin."

Bu şehirde en açık mavi gözlerin onda olduğunu biliyordum. Söylediklerim gözlerini sanki laciverte dönüştürmüştü. Ellerini kontrol ettim. Her an beni bir yere çarpabilirdi. Hava elementinin en iyi üyesiydi nihayetinde.

"Olanların hiçbiri benim suçum değildi." Ağabeyini sevdiğini görüyordum ama bu yaptığı pisliği görmezlikten gelmek için bile yeterince iyi bir neden değildi.

"Tabii ki de senin suçun değildi. Nasıl olabilir ki zaten?" Yumuşattığım ses tonumu duyduğunda bir an yanlış duydu sandı. Haklıydı, onun suçu olduğunu yüzüne çok kez vurmuştum. Fikrimi değiştirmem olanaksız olduğundan şaşırmıştı. "Sevdiğin kadın ağabeyine aşık oldu diye kendi ağabeyinden nefret ediyorsun. Seni uyarmıştım, kendi ağabeyine güçlerinle zarar verdin sen birde sırf kızı fiziksel açıdan ona çok benziyor diye Melanie'ye de hep kötü davranıyorsun. Çünkü bunların hiçbiri senin suçun değildi(!)" Aşağılık bir yaratık gibi onu sözlerimle yerin dibine soktuğum için pişman değildim.

"Ne diyorsun sen İzella?" Bu ses başımdan aşağıya kaynar suların dökülmesine neden oldu. "Neler oluyordu böyle?" Ardından takip eden sorunun üstüne Kamron White bana nefretle baktı. "Bunca zaman sırf babamdan nefret ettiğin için mi bana kötü davranıyordun?" Sorduğu her soruyla söylediklerimi dinlediğini destekliyordu.

DOĞANIN ŞARKISI VE EFSANELERDEKİ DANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin