37 ~ Kılıç, Yara, Yabancı

1.3K 118 6
                                    

《37. BÖLÜM》

İtiraf etmem gerekirse yapmam gereken çok şey kalmıştı. Ailemi bulamamıştım mesela, Alaric ile daha fazla vakit geçirememiştim, Mavera'yla ilgili daha fazla şey öğrenememiştim, Melanie'ye sarılamamıştım, Freya'ya onunla ilgili yalanımı anlatmamıştım, Antoni ile paylaştığım daha çok anı biriktirememiştim.

Bir an duygusallaştığımı fark ettim. Kendime gelmeliydim. Ben bunu arkadaşlarımızı kurtarmak için yapıyorduk. Üzülmemeli ve birazdan üstümüze gelecek olan gölgelere odaklanmalıydım. Onlardan kurtulamazdık ama arkadaşlarımın ilerlemesi için zaman kazandırabilirdik.

Üçlü okları serbest bırakmaya başladım. Okların isabet edip etmediğine bakmıyordum çünkü okun isabet edebileceği bedenleri bile yoktu. Onlara zarar vermeyecekti. Bu yeterince umut kırıcı değilmiş gibi, okların onların içinden geçmesini izlemek istemiyordum.

Atışlarımın sayısını saymayı bir kaç atıştan sonra bıraktım. Kollarım aynı şeyi tekrar etmenin sonucunda yorulmaya başlamıştı. Üçlü ok atmanın daha zor olduğunu da düşününce neredeyse bize yetişmiş gölgelere odaklanmak git gide güçleşiyordu. Geriye doğru adımlarken ancak iki kez daha ok atabildim. Ok atmanın, fiziksel anlamda zor olduğunu unutmuş olduğumu fark ettim. Kollarım gerçekten yorulmuştu. Uzun zamandır ok atmamış olmanın etkisi de büyüktü.

Gözlerim Antoni'nin üzerine kaydı. Daha fazla dayanamayarak bedenimi ona yaklaştırdım. Korku öyle bir boyuta ulaşmıştı ki aklımı kaçırabilirdim ve bunu istemiyordum. Antoni benim ona yaklaştığımı gördüğünde dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktı. "Eğer zamanımız yoksa bilmeni isterim... seni seviyorum."

Elleri boynumu bıraktı. Burnunu saçlarımdan uzaklaştırdı. Dennis'in hediye ettiği, yanıma aldığım kılıcı zarif bir hareketle kından çıkardı. Gölgelerin bize ulaştığını fark ettiğimde geriye doğru çekildim. Bize ulaşan ilk gölge sivri pençelerini bize sallayınca gerdanımda bir pençe izi kaçınılmaz bir şekilde tenimde yara oldu. Gölge pençelerini o kadar hızlı savurmuştu ki sadece beni değil kaçınılmaz bir şekilde Antoni'yi da yaralamıştı. Nereden yara aldığını göremesem de, inlediğini duymuştum.

Bunu yapamazdım. Sevdiğim adamı kendim istedim diye ölüme doğru çekemezdim. Ben kendi adıma seçilmişler için ölebilirdim ama o da benim yüzümden ölmemeliydi. Düşünceler aklımdan geçmeye başladı. Kurtulabileceğimiz bir yol için dudaklarımı ısırdım. Aleyhimize işleyen zaman için elimdeki yaya bir ok yerleştirip üzerilerine bir kaç sefer daha ok attım. Bir kaç saniye oklarım havada süzüldü. Gölgeleri yeterince oyaladık mı emin olamasam da  burada durarak kendimizi öldürmemiz kaçınılmazdı. 

Harekete geçmek için etrafında onu sıkıştırmaya çalışmasına rağmen üzerine yığınla çullanan gölgelerin arasında kalmış Antoni'ye yöneldim. Gölgelerin gerçekten kara sise dönüşmüş olmaları ilk kez karşılaştığım bir şeydi ve bu hallerinin bana yapabileceği etkiyi bilmiyordum. Onlara temas edemezdim. Ama biri daha pençesini koluma geçirdiğinde derimin üzerine kızgın yağ dökmüş gibi yaktı. Elimde olmadan koca bir çığlık attım. 

Antoni gölgeyi kılıcıyla bölmek için ona doğru atılırken ismimi seslendi. Ben çığlık atmaya devam ettim ama yaralardan hiç kan akmıyordu. Sadece yanma hissi bedenimi acıtıyordu. Bana elini uzattığında kılıcını yatay bir şekilde gölgenin içinden geçirdi. Antoni'nin elindeki kılıçtan göz alıcı beyaz bir ışık parladı. Öyle göz alıcı bir ışıktı ki gözlerimi kapıyor olmama rağmen görebiliyordum. Mağarada değil sanki gün ortasında güneşe bakıyorduk. Kılıcın neden olduğu bir şey gölgenin parlak ışıkla yok olmasına neden oldu. Geriye gri bir sis mağaranın duvarları arasında seçilemeyecek hale gelene kadar dağıldı.

DOĞANIN ŞARKISI VE EFSANELERDEKİ DANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin