Bölüm 55: Bekleyişler - II

En başından başla
                                    

Evim yok, sen yoksun. Ya da ikisi aynı şey mi? Ağdalı laflar mı ediyorum sanıyorsun şimdi? Hayır... Hayır... Sadece... Sen bilmezsin, yokluğunda her şey, gerçekte olduğundan biraz daha hüzünlü bende. Hüzün, tasını tarağını toplayıp kütüğünü omuzlarıma aldırmış gibi.

Fakat hala buradayım işte... Bekleyişin beşinci gününe attığım beşinci çentikten selam olsun sana sevgilim...

Buradaydık yine, ben ve hüzünlerim.

***

Eşyalarımın neredeyse hepsini sattım. Eskiyi yeniye taşımak, eskiyi eskide bırakmaktan daha zor. Bazı şeyler yerinde güzel. Ya da yerinde çirkin. Tam da öyle kalmalı, olduğu gibi kalmalı...

Apartmandan da kimseyle vedalaşmadım. Dramatik uğurlamalar yapay gelir bana. Her birinin evlerine dönüp çay demleyeceklerini bilirim çünkü. Bir bardak çaya kadar bana yönelik tasaları ya da yeni bölümü başlayacak bir diziye... Limitli önemsenmek istemedim sanırım. Anlatabiliyor muyum?

Belki de sadece senin tarafından önemsenmek istedim. 

Anlatamıyorum, değil mi?

***

Hep tek başımaydım. Şimdi ise büsbütün yalnızım.

Tek başınalık, 1'in, hep 1 olması gibiydi. Seni tanımadan önce tek başımaydım.

Ama yalnızlık, 1'ken 2 olup sonra ansızın tekrar 1'e dönmek gibi bir şey. İnsanı, durduk yere eksilten bir şey.

Ve ben, şimdi senden sonra tam olarak böyleyim. Yalnızım işte... Yine de uzun zamandır bu yalnızlığın tokadını böylesine suratımda hissetmemiştim.

Sanırım bu, şu taşınma meselesiyle ilintili. Taşınmak denen şey, hele ki böyle yapayalnızken, tam bir güç üzüntüsü çünkü.

Bir de hastanelerde böyle hissediyor sanırım insan. Başında bir hemşireyle, refakatçın sorulduğunda, tependeki serumdan başka kolundan tutanın yoksa...

***

Tarabya'ya yakın bir yerde küçük bir pansiyona yerleştim. Artık seni beklemeye devam etmek için vasıta kullanmama gerek yok. 15-20 dakikada yürüyebiliyorum İtalyan restoranının oraya...

Buranın insanları da yavaş yavaş alışıyor bana. Simitçi selam veriyor, kuşları beslemeye gelen yaşlı bir teyze avcuma yem bırakıyor. Ha, bir de kara kedi var tabii... Mamasını yedikten sonra bacaklarıma sürünüyor bir süre.

Ve tüm bu sıradanlıklar içinde sen gelmiyorsun. Sen hiçbir şeyin içinde veya dışında gelmiyorsun. Bekleyişin 10. gününe bir çentik daha atıyorum böylece.

Yağız, bugün de gelmedi.

***

Yatak odamın komodinindeki kontraplağın altına sakladığın kartı ilk defa bugün kullandım. Tarabya pahalı yer de seni beklemeye paha biçilemez mi? Sanırım tükeniyorum. Maddi, manevi tükeniyorum. Ve bu çöküşümü, içindeki meblağı dahi öğrenmekten kaçındığım bir kartın arkasına gizleyemem.

Neredesin Yağız?

***

"İhtimal felaketler dahilinde çıkış yolları ararken bir kağıdın başına oturmuş, sana aşık olduğum ilk anı düşünüyorum. Sanırım bu soruyu kendime ilk kez soruyorum. Ve cevabı artık biliyorum... Fakat bunu sana şimdi söylemeyeceğim gazeteci kız... Bir kağıt parçasıyla değil. Gözlerini görmeden değil."

Kırmızı AnahtarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin