3. Bölüm:"Gökyüzünün Öfkesi"

En başından başla
                                    

Yabancıların evinde banyo yapmaktan pek hoşlanmazdım aslında ama şu anki şartlar altında başka çarem yoktu.

Hızlı hareketlerle üzerimdeki elbiseyi sıyırdım, ani hareketim yüzünden canım acıdığı için yüzümü buruşturup birkaç saniye hareketsiz kaldım. Fakat vaktim kısıtlı olduğu için acele etmek zorundaydım.

Kollarımı arkaya uzatıp tam sütyenimin klipsini açacağım sırada gözlerim, aynada gördüğüm aksime takıldı.

Perişan halim, yıkık dökük bir harabeye benziyordu.

Sırtımı banyonun duvarına yasladım, uzun süredir aynalardan kaçınmıştım, yüzüme bakamıyordum çünkü.

Sebebi güzellik ya da çirkinlik değildi, vicdanımdı. Vicdanımla karşılaşmamak için evimdeki tüm aynaları kapatmıştım. Zira onunla her yüzleştiğim de cinnetin eşiğinde asılı kalıyordum.

Bakışlarım bedenime kaydı, baldırlarım küçük morluklara bezelenmişti, morluklar düz göbeğime kadar uzanıyordu.

Kollarımda evinde bulunduğum yabancı adamın kırmızı parmak izleri vardı.

Tenime kendi izini kazımıştı. Kaşlarım çatılırken, göğsümün sol tarafına baktım, kalbimin üzerinde; gövdesi siyah, kanatları safir mavisi bir kelebek dövmesi vardı. O gece tenime işlenen bu dövme, ölüyü andıran solgun tenimde parlıyordu. Ama sanki bu gece renkleri daha alacalı bir hâl almıştı.

Bakışlarımı bedenimde taşımaktan nefret ettiğim izden çekip, yüzüme çevirdim. Kaşlarım mümkünmüş gibi daha fazla çatıldı, yüzüm sanırım en beter halde olan tarafımdı.

Gözlerimin etrafından yanaklarıma kadar uzanan yer yer kurumuş kan lekeleri vardı.

O haklıydı, saldırıya uğramış gibi duruyordum.

Lanetimin başka bir getirisi olan koyu mavi, siyah karışımı uzun saçlarım, karmakarışık bir haldeydi.
Önceden mavi olan şimdi ise gümüş gibi parlayan donuk, gri gözlerim ise yaşayan ölü gibi bakıyordu.

Bakışlarımı kaçırmak istiyordum esasında, çünkü gözlerime bakmaya gücüm yoktu, yıkılışımı kendi gözlerimde izlemek istemiyordum.

Aksim yirmi yaşında görünüyordu ama ruhumu aynaya bakınca ben görüyordum. Elli yaşında, tüm sevdiklerinin ölümüne şahitlik etmiş ve ölümü bekleyen biri gibiydi.

Belki ruhum da çoktan ölmüş gökyüzüne yükselmişti, boş bir kabuk gibi kalan bedenimin, hayata sitemi de bu yüzdendi.

Ciğerlerimin serzenişi nefes almam gerektiğini hatırlattı, bakışlarımı aynadan çektim.

Daha fazla aynadan gördüğüm benleri izlemeye tahammülüm de gücüm de yoktu.

Küçük adımlarla banyonun koyu renk camlarla kaplı büyük duşa kabinin içine girdim. Bir kenarında yumurta şeklinde olan küvet vardı, onu es geçerek duş başlığının altına geçip titreyen ellerimle musluğu açtım.

Üzerime önce buz gibi yadırgamadığım su çağladı, ardından gittikçe ısınmaya başladı.

Duşun altında hissettiğim yalancı sıcaklığı seviyordum. Bakışlarım yere kaydı, bedenimden akan kanlar, suyla beraber bedenimde süzülüyor ardından yok oluyordu. Keşke aklımdan geçen intihar kokulu düşüncelerimde bu şekilde akıp gitse beynimden...

Fakat ne yapacağımı bilmediğim bir çıkmazın içine düşmüştüm. Çıkmaz sokağın duvarları tırmanamayacağım kadar yüksek, düz ve kaygandı. Kendi ellerimle düştüğüm bu belirsizlik girdabından nasıl kurtulacağımı bilmez bir haldeydim, tek bildiğim işler daha fazla arap saçına dönmeden çözüm yolu bulmam gerektiğiydi.

KELEBEK KUYTUSU-Feraşe  (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin