Kol Düğmeleri

8.9K 447 28
                                    

*Barış Manço-Kol Dügmeleri'ni dinlerken okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Oturduğun yerden kalkacak halim yoktu. Az önce neler olmuştu ? Eve bir hırsız girmişti ve ben onunla arkadaşımmış gibi konusmuştum. Onun sayesinde Atakan'an soyadının Atak olduğunu öğrenmiştim. İlk başta düşünduklerimin yanında şu an hissettiklerim farklıydı.

Atakan bana her şeyi anlatmıştı. Küçük bir çocukken babası annesini öldürmüştü. Annesini yerde kanlar içinde yatarken görmüştü. Babasına 12 yıl hapis cezası vermişlerdi. İyi halden suçu 9 yıla indirilmişti. Barlas ve o ise ayrı iki yurda gönderilmişti. Yurttan kaçıp durmuştu. Ama hep geri dönmek zorunda kalmıştı. Ta ki İhtiyar onu evlat edinene kadar. 15 yıl sonra babası tekrar gelmişti. Bu sefer parası vardı. Atakan ona "Geldiğin gibi git" demişti sadece. Babası da gitmişti. Sorgulamadan, ısrar etmeden gitmişti. Barlas babasını affetmişti. Atakan affetmemişti. Babasını affedebildiği için Barlas'la da görüşmeyi kesmiştir. Şirketten almak istediği evraklarla onlari batıracaktı.

"Neden sana bu işe bulaşmaman gerektiğini söylediğini anladın mı ?"

Atakan'ın dakikalardır süren suskunluğu bozmasıyla biraz da olsa rahatladım. Ona bir cevap vermedim. Sadece gözlerinin içine baktım. Gözleri anlattıklarında en bin kat daha anlamlıydı. Çok derindi ve ben gözlerinde boğulmaktan korkuyorum. Ne söylersem söyleyeyim hiçbir şey değişmeyecekti. Tam o anda tüm kelimeler gereksiz harferdi sadece. Bu yüzden sustum ve düşündüm. Atakan ve ben. Birbirimize ne kadar çok benziyorduk. Tek farkımız benim içinde yaşadığım karanlıktan korkuyordu olmamdı.

Bakışlarımı yerdeki halıya çevirdim ve çocukken yaptığım gibi daireler çizmeye başladım. Ufak daireler ve büyük daireler. Ufak daireler bizdik. Büyük olanlar ise diğerleri. Onlara benziyorduk ama onlar gibi değildik.

Tekrar Atakan'a baktım. Saçlarına baktım. Çok yumuşak gözüküyorlardı. Ve yüzü. Sanki mükemmelliğin tanımi gibiydi. Kaşları, kirpikleri ve mükemmel dudak hatlari bu düşüncemin doğru olduğunu kanıtlıyordu. Sonra bana baktı. Bu bakışı bambaşkaydı. Bir şey söylememi istiyordu sanki. Az önce anlamsız olan kelimelerin hepsi şimdi altın değerindeydi. Ne demeliydim? Boş bir teselli cümlesi soyleyemezdim. Gerçek bir şey söylemeliydim. O an kalbimden geçen şeyi söylemeye karar verdim.

"Biz, ikimiz çok benziyoruz."

Söylemem gereken en doğru şey buydu belki de. Söyledikten sonra bunu anladım. Atakan yine bir şey söylemeden bana neden böyle söylediğini sordu. Ben ise nedenini onun gibi gözlerimle anlatamadım. Kelimeler ise boğazında düğümlendi. Sanki zaman durmuştu ve sadece bakışlarımız vardı. Atakan'la tanıştığımdan beri onu tanıdığımı düşündüğüm tek an buydu. Bu Atakan diğer Atakanlar'dan farklıydı çünkü. Hissettiğim şeyleri daha önceden hissetmemiştim.

Belki de şu anda gerçek Atakan'ı görüyordum. Daha önce görmediğim ve belki de bir daha göremeyecektim. Ama bu Atakan bir yabancı değildi. Sanki yıllar öncesinden beri yanımda olan biri gibiydi. Konuşmadan geçen her saniyeyle aslında yaşamımın çoğunu boşa geçirdiğimi anladım. Geçen her saniye onlarca yıldan özeldi. Bu anı hiçbir şey bozmamalıydı. Yarın bunların hiçbiri yaşanmamış gibi olacaktı. Bunu ikimiz de biliyorduk. Düşüncelerimiz ana özeldi.

"Bir şey isteyeceğim." dedim belki de anın büyüsünü bozarak. Fakat cümlemi bitiremedim. Kendimi suçlu gibi hissediyordum. Bir hapishanenin demir parmaklıklarında takılı kalmış gibi.

Atakan sanki ne söyleeyeceğimi anlamış gibi yatağa uzandı. Yatakta benim de uzabileceğim kadar yer bıraktı. Onun tam karşısına uzandım. Yüzlerimizin arasında 10 santimden az vardi. Bedenlerimiz ise çok daha yakındı. Ekimi kaldırdım ve saçlarına götürdüm. Saçlarıyla oynamaya başladım. Saçları göründüğünden de yumuşaktı.

"Bir şarkı söyler misin ?" diye sordu. Hiç tereddüt etmeden kabul ettim. Hangi şarkıyı söyleyeceğini biliyordum. Ona en sevdiğim şarkıyı söyleyecektim. Mırıldanmaya başladım. Sesim fısıltıyla çıkıyordu. Ama sessizliği delmeye yetiyordu.

"Hatırlarım bugün gibi sessiz geçen son geceyi

Başın öne eğik bir suçlu gibi bana verdiğin hediyeyi " Zaten yavaş olan şarkıyı daha da yavaş söylüyordum. Yavaş yavaş. Sanki bir ninni gibi.

"İki küçük kol düğmesi bütün bir aşk hikayesi

İki düğme iki ayrı kolda bizim gibi ayrı yolda " Her kelimeyi hissederek söylüyordum. İkimiz de sanki şarkıyı yaşıyorduk. Küçük kol düğmelerini hayal ediyorduk. Yaşadıkları aşk hikayesini. Ayrı kalmanın ne kadar kötü olduğunu düşünüyorduk. Ayrı yollardaki talihsiz kol düğmeleri.

"Akşam olunca sustururum herkesi her her şeyi

Gelir kol düğmelerimin birleşme saati " İkimiz de bu anın gelmesini bekliyorduk sanki. İkisinin birleşmesini. Birleşince nasıl hissedecek erini merak ediyorduk.

"Usul usul çıkarır koyarım kutuya yan yana

Bitsin bu işkence kalsınlar bir arada " Birlikte kol düğmelerini küçük kutularına yerleştiriyorduk ve saatlerin özlemini gidermelerini izliyorduk. Yarın yine ayrılacaklarını bildikleri halde yaşadıkları mutluluğu. Birbirlerine olan sevgilerini.

"Heyhat sabah gün ışıldar yalnız gece buluşanlar

Yaşlı gözlerle ayrılırlar düğmeler gibi " Sabahın ışıklarıyla ayrılmalarını izliyorduk. Ama o kadar çok üzülmüyorduk. Nasıl olsa akşam buluşacaklarını biliyorduk. Atakan'ın saçlarıyla oynamayı bırakıp elimi yanağına götürdüm. Yavaşça yanağını okşamaya başladım.

"Bizim gibi, bizim gibi ayrılırlar ,bizim gibi ayrılırlar ." son sözleri de fısıltıyla söylerken Atakan gözlerini kapadı. Elimi yanağindan çektim. Onun gibi gözlerimi kapadım. Gözlerimiz kapalı olsa da benim gibi onun da hala kol düğmelerini düşündüğünü biliyordum.

"Belki de haklısın." dedim. "Belki de mutlu son yoktur. Ama bu hayal kurmamızı engellemez ki. "

Bir şey söylemedi. Bir şey söylemedim. Sadece hep böyle kalabilmeyi istedim. Keşke uyumak zorunda olmasaydık. Keşke daha önceden tanışmış olsaydık. O zaman her şey çok farklı olabilirdi. Şimdi ise tek yapabildiğimiz kol düğmelerinin aşkını düşünmekti.

Evliymişim Ama Haberim YokWhere stories live. Discover now