[four] : vanilla smelling cookies

177 35 2
                                    


crazy days and city lights

Kurabiye...
Bu kelime gözünüzde sadece bir besin olarak duruyor olabilir, ancak 7,5 yaşında olan ben için kurabiye hayatımda ki en önemli şeylerden biriydi. Kurabiyeleri o kadar çok seviyordum ki annem bile bana 'Küçük Kurabiye Canavarım' diye seslenirdi. Sadece tek bir şeyi kurabiyelerden daha çok seviyordum...

Taetae'yi

Pazartesi

Sınıfa girdiğimde herkesin gözü bana çevrilmişti eee tabi yeni öğrenciyi süzmek adettir değil mi? Hızlıca elimdeki çikolatalı kurabiyeyi bitirerek sırama oturduğumda insanların gözlerinin hala benim üstümde olduğunu anlayabiliyordum. Öğretmenin gelmesine sadece 3 dakika kalmıştı ve ben ilk defa dersin hemen başlamasını istiyordum. Sıramda oturmaya devam ederken içeriye giren iki çoçuğa şaşkınca baktım. Sarı saçlı minik cüsseli bir çocuk ve açık kahverengi saçlı çocuk vardı. Gözlerimi bir kere daha kırpıştırarak emin oldum ve içimden söylendim. "Taehyung mu?" " Ve.. ve yanında ki de Jimin mi?" Minik bir feryat atarak "ne" dediğimde ikisininde dikkatini çekmiştim. Onlarla aynı dönem olacağımı biliyordum ama aynı sınıfta olacağımı bilmeyerek yaşadığım şaşkınlıkla donup kaldım.

Jimin hemen "Kurabiyem" diye bağırarak yanıma koştuğunda ise yeni sınıfıma rezil olarak bende "Jimiiiiin Hyungie" diye onu istemsizce taklit etmiştim. Arkasından yanımıza yaklaşarak Jimin'e minik bir dirsek atan Taehyung bana döndü ve "O benim kurabiyem diyerek" imalı bir bakış attı. Yanaklarımın kızardığını hissederek hemen ellerimle kapattığımda, Taehyung'un yüzünde minik bir gülümsemenin belirdiğini farkettim.

Tam bir şey söylemek için ağzını açtığında ise sınıfa öğretmenimiz girmişti. Herkes hemen yerlerine otururken bende meraklı bir şekilde etrafıma bakınıyordum. Öğretmenimiz hemen beni fark ederek tahtaya gelmemi istedi. Dediğini yaparak tahtaya doğru yürümeye başladım. Biraz gergin hissediyordum çünkü bu kadar göz önünde durmaya alışık biri değildim ve bu gerilmeme sebep oluyordu. Öğretmenimiz kendimi tanıtmamı istediğinde ise gerçekten çok heyecanlanmıştım ve bir türlü konuşmaya başlayamamıştım. Bu yüzden o, bana soru sormaya karar vermişti.

Sakince "Adını bize söyler misin hayatım"dedi. Heyecandan ellerimle oynamaya devam ederken "Adım Jun-Jungkook" dedim kekeleyerek. Güven verici ses tonuyla konuşmaya devam ederek "Hımm ne kadar güzel bir adın varmış Jungkook, peki kaç yaşındasın tatlım"dedi. Kendime olan güvenim azıcık yerime gelirken "7,5" dedim cesurca. Sınıfta kıkırdamalar başlarken kendime olan azıcık güvenim de gitmek üzereydi. Sınıfta adının Junghyun olduğunu duyduğum çocuk benimle dalga geçerek "Ama öğretmenim bu çocuk daha çok küçük buradaki herkes 9 yaşında" diyip güldü ve sonra kalbimi kıran şu sözleri söyledi "O daha emeklemeyi bile bilmeyen 7 yaşında bir bebek onun anasınıfında olması gerekmez mi!" Tüm sınıf onunla birlikte gülmeye başladı. Gözlerim dolarken biraz daha yüksek sesle ve ağlamaklı bir şekilde konuştum "Ben 7,5 yaşındayım" o ise gülerek söylendi "Bu senin ağlak bir bebek olmadığın gerçeğini değiştirmiyor"dedi gülmeye devam etti. Tüm sınıf bana gülerken ben sadece başımı eğip ağlamaya başladım. Gözyaşlarım yavaş yavaş görmemi zorlaştırırken, ben sadece sessizce ağlıyordum. Beni asıl üzen şey ise Taehyung'a bu kadar savunmasız olduğumu göstermekti.

Oysa ben ona artık büyük biri olduğumu. Aptal zeka seviyesi sınavı yüzünden derece kırdığımdan dolayı benimle biraz gurur duymasını istemiştim. Ben sırf bu uğurda yaşıtlarımla okuduğum sınıfı bırakıp iki üst sınıfa onun yaşıtlarıyla okuduğum sınıfa gelmiştim.

𝐯𝐚𝐧𝐢𝐥𝐥𝐚 𝐬𝐜𝐞𝐧𝐭𝐞𝐝 𝐛𝐨𝐲𝐬 : 𝐭𝐤Where stories live. Discover now