v'

1.3K 63 400
                                    

Tove Lo ~ Thousand Miles

"Geri vermesem mi acaba bunu? Belki unutmuştur, ha?" Elimdeki şemsiyeyi dikkatle inceleyip birkaç kez avucuma vurdum. Gerçi şemsiyeyi bana verdiğinden beri inceliyordum orası ayrı. Kendimden kesinlikle beklenecek şekilde üzerinde bana bırakılmış bir not aramıştım çünkü aptaldım. Şu an bu geri verme konusunu Nisa'ya danıştığım için daha da aptaldım. Ama ne yapabilirdim, danışabileceğim başka bir arkadaşım olsa zaten başından ona danışırdım.

"Saçmalama. Yankı en küçük, en önemsiz şeyi bile unutmaz, bunu mu unutacak?" diye cevap verdi Nisa şemsiyeyi elimden kaparak. Benim incelememi beğenmemiş olmalıydı ki kendi incelemek istemişti. Şemsiyenin değişik noktalarına göz attığını gördüğümde güldüm, o da bir not arıyordu. Neler olduğunu anlattığımda harika bir uydurukçu olduğumu söylemişti. Şemsiyeyi gördüğünde ise çığlık atarak boynuma atlamıştı. Bir ara halay çektiğimizi bile hatırlıyorum, daha doğrusu onun beni zorladığını. Ortada fol yoktu, yumurta yoktu sonuçta. Yani bence.

Islanan birine şemsiye vermenin normal olduğunu söylediğimde benim çok saf olduğumdan bahsetmişti. Şemsiyeyi kendisinin ıslanması pahasına bana verdiğini, paylaşmadığını söylemişti sonrasında da. Ancak ben itiraz etmiştim veya inat etmiştim. Kafam gerçekten çok karışıktı. Bu konu hakkında düşünmek istemiyordum çünkü düşününce ağlayasım geliyordu. Hatta Yankı'nın karşısına geçip ağlaya ağlaya şemsiyeyle ona vurmak ve bunu neden yaptığını sormak en baskın isteğimdi.

Katiyyen şemsiyeyi ona geri vermem gerekiyordu. Koskoca şemsiyeydi sonuçta verdiği, unutması saçma olurdu. "Nasıl vereceğim ki şemsiyeyi ona? 'Al, bunu sen vermiştin.' mi diyeceğim?" Avuçlarımla yanaklarımı ezdim, aynı zamanda da ofluyordum. Bugün çok sık oflamıştım ve bu hiç iyi bir şey değildi.

Nisa şemsiyeyle yanaklarımı ezen ellerime vurduğunda inleyerek ellerimi havada salladım. Yankı'nın horon oynadığı video aklıma gelmişti anında, ona benzeme fikri de onunla beraber gelince kıkırdamama engel olamamıştım. "Aaa ne gülüyorsun kız sen, vurduğum için gülüyorsan her gün vurayım sana." Başımı iki yana sallayıp şemsiyeyi onun elinden çektim, güzelim şemsiyeyi silah gibi kullanıyordu. Yankı bu şemsiyeyle bana vurulduğunu öğrense o gün beni öylece yağmurun altında ıslanmaya terk ederdi. Belki.

"O yüzden gülmüyorum. Aman neyse, konumuza geri dönelim. İyi hoş şemsiyeyi vereyim de, nasıl?" Şemsiyenin açılmasını engelleyen bağı açtım ve yukarı doğru ittim. Beden eğitimi öğretmenimizi kandırıp sınıfa geldiğimiz için de kapıya doğru bir bakış atmayı ihmal etmemiştim. Kadın bizi burada görürse azarın azarını yerdik çünkü.

"Sırasına bırak, ne olacak? Zaten sana verdiğini biliyor, gökten indiğini sanmayacak ya." diye cevap verdiği sol elinin tırnaklarını kemirerek.

"Gökten indiğini tabii ki sanmaz ama..." Şemsiyeyi nazlı nazlı döndürmeye başladığımda Nisa şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı, ben de onu daha da şaşırtmaktan geri durmadım. "...eğer yapmak zorundaysam yanına gidip vermek istiyorum şemsiyeyi. Daha doğrusu teşekkür etmek istiyorum ona."

"Ne demeye çalışıyorsun?" Gözleri kısmaktan kapanmıştı neredeyse, ne deli bir kızdı.

Şemsiyeyi yüzümden çekip küçültmeye başladım. "O gün tek kelime etmeden bana baktı Nisa. Sanki bir şeyi anlamış gibi, ona karşı bir şeyler hissettiğimi mesela..." Sona doğru sesim kısıldığında boğazımı temizledim. "O an için mi öyleydi yoksa yine mi öyle olur, bilmek istiyorum."

burn without fireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin