1.3K 108 224
                                    


"Tatlı mı? İyice kafayı yedin sen de. Bu sevme işleri falan mı seni böyle yaptı? Beni duyduğundan eminsin, değil mi? Yankı diyorum, hasta olmuş diyorum, burnu şarıl şurul akıyor diyorum, ikide bir öküz gibi hapşırıyor diyorum. Sen de tatlı olduğunu söylüyorsun. Son kararın mı?"

Konuşurken bir sağıma, bir soluma geçmesi ve arkamdan dolanıp aniden önümden belirmesi başımı döndürmüştü. Durup gözlerimi kapattım ve sert bir şekilde "Evet." dedim.

Omuzlarını silkip yanımdan yürümeye başladığında şükrettim ama fazla uzun sürmemişti, tekrar önüme geçip geri geri yürümeye başlamıştı. Ya sabır. "İyi, sınıfa girince de böyle düşünecek misin bakalım."

"Üf, bir çekil şuradan." Nisa'yı itekleyerek kantinden aldığım çikolatamı cebimden çıkardım ve paketini açtım. Çok güzel gözüküyordu, ta ki Nisa gelip neredeyse yarısını koparana ve ağzına atana kadar.

Böyle arkadaşlarınız varsa hayat gerçekten zordu.

Sinirden dişlerimi sıktığımda yumruklarım da onlara uyum sağlamıştı. "Ama sen çok olmaya başladın, yeter artık! Gel kız buraya, yeni çikolata al bana!"

Kahkaha atarak -kesinlikle beni sinir etmek içindi- sınıfa doğru koşmaya başladığında ben de hızlıca peşine takılıp onu takip ettim. Tam sınıfa bağırarak girecektim ki aklıma gelen şeyle kendimi frenlemeyi akıl edebildim.

Yankı sınıftaysa rezil olurdum, gerçi olmasa da olurdum ama eğer sınıftaysa daha çok olurdum. Derin bir nefes verdim, üstümü başımı düzelttim ve gözlerimi birkaç saniye kapalı tuttum. Sınıfa girmeye hazırlanıyordum sadece.

Yavaşça sınıfa ayak bastım ve Nisa'nın nerede olduğuna baktım. Gerçekten akıllıydı demek isterdim ama sadece zaafımı biliyordu, o kadar. Tabii ki gazabımdan korktuğu için Yankı'nın yanına gidip onunla konuşmaya başlamamıştı.

Gülmemeye çalışarak sırama oturdum ve beklemeye başladım. Biraz sonra zil çalacaktı ve Nisa yanıma gelmek zorunda kalacaktı, sabretmeliydim.

Kalan küçük bir parça çikolatamı yedim, kitaplarımı sıranı üzerine çıkardım, kaldığımız sayfayı bile açtım ama yine de yanıma gelmiyordu. Ancak sınıfın kapısı açılıp hoca içeriye girdiğinde nihayet -isteksiz bir şekilde olsa da- yanıma gelmişti. Sıraya oturduğunda birkaç kere kolunu cimcikledim, hak ettiği için her ne kadar canı acısa da pek beni engellemeye çalışmadı.

"Peçetesi olan var mı?" Yankı'nın fısıldamasını duyunca gözlerim aniden ona kaydı. Burnu kızarmıştı, gözleri baygın bakıyordu, yüzünün rengi solmuştu. Deniz havası çarpmış olmalıydı. Nasıl yorgun görünüyordu, kıyamam. Keşke gelmeseydi okula.

"Heva'nın var." dedi birden Nisa. Bir kapa çeneni, geri zekalı. Bir kere de şu lanet çeneni kapalı tut. Hep beni öne çıkarma çabasındaydı bu yüzden benden şüphelenebilirdi Yankı.

Ne ara çantamın gözünden çıkardığını bilmediğim peçete paketimi el tutuşturdu, ben de ne yaptığımı bilemeden o telaşla paketi Yankı'ya attım. Harika, mükemmel, inanılmaz. Yine müthişim.

Neyse ki yeri veya yüzünü değil sırayı hedeflemiştim. Bana teşekkür edici bir gülümseme sunduğunda nefesim tıkandı. Bir insan hastayken bile böylesine güzel bir gülümsemeye sahip olabilir miydi?

burn without fireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin