d'

1.8K 154 437
                                    


Dünden beri ona yazmamıştım, belki cevap verse bir şeyler söyleyebilirdim ama tık yoktu. Gece zar zor uyumuştum ve sabah kalktığımda da ilk işim bildirimleri kontrol etmekti ama umduğumu bulamamıştım.

Şimdi ise duramıyordum, yazacaktım.

?: Bir şey söyle lütfen.

?: Susma. Susunca daha çok acıtıyor, susma.

Yankı: Yok acı, yok bilmem ne. Ergen misin kızım sen?

Yankı: Ya da bir mazoşist?

Aslında haklısın biliyor musun? Yok acı, yok ateşsiz yanmalar. Edebiyatın içine ettim böyle böyle. Salağım ya ben, sal beni.

?: Bunu mu çıkardın yani?

?: Bir de sözelci olacaksın.

Yankı: Sen de mi sözelcileri aşağılayanlardansın?

Yankı: Buyur. Sen de aşağıla, devam et.

Ben de sözeldim, tabii bunu bilmesine gerek yoktu. Bu sene aynı sınıfta olacağımız için tedirgindim ama aynı zamanda da mutluydum.

Tamam, tedirginliğim daha ağır basıyordu çünkü haftanın beş günü ölecektim.

Yankı: Sen sözel olacağımı nereden biliyorsun hem?

Kuru fasulyeyi bir gün önceden suya koymamız gerekir mesela.

?: Her şeyi biliyorum senin hakkında, bu en basiti.

Nisa sayesinde ebesine kadar biliyordum. Tamam o kadar da değildi. Ama şöyle söyleyebilirim ki, Nisa Mehmet'in hakkında bile bu kadar şey bilmediği için isyan ediyordu.

Yankı: İstihbarat mı, yoksa kendin mi? Beni takip mi ediyorsun?

Birden fazla mesaj gelince şaşırmıştım.

Yankı: Yoksa seni tanıyor muyum?

Yankı: Kim olabilirsin ki?

Sakın tahmin etme, gebertirim vallahi.

?: Tahmin etme. Ben bir açık vermediğim sürece kim olduğumu bulamazsın.

Yankı: O zaman açık ver.

?: Oldu canım, başka?

Yazdığım şeyle yüzümü yastığıma yapıştırdım. Canım nedir? Kusacağım.

Yankı: Canım mı?

?: O ne ya, küfür mü?

Yankı: Herhalde, neyse.

Gülümsemem yavaşça solmaya başlarken beynim bana Mors Alfabesi'yle sinyal verdi.

Şu. An. Seninle. Konuşuyor.

Ve jeton düştüğünde çığlık atmamak için parmaklarımı ağzıma soktum. Bu yüzden midem bulanmıştı ama bunu yapmasam çığlık atardım ve bu hiç iyi olmazdı.

Devam etmem gerekiyordu, herhangi bir konu bulmam gerekiyordu. Şu an aklıma sadece üniversite sınavının gelmesiyse bana beynimin işlevini sorgulatıyordu.

?: Biliyor musun? Bazen içten gülmüyorsun.

'Biliyor musun?' sorusunu niye bu kadar çok kullanıyordum?

?: Sen öyle içten gülersin ki seni gören kişi gülümsemeden edemez.

?: Ya da sadece ben seni görünce gülümserim, bilemiyorum.

?: Ama o içten gülüşün kayboluyor bazen ve seni öyle görünce ağlamak istiyorum.

Ki o güneşli 8 Aralık günü ağlamıştım zaten.

?: Çünkü ben senin gülümsemeni öyle seviyorum ki.

?: Sen gülümserken öyle güzelsin ki.

?: Keşke hep içten gülümsesen.

?: Neden bazen olmuyor, Yankı?

Ancak Nisa'nın attığı resimlerde doğru düzgün bakabiliyordum gülüşüne. Bazen içten gülmüyordu ve ben nedenini çok merak ediyordum.

Yankı: Aslında sana cevap vermek zorunda değilim ama neyse.

Yankı: Bir seferlik olsun.

Bor soforlok olson.

Yankı: Gülüşümde bir değişiklik olmuyor, nereden çıktı bu şimdi?

?: Kalbimi kır, parçala istersen.

?: Hatta zerrelerine ayır.

?: Canımı sadece yalanların acıtabilir.

Tamam, burada sadece abartmıştım. Beni kırsa üzülür, parçalasa ağlardım.
Zerrelere ayırmayı düşünemiyorum bile.

?: Yalan söyleme bana, lütfen.

Yankı: Sana yalan söylemiyorum.

Yankı: Yalanı değer verdiğim insanları üzmemek için bazen söylerim.

Yankı: Anlatabildim mi?

?: Hayır, kıramadın.

Gerçekten kırılmamıştım, takıldığım konu neden bu kadar dengesiz davrandığıydı. Bu çıkış neydi şimdi?

?: Lütfen Yankı, neden içten gülmediğini söyle.

Yankı: Neyi, neden söyleyeyim?

?: Sen içten gülmediğin zamanlar her sana baktığımda canım yanıyor.

?: Düşünmeden duramıyorum.

?: Senin gülüşünü değiştiren şey benim hayatımı değiştiriyor.

?: Bilmek zorundayım beni ağlatan şeyi.

Buna dayanamazdı.

?: Bunu benden esirgeme.

Yankı: Bir şartla.

Ve dayanamamıştı da.

?: Nedir?

Yankı: Fotoğraf at.

Ah, hayır.

Yankı'nın yazdığı:
Fotoğraf at

Aslında yazmak istediği:
s e n d m e n u d e s


burn without fireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin