4. BÖLÜM

660 234 148
                                    


Merhaba Canlar öncelikle hepinizin Ramazan’I hayırlı olsun. Nasılsınız? Bölüm geldi isterseniz hemen okumaya geçelim evet dediğinizi duyar gibiyim.



Avuçlarımın arasından kayıp giden hayatıma kanlı ellerimle bakıyordum. Ellerimde kulak tıkadığım gerçekleri bağıran ruhların cesetleri vardı. Zaman akıp giderken yaşadığım çoğu şeyi hiçliğin hissizleştiren kollarına bırakmıştım.

Aldığım derin soluk içime ulaştığında bırakmadım ciğerlerime hapsettim onu. Ciğerlerim de mezarlarını kazarken, girmeden önce kanlarını son damlalarına kadar akıtıyorlardı.

Ciğerlerimdeki kan gölü duvarlarına baskı yaparken, hızlanan kalbim göğüs kafesime baskı uyguluyordu. Kanda boğulmadan önce çektiğim nefesi ağzımdan bırakırken soğuk havadan dolayı küçük bir sis bulutu oluştu.

Oluşan sis bulutu anında havaya karışıp dağılırken, ağzımdaki aralıktan içeri doluşan soğuk havanın kuruttuğu dudaklarım sızlarken dilimi dudaklarımın üzerinde gezdirerek ıslattım. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen bulunduğum yer kalabalıktı.  Önünde öylece durup beklediğim okul ikinci kararımın eseriydi.

Aldığım bir diğer karar okuduğum Seyhan kolejinden naklimi karşısında durduğum devlet lisesine almıştım. BİTİŞ lisesi. İsmiyle etrafta pek hoş karşılanmayan bu liseye neden geldiğimi bilmiyordum. Hangi liseye gideceğim diye düşünürken yaptığım araştırmada gözüme çarpan isim beni buraya gelmeye sürüklemişti.

Başka liselere bakmaya çalıştığımda da nedensizce aklımda olan bu lisenin ismi beni buraya getirmişti. Belki de ismi dikkatimi çekmişti o yüzden buradayımdır. Açıkçası gittiğim lisenin pekte önemi yoktu benim için o yüzden annemin lise hakkında herkesin ağzında geveleyip durduğu şeyleri söylemesine kulaklarımı tıkadım.

Babamın hayatından kendimi yavaş yavaş çıkarıyordum. Gerçi birinin hayatından çıkmak için önce o kişinin hayatında olmak gerekir, ben babamın hayatında yoktum ki...

Öylece durmamı garipseyerek bakan öğrencileri göz ardı ederek okulun bahçesinde giriş yaptım. Buğra’yla aynı lisede olduğumuz için evden sonra okuldan da ayrılmam onu çok üzmüştü bunu hissediyordum. Bana olan bakışları hayal kırıklığı doluydu ve bana öyle bakan kahve gözlerinin kırıklıkları tenimi yırtarak ruhuma işliyordu.

Onun bakışları kendimi bencil hissetmeme sebebiyet veriyordu. Etrafı incelemeyi es geçerek direk okul binasına giriş yaptım ve nöbetçi öğrenciyi buldum.
“Müdürün odası nerede acaba?”
Nöbetçi öğrenci beni baştan aşağı süzerken gerildim, gözleri bacaklarımda oyalanınca yerimde rahatsızca kıpırdandım. Bu hareketim iğrenç sırıtmasıyla bana bakmasını sağladı. Okul eteği gerçekten kısaydı ve  kış ayında olduğumuz için bu etekle dışarı çıkmak akıl karı değildi ama ne yapabilirdim ki? İlk günden kurallara aykırı bir davranışta bulunmak istemiyordum. Aslında okul kuralları umrumda falan değildi sadece ilk günden kimseyle uğraşmak istemiyordum.

Eteğin altına kalın kilotluçorap giymiştim ama bu karşımdaki şahsın arsızca bacaklarıma bakmasına engel değildi.
“İstersen seni götürebilirim.” Ağzını yaya yaya konuşması ve bakışlarındaki abazalık midemi bulandırıyordu. Bakışlarındaki iğrençliği ifadesizlikle cevap verdim. İçimden bir şeyler söylememek için kendimi kasarken sıktığım çenemle konuşmaya başladım.

“Gerek yok.” Buz gibi bir sesle söylemem onun gözlerindeki ifadeyi değiştirmedi. Hatta gözlerindeki iğrenç parıltılara bakılırsa dik başlılığımın hoşuna gitmişti. Bir adım öne atarak aramızdaki mesafeyi kapatınca geri adım atmamak için kendimi zor tuttum.

“ Israr ediyorum.” Deyince pis nefesi yüzüme çarpmıştı, buraya kadardı. Dizimi kaldırıp bacaklarını arasına geçirmemle “ Ah!” diye inleyip yere düşmesi bir oldu. Yerde acıyla kıvranırken kocaman açılmış gözlerle bana bakması şaşırdığının işaretiydi. Benim gibi bir kızdan böyle bir hareket beklemediği aşikardı.

Onun acıyla inlemesi üzerine koridordaki birkaç yüz bize döndü ve bana şaşkınlıkla bakmaya başladılar onları umursamadan yan tarafım da acıyla inleyen çocuğa baktım ve sırıttım. Keyiften yoksun, ruhsuz bir sırıtmasıyla bu.

“ Bir daha birine asılmadan önce iki kere düşünürsün.”
“ Seni küçük sürtük!” diye öfkeyle tıslayınca onu umursamadım.  Bana pis pis bakan nöbetçi, bu okulun neden öyle korkunç söylenimler içinde olduğunu anlamamı sağlamıştı. Üzerimdeki şaşkın bakışları hala hissederken hızlıca oradan uzaklaşıp müdür odasını aramaya koyuldum.

Kapılarının birinin yanında Müdür yazısını görünce durdum ve kapıyı tıklattım.
“Gir.” Komutuyla beraber müdürün odasına giriş yaptım. Uğraştığı dosyalardan başını kaldırıp bana baktı. Karşımda en fazla otuzlarının sonunda olan, gözlerinin etrafında çok hafif belli bile  olamayacak kadar bir kırışıklık bulunan ve epey enerjik görünen bir adam müdür odasında görmeyi beklediğim en son insan bile değildi.

Siyah taranmış saçları,  enerjik bakan kahve gözleri, düzgün bir burnu olan ve giydiği takım elbise ona tam oturmuş bir müdür beklemiyordum. Eski okul müdürüm ile çok zıtlardı.

Şaşkınlığımı ele vermemeye çalışarak kendimi toparladım. “ Hocam yeni geldim okula sınıfımı öğrenebilir miyim? “ Müdür Bey bana baktı ve gülümsedi.
“Derin Karen, Seyhan kolejinden gelen değil mi? “ Diye bir soru yöneltince başımı sallamakla yetinmiştim. Bilgisayara döndü ve klavyeden bir kaç tuşa bastıktan sonra yazıcıdan ses geldi.

“Sınıfın 11-B Derin bı da,” Diyerek yazıcıdan çıkardığı kağıdı bana doğru uzattı.”Ders programın.” Bana uzatılan kağıdı aldım.”Okul bitmeden önce Coğrafya hocası Emre Beyi bul sana kulüplerle ilgili bir kağıt verecek, o kağıdı doldurup bana en geç yarın içerisinde getirmelisin. “ kafamı tamam anlamında aşağı yukarı doğru salladım.

Müdür bey başka bir şey söylemeyince kapıya doğru yönelmeye karar verdiğim an da adımı seslendi.
“Derin,”
Bakışlarım anında tekrar müdür beyi bulunca yılların getirdiği yorgunluğun aksine yirmili yaşlarda genç bir delikanlı gibi gülümseyerek baktı.
“Okulumuza hoşgeldin.”
“Hoşbuldum hocam.”
Bakışlarımı müdür beyden çekerek odadan çıktım. 11-B sınıfını bulmaya başladım ama bu sefer kimseye sormadım az önceki gibi bir olay daha yaşamak istemiyorum.

O olayın üzeriden bir hafta  geçmişti ve ben artık eve yerleşmiştim. Ev için annem alışverişe çıktığında onun zevkine güvendiğim için bir soru daha ortadan kalkmış bulunmaktaydı. Nitekim iki gün önce yerleştirmesi biten evin hali anneme bu konuda bir kez daha saygı duymayı sağlamıştı.

Ev şık, sade ve ferah bir şekilde dizayn edilmişti. O olaydan sonra babamın yüzünü bir daha görmemiştim ama onu görmemek,  varlığını hissetmeme engel değildi. Bana hediye olarak bıraktığı morluk onun varlığını en iyi şekilde, sızlayarak hissettiriyordu. Yanağımdaki iz hafiften geçmeye başlıyordu ama hala belli olduğu için makyajla kapatmak zorunda kalıyordum.

Sınıfı bulunca derin bir nefes alıp verdim ve sınıfa doğru adımımı attım. Sınıftaki birkaç kişinin bakışları bana dönünce, onlarla konuşan diğerlerininde görüş açısına girmiştim. Az önceki konuşmaların aksine sınıf şimdi sessizliğe bürünmüştü ve herkesin meraklı bakışlarının odağında ben yer alıyordum.

Başımı eğmemek için kendimi  zor tutarken, onların meraklı bakışlarının aksine benimki ifadesizlikle mühürlenmiş. İlginin üzerimde toplanması ve göz önünde olmaktan hoşlanmazdım çünkü insanların bakışlarıdan rahatsız olurdum ve şuan herkesin bakışları benim üzerimdeydi.

Gözlerimi boş bir yer bulmak için hareket ettirdiğimde kızlar ve erkeklerin arasından fısıldaşmaları yükseliyordu. Sınıftakiler ne yaptığımı anlamış olmalılar ki kızlar yanındaki boşluklara çantalarını koydular, erkekler ise çantalarını yanındaki sandalyelerin kaldırarak boş yer açtılar.

Kızların onların bu hareketlerine sinirle bakarken gözlerini ikinci hedeflerinde ben vardım. Onların bu hareketlerine gözlerimi devirerek boş yer aramaya devam ettim. Ayakta öylece dikilirken üzerimdeki bakışlar daha da yoğunlaştığında cam kenarının yanındaki en arka sıranın boş olduğunu görünce hemen oraya yönelip oturdum.

Benim bu hareketimle erkeklerin yüzündeki sırıtmaları genişlerken, kızların küçümseyen bakışlarının yoğunluğunu üzerimde hissediyordum. Fısıldaşmaları umursamayarak çantamı sıraya koydum ve başımı çantama yaslarken bakışlarımı pencereden dışarıya çevirdim.

Kışın sonlarına doğru yaklaştığımız için hava çok soğuk değildi ama yine de kendine belli eden bir soğuk hakimdi İstanbul'a.

Gökyüzündeki bulutlar öfkelenmişçesine koyulaşmıştı. Gökyüzü grinin hakimiyeti altına girmişken,  arada bulutların çakışmasıyla çıkan şimşek sesi az sonra yağacak olan yağmurun habercisiydi.

Kulaklarıma doluşan zil sesiyle kafamı çantama daha fazla gömdüm. Meraklı bakışları üzerimde hissetmek istemiyordum. Belli belirsiz iç çekerek kafamı yasladığım çantadan kaldırdığımda, çoğu ben gelmeden önce ne yapıyorsa o haline geri dönmüştü ama hala üzerimde dolaşan birkaç kişinin bakışı vardı.

Aradan geçen birkaç dakikanın sonunda sınıfa hoca olduğunu tahmin ettiğim elinde çanta bulunan biri girdi. Öğrenciler ayağa kalkarken tahminimin doğruluğu sebebiyle bende ayağa kalktım.

“Günaydın gençler, oturun.” Demesiyle sınıftan birkaç 'günaydın' sesleri daha yükseldi ve herkes yerine otururken hoca, öğretmen masasına elindeki çantayı koyup,  sınıfa göz gezdirmeye başladı. Gözleri bana takılınca, gördüğüm şaşkınlık perdesi birkaç saniyenin sonunda yırtılarak yerini dudaklarında oluşan gülümsemeye bıraktı.

“Gördüğüm kadarıyla aramıza yeni bir öğrenci katılmış.”
Bana hitaben söylenilen bu cümleden sonra daha yeni benden ayrılan gözlerin odağına yine girmiştim. Omuzlarımı düşürmemek için kendimi sıkarken beni göz merceğine almış olsn hocaya bakarak ayağa kalktım.
“Evet, hocam.”
“kendini bize tanıtır mısın? “
Başkalarına kendimizi tanıtırken  gerçekten bizi tanısalardı diye düşündüğüm onca an var çocukluğumda. Çocukluk tabirini yırtarak ruhumdan attığımda ise kimsenin beni tanımamasının iyi bir şey olduğunu gördüm. Çünkü sizin zayıflıklarınızı bilmiyorlar, sizi mahveden canınızı yakan sorunların ne olduğunu bilmiyorlar. O zaman kendimi daha güvende hissediyorum çünkü öğrendikleri zaman, onu size karşı acımasızca kullanmaktan kaçınmıyorlar. Belki de bu yüzden çevremde arkadaşımın olmasına izin vermiyordur.
Yalnızlık beni koruyor.
Sadece ismimizi istiyorlardı ama birini tanımak için isimden fazlası gerekiyordu. Biz sadece ismini bildiğimiz insanları tanıdığınızı sanıyoruz. Kendimize şunu soralım.
Biz gerçekten onları tanıyor muyuz?
“Derin Karen.”
İnsanların içimde.kendilerinden bile sakladıkları sırları, acıları vardır bu kadar acıları olmasına rağmen hiçbir şey yokmuş gibi davranabilen insanlara hep hayran kalışımdır. Kendilerinden taviz vermezler ve insanların onların zayıflıklarını görmelerine engel olurlar. Onlar güçlüdür çünkü her şeyden önce kendileriyle baş etmenin yolunu bilirler.
Güçlü bir insan kaslarda değil kendiyle verdiği savaştan sonra galip gelendir.
“ Hoşgeldin Derin.” Diyerek önüne döndü ve tahtaya bir şeyler yazmaya başladı. Bende yerime oturarak geriye doğru yaslandım ve dersi dinlemeye başladım.
Ders bittiğinde ders programından bugün coğrafya dersinin olduğunu gördüm, ayrıca derse giren hocaların isimleri de yazıyordu. Emre hocayı aramaktan kurtulduğum için rahat bir nefes vererek kafamı sıraya yasladım.

Dünün uykusuzluğu da binince gözlerime onları daha fazla açık tutmaya zorlamadım ve ağırlaşan göz kapaklarımı kapatarak yaptığım işkenceye sonra verdim.

Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum ama birinin omzumu sertçe dürtüklemesiyle uyandım. Elim istemsizce omzuma giderken gözlerim yorgunluğun siniriyle açıldı. Uçurumdan sonraki kabussuz uykum bölünmüştü ve uykusuzluk beni şuan istemsizce sinire meylediyordu.

Belki de bilinçaltım artık kabuslarımı sulamaya bırakmıştır ve onlarda kuruyarak bir elin sokmasınlar toz haline gelip bedenimi terk etmiştir. Kabuslarım belki de benimle yaşamayı değil ölmeyi tercih etmiştir.

Başımı uykumu bölen kişiye sinirle çevirdiğimde karşılaştığım gözler bütün söyleyeceklerime sert rüzgar gibi çarptı ve hepsini darmadağın etti.

Gözlerim şaşkınlıktan sonuna kadar açılırken, karşımdaki gözlerde de şaşkınlık dalgalanıyordu. Bu oydu.
Bana uykuyu bir gece hediye eden çocuk.
Mavi uçurumları uyumamı sağlayan çocuktu.
Uçurumdan düşme sebebimdi.
Ağzımda gözlerimle beraber açılmışken konuşma yetimi kaybettiğimi sandım. Zamanın esiri olan birkaç dakikalık bakışmamızdan ağzımdan çıkan tek söz
“Uçurum!” oldu.
Yüzünü buruşturmasından ve sınıftaki gözlerin bana dönmesinden bağırdığını ancak anlamıştım. Kafamı kuma gömmek istiyordum. Bütün kanın yanaklarıma aktığını hissediyordum utançla başımı ederken. 
“ Doğru, Derin.” Diye adımı söyleyen hocayla, bakışlarım hocayı buldu. Anlamaz gözlerle hocaya bakarken bana içtenlikle gülümsüyordu.
“Türkiye’nin doğal güzelliklerinden biri de uçurumlardır ama bu henüz çoğu kişi tarafından farkedilmemiş bir güzellik...” Gözlerim tahtadaki yazılara  kayınca dersin Coğrafya olduğunu gördüm. Bir saattir uyuyordum.

“ Pek çok kişinin intihar amacıyla kullandığı yer ölüm olarak algılanıyor. Güzelliğini ölümle gölgelendiriyorlar. Senin uçurumlarla ilgili düşünceleri nedir?”

Az önceki bağırışım yanlış anlaşılsada doğru sonuç vermişti. Bilmeyerek bir soruya doğru cevap vermiştim ve daha fazla rezil olmaktan kurtulmuştum. Uyuduğumu hoca anlamamıştım.

“ Uçurumlar bazen düşmen için değil, düşünmen için çıkar karşına.” Emre hoca ne demek istediğimi anlamış olacak ki kafasını aşağı yukarı doğru salladı. Bu cevabı verme sebebim, yanımdaki düşme sebebimdi. Ona bakmasamda ne demek istediğimi anladığını biliyordum.

Ben o uçuruma düşmek için değil, düşünmek için gitmiştim.
“Farklı bir düşünce yapın var, bu hoşuma gitti Derin.” Diyerek önüne döndü Emre hoca. Bende yerime geri oturdum.

Aklıma az önceki olanlar gelince sinirle yanımdaki, uçurumdan düşme sebebime döndüm.
“Ne yaptığını sanıyorsun sen?”
Kelimeler geçmişe sızarken aklıma uçurumdaki konuşma gelince yanağımın içini ısırdım. Uçurumda da konuşmaya böyle başlamıştım.

“ Kurtardığımı.” İfadesizlikle yine aynı cevabı verince gözlerimi kısmıştım. Benimle alay mı ediyordu bu çocuk? Gözlerine baktığımda gördüğüm sert ifade ne kadar ciddi olduğunu gösteriyordu. Kısık gözlerle uçurumlara bakarken aklımdan geçen tek şey tarihin kendini yeniliyor olduğuydu.


“ Kurtardığını?”
Onun sesinin aksine benimki buram buram alay kokuyordu. Burnundan sertçe nefes verip önüne döndü. Beni takmayışı zaten gergin olan sinirlerimi daha da gererken bende onun gibi önüme döndüm. Sinirleniyordu beyefendi. Benimle uğraşamak istemiyordu bunu anlamak için dahi olmaya gerek yoktu, bende onunla uğraşmak istemiyordum.

Dersin sonlarına doğru yüzümde hissettiğim bakışlarla Kaşlarım çatıldı ve yerimde rahatsızca kıpırdandım. Umursamamaya çalışarak tahtaya bakmaya devam edince yüzümdeki yoğunluğun arttığını hissettim.

Çatık kaşlarla o tarafa dönünce bir kez daha kahvelerim mavilerle buluştu.kaşalrım havaya kalkarken  anlamayarak ona 'ne' anlamı da tek kaşımı kaldırdım. Kaşları usulca çatılırken benimde Kaşlarım çatılmıştı. Gözleri yanağıma kayınca elim istemsizce yanağıma gitti.

Hissettiğim ufak sızı babamın hediyesini hatırlatınca elim yanağımda dondu. Bedenim stresle gerilirken hemen önüme dönüp telefonumu kamerasını açtım. Tokat izi mi görünüyordu yoksa? Midemin düğüm düğüm olduğunu hissettim. Yanağıma bakınca makyajın bozulmadığını izin görünöediğini görerek rahatladım.

“ Kim bilir bu tokadı hakedecek ne yaptın? “

Gevşeyen bedenim anında kasılırken, gözlerim şokla açıldı. Nasıl görmüştü? Üstelik makyaj varken. Anlamasından çok kurduğu cümle beni etkisi altına aldı. Gözlerim yavaşça kapanırken dudaklarım düz çizgi halini alarak gerildi.  Bunu o kadar iğrenerek söylemişti ki midem burkuldu.

Aynı o günkü gibiydi. Anılar beynime sızdı ve o gün zihnimde can buldu. Babamın benden tiksinen sesi,  şimdide bu iğrenme. Ruhuma kırmızının aktığını hissederken boğazım kurudu. Boğazımdaki kuruluk kanın uğursuz tadıyla gölgelendi. Ağzımdaki kanın metalik tadı midemi bulandırırken, biri mideme tekmelerin savuruyordu.

Yara alan ruhum kanını akıtılan kuruyan boğazımı rengine boyayıp, susuzluğunu akıttığım kanımla dindiriyordu sertçe yutkundum. O kadar kesin konuşmuştu ki aynı o gün gibi kendimden iğrenecektim.

Haketmiş miydim o tokadı? Doğruları söylerken yediğim tokat, yalanın hükmünü gösteriyordu. Ama hayır, bildiğim bir şey varsa o tokadı haketmediğimdi.
“Ne dedin sen?”
Öfkeyle sorduğum soru karşısında donuk bakışlarla bana baktı.
“ Diyorum ki memnun edemedin herhalde.”
Bakışlarının aksine alayla söylediği sözler midemi daha fazla bulandırdı. Kendimi her an kusacak gibi hissediyordum. İma ettiği şey damarımda kan yerine öfkenin çağlamasına neden oldu.
“ Düzgün konuş.” Dişlerimin  arasından tıslarken onu öldürmek istiyordum. Mavilerle damlayan siyah mürekkep gibi dağılırken öfkesini soludum. Gözleri koyu laciverte dönmüştü.
“ Bana emir mi veriyorsun sen? “ O da dişlerinin arasından tıslayınca sinirlerim daha da gerildi. Kendimi sakin tutmaya çalışarak önüme döneceğim zaman, bileğimde hissettiğim yoğun  baskıyla donup kaldım.

Benim iznim olmadan bana nasıl dokunurdu? Elimi sertçe elinden çekmeye çalıştığımda daha da sıktı. Bileğimdeki yoğun acıyla dudaklarımı inlememek için birbirine sıkıca bastırdım. Bileğinin moraracağı kesindi, dokunduğu yerde kan akışı durmuş gibiydi. Öfkem dahada hiddetlenince kendimi tutmanın saçmalık olduğunu anladım.

“Sana bir soru sordum.”
“Evet! Bırak bileğimi!”
Karşılıklı bağıraşmalarımızda bileğimi dahada sıktı. Bileğimi çekmeye çalıştıkça dahada sıkıyordu. Bileğime sardığı elinin olduğu yerde parmak uçlarındaki nabzı hissediyordum. Gözlerimin dolduğunu hissedince yüzümü başka tarafa çevirdim ve gözyaşlarımı geri göndermeye çalıştım. Bu hayvanın önünde ağlayacak kadar düşmemiştim ben.

“ Ben, o altına girdiğin adamlara benzemem, o sesine mukayet ol. Çok istiyorsan gece gel seni istediğin kadar bağırtırım.” Söylediği şeylerle yüzümü buruşturdum. Her söylediği sözle artan öfkem bedenimi cayır cayır yakıyordu. Bedenimdeki yakıcı öfkenin aksine sakin bir şekilde onu çıldırtacak sözlerin ağzımdan dökülmesine izin verdim.

“ Doğru adama benzemiyorsun.”
Alayla söylediğim sözler onu çığrından çıkarmıştı. Ne olduğunu anlamadan hesaplanması imkansız bir sürede sırtımın duvara sertçe çarpması dudaklarımdan sabahtan beri tuttuğum acı haykırışın özgür kalmasını sağladı.

“ Seni öldürürüm kızım.”
Kükremesiyle yerimden sıçradım. Üzerime doğru gelirken beni duvarla arasına sıkıştırdı hayvan. Lacivertten siyaha dönen gözleri kocaman açılmış gözlerime dikince yutkundum. Benim aksine gözleri kısık bakıyordu. Kısık bakan gözleri bir psikopatı andırıyordu.

Kırmızı gören boğadan farksızdı. Verdiği sert nefesler yüzüme çarparken artık ağlayacak raddedeydim. Verdiği nefesler yüzümü dövüyordu ve bu kadar yakın olmak nefesimi tıkıyordu. Formanın içinden yükselen kokusu başımı döndürürken düşüncelerimi toparlamaya çalışıyordum.

Sırtım yanıyordu ve bileğimdeki acı çok keskindi. Sakin durmaya çalışırken ona alayla bakmaya zorladım kendimi.

“Neden? Doğruları söylediğim için mi?” Diye masum masum sorduğum soru pimi çekilmiş bomba gibiydi.
“ Gece gel sana göstereyim adam mıyım? Değil miyim?”
“ Hayvan herif.”
“ O gün ölmedim, bugün öleyim diyorsun ha?”
Kendini bir anda bana yaslayınca ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesim titrek bir şekilde dudaklarımdan firar etti. Aramızdaki mesafe yok denecek kadar azdı ve benim boyum onun omzuna geliyordu.

Gözlerim aşağı yukarı doğru kayan sert, kavisli ve keskin adam elmasındaydı.Dalgalanan adem elması bakanı büyüleyecek cinstendi. Gözleri gözlerime üstten bakarken, başımı oynatmak yerine onu görebilmek için gözlerimi yukarı kaldırmak zorunda kalmıştım.

Soluğum gırtlağıma takılı kaldı. Uzun siyah kirpiklerinin arasından sızan güneş ışığı fazla cüretkardı. Kirpiklerinin gölgesi göz çukurlarına düşmüştü ve artık dipsiz bir kuyudan farksız bakan siyah gözleri beni içine çekiyor ve dibinde bulacağım yıkıma rağmen beni, kurumaktan çatlayan bir toprağın yaşam suyunu bekleyişi gibi bana söyledikleri için başka bir duygu için kendimi o dipsiz kuyunun içine bırakıyordum.

Kalbim artık kulaklarımda atıyordu ve bu çocuğun yakınlığı bedenime binlerce kramp girmiş etkisi yaratıyordu. Yavaş ve acı dolu.
“ B-bırak... Ne yapıyorsun?” Sesimin ihanetine uğrayarak kekeledim.
“ Canını yakarım,” Dedi dişlerinin arasından. Gözlerindeki kana susamışlık bir el gibi bana uyanmıştım. “ İnan bana bunu yapmaktan çekinmem,” gözlerindeki kararlılık bunu yapmaktan çekinmeyeceğinin yeminiydi. “ Bulaşmak isteyeceğin en son insan bile değilim.” Cehennem uğultusunu anımsatan karanlık bir sesle.

Her ne kadar doğru insan değilsin demek istesemde vücudumdaki acı yeterdi. Belim ve bileğime bir başka parçam daha eklensin istemiyorum.
“Güzel.”
Diye mırıldandı. Dudaklarıma vuran sıcak hava kalbimi damarlarıma bağlayan yerden anlayamadığım bir şeyin çağlamasına ve damarlarıma karışmasına neden oldu. Göğüs kafesim zonklarken, kalbim tekmelerin  geçiriyordu. Bacaklarım titrerken nefesim kesildi.
Nefesinin  tatlı kokusu burun dediklerimden içeri sızıyor onu solumam için baskı uyguluyordu. Kendimi tutmaya çalışırken gözlerinin dipsizliğine doğru çekiliyordum ayağındaki yer kayıyordu sanki. Hala aynı pozisyondayken duvarla arasından çıkmak için ellerimi göğsüne koydum ve bütün gücümle onu itmeye çalıştım. Yerinden milim kıpırdamazken ona karşı şansım yoktu.

Beni bırakmamaya devam edince vücudumdaki garip histen kurtulmak için alttan almaya karar verdim.
“ Bırakır mısın?”
Bir katilin işlediği cesetlerin akıttığı kanlar dudaklarında can bulmuştu. Dudağının kenarı yukarı doğru hafif kavis kazanırken, gözlerindeki sertliğin aksine alayla konuşmasını soludum.
“ İşte böyle uslu bir kız ol!”
Beni bırakması için ağzımı açmadım çünkü eğer açarsam susmazdım ve karşımdaki hayvan beni tekrar duvara uçururdu. Bedenimdeki acı şimdilik bu kadar yeterdi. Bir an da beni bırakınca dengemi kaybedip az daha düşecektim ama hemen yanımdaki yanımdaki sıraya tutundum.

O ise bunu umursamadan sınıftan çıkıp gitti. Kavgaya kimsenin müdahale etmemesi beni şaşırtırken, o an farkettim bir gerçek sınıfta kimsenin olmayışıydı. Gözlerim saate takılırken zilin çoktan çalmış olduğunu gördüm. Biz tartışmaya başlarken sınıftaki herkes önceden çıkmıştı.

Onun arkasından bıraktığı gibi durmayı kesip, sıradaki çantamı aldım ve sınıftan çıktım midemdeki fokurtu zehir gibi midemi yakıyordu ve onun beni bıraktığında hissettiğim boşluk...

Kirpiklerimi birbirine geçirirken sessizce yutkundum ve daha ilk günden bu kadar şey yaşadığım okuldan sessizce uzaklaştım.

Bölüm hakkındaki görüşlerini bekliyorum kendinize çok iyi bakın. :

AYNI KARANLIKTAWhere stories live. Discover now