denizkızı ile topal adam

347 28 8
                                    

Ejderhaların yaşadığı dağın eteğinde kendini suçlu hisseden bir adam ile ona aşık bir kız yaşıyordu.

Adam eve tıkılı kalmıştı, kadın ise başta sadece para kazanmak için ona yardım götürüyor, her gün yaşananları anlatıyordu ama adamın umursadığı yoktu.

Tek düşündüğü şey asla bulamadığı o ruh eşiydi, hangi kitabın içindeydi kız da asla adamın yoluna çıkmıyordu, kaçıyordu?

Adamın mesleği kitaplar arasında yolculuk yapmaktı, avcı gibi insanları öldürüyor ama öldürerek onlara iyilik yapıyordu. Sadece okuyucular bunun farkında değildi, o kadar.

Yeteneği genlerinden geliyordu, bildiği her şeyi ona büyükbabası öğretmişti. Ona da kendi annesi, ilk kitap gezgininin Jane isimli biri olduğunu ve karakterleri kitaplardan kurtardığını söylemişlerdi.

Yazılara hükmetmek ve sayfaların adasındaki karakterlerin hayatlarını yaşamak...

Avcıyla ortak noktaları vardı bu yüzden iyi anlaşıyordu avcı, gezginle.

Gezgin bir kitabın içine giriyor, kitapta ölene kadar yaşıyor ve sonra başka bir kitap arıyordu. Kitaptan kitaba yolculuk yaparken karakterlere tutunup zamanı gelince onları öldürüp onların gerçek hayata geçmelerini sağlıyordu.

Avcının arkadaşıydı ve hayatları avlaya, ona küçük bir ziyarette bulunacaktı, hedefine ulaşmak üzereydi.

Yalnız yaşayan adamın evine gittiğinde onunla en son görüştüğünde içinde olduğu bedeni hazırladı, siyahî kısa boylu bir kadındı şimdi ve adı Lydia'ydı.

Evin ahşap kapısını hizmetçi kız açtı ve birden yüzü buruştu, zenci yani ona göre ikinci sınıf insanlara karşı ön yargılıydı.

"Ne istiyorsun dilenci?" Bir böcekle bile konuşsa daha saygılı olurdu ama karşısındaki bir insan sayılmazdı! Avcı bu boş beyinli kızın anılarıyla uğraşmayacaktı bile, yüzüne bile bakmadan içeri girdi.

"Gezgin!"

Sesi, küçük evde yankılandı ve kendisine seslenilen kişi ortaya çıktı.

"Avcı!"

İki isimsiz katil sarıldı, görüşmeyeli yıllar geçmişti. Sohbet edecekken gezgine aşık avcıdan ise nefret eden hizmetçi göründü, morali bozuk ve kıskançlık içinde kıvranıyordu. Tam bu sırada evin kapısının önündeki susuz kalan bir çiçeği yaşatmak için buz kütlesi eriyordu, ölüyordu.

"Benden istediğiniz bir şey var mı?"

"Hayır, bugün gidebilirsin."

Gezgin, kızın yüzüne bile bakmadan konuşmuştu, tek gördüğü avcı ve muhtemelen kitaplarla dolu olan çantasıydı.

Kız gittikten sonra daha rahatladılar.

"Benim için neler getirdin?"

"Yanımda on tane kitap var ve duyduğum fısıltılara göre şu denizle ilgili olan... Neydi adı, Küçük Deniz Kızı mı? Onun içinde aradığını bulacak gibisin..."

Gezginin gözleri parlıyordu, öyle yalnızdı ki... Avcı işinin bittiğini hissederek evden çıkarken sonunda aradığını bulmanın sevincini yaşıyordu.

Kitap gezgini cümlelerin ruhunu hissedebiliyordu ve doğumundan önce de yaşamış, başka hayatların acılarını sırtlamıştı. Bu yeteneğin götürüsü buydu, kitapta ölen karakterler gerçek hayatta doğsalar da o her seferinde daha da eksiliyordu.

Ağrılarının başka bir açıklaması olamazdı, bu acı tek bir ömür için fazlaydı.

Ancak şimdi umutluydu, yeteneğini doğacak ilk çocuğuna verince normale dönecek ve ölebilecekti. Elinde tuttuğu kitapta aşık olacağı kadının olduğuna emindi çünkü avcıya güveniyordu.

Gözlerini kapatarak rüya görmeye başladı, zaman içinde kitapla birlikte yok olmuştu, hizmetçi kız ertesi sabah eve geldiğinde koca bir boşluk bulacaktı. Gezginden geriye boşluk kalacaktı.

Kitaptan haberi yoktu, kendisini neyin beklediğini bilmiyordu ama gözlerini açtığında denizin ortasında boğulmaktaydı.

Nefes almaya uğraşarak yardım çağırmaya çalıştı, kitap birden zihninde belirmişti. Deniz Kızı gelecek ve onu kurtaracaktı.

Öyle de oldu, beyaz saçlarının çevrelediği güzel bir yüz suların içinden çıkıp adamın bedenini yüklendiği gibi kıyıya yüzdü.

Sonraki birkaç dakikayı adm hatırlamadı, gözlerini tekrar açtığında denizkızının bir tek kuyruğu görünüyordu ki bir saniye farkla kaçırmıştı.

"Dur... Gitme."

Büyükbabası; "Kalbinde her zaman bir ağaç bulundur, elbet bir kuş gelip yuva yapar oraya." derdi ve gezgin ilk defa ağacın kuş sesleriyle dolduğunu duyuyordu.

Kendisinin prens olduğunu düşünüyordu ama saraya geri döndüğünde basit bir şövalye olduğunu gördü. Hem karakteri hem de hikâyeyi değiştirecekti görünüşe bakılırsa.

Başta prensi öldürmeyi düşünse de aradan aylar geçinde bundan vazgeçti, savaşa gidip tek ayağını kaybetti ve tam kızın onu karaya çıkardığı yerde beklemeye başladı. Savaşta yaralanınca sarayla ilişkisi de kalmamıştı, onu hikâyede tutan tek şey denizkızıydı.

Yıllar geçti, adam yaşlandı ve aldığı her çift ayakkabının tekinin içine deniz kızı için bir çiçek dikti.

Daha önce de kitaplarda yaralandığı olmuştu ama içinden bir ses kopan bacağının bir daha ona geri dönmeyeceğini söylüyordu.

Gezgin, Adrian ismini kullanarak yıllarını harcarken günlerden bir gün beklediği kadın geldi. Denizin üstünden belli olan beyaz saçları adama gerçeği haykırıyordu.

Denizkızının adı Ursula'ydı.

Ne o prensesti ne de Adrian prens, kız asla prenses gibi hissetmedi, beklediği prens de olmadı. Şövalyeye aşık oldu ve adı da cadıya çıktı. Sonra zaten yıllar geçti ve toparlayamadı. Küçük bir deniz kızının sesini çalmak istedi ama aradığı o değildi ki, şimdi aradığını bulmuştu, yıllarca denizin üstünde yaşanabileceği yolları arayıp zaman harcamıştı oysa tek yapması gereken adama geri dönmekti.

Adamın tek bacağına bakıp gülümsedi, sorun çözülmüştü işte!

Masal değişti, denizkızı adam için okyanustan vazgeçmeyecek. Adam, denizkızı için kör bir testereyle zaten biri eksik olan ayaklarını kesecek.

Adrian denize yaklaşıp kızın yüzünü kavradı, suda nefes alması için onu öpmesi yeterleydi. Uzun zaman sonra gülümsedi, bir rüyaya dokunuyordu ama ilk defa uyanıktı.

Ve yerin üstündeki son nefesini kızın dudaklarına verdi.

Eski Dünya Yadigârı: "Avcı"Where stories live. Discover now