Hızla odadan çıktı, ardındam Hicranda ağlayarak yatağa çöktü. Sıkılmıştı artık aynı şeyleri duymaktan, sonuçta Hicranın ilk öpücüğünü bile Amed almıştı hala neyin acısını çıkartıyordu ki? Bu sırada odaya Berfan hanım ve Ümmühan ebe girdi. Hicran ayağa kalkıp başıyla ebe kadına selam verdi ve söze girdi. "Hadi yapalım ne yapıyorsak." Bu özel anda bir kadının elini kocası tutmalıydı, konağının hizmetçisi değil, fakat şartlar el vermiyordu.

Hicran ebe kadın ve Berfan hanımla odadayken Duran konağında da ramazan hazırlıkları başlamıştı. İşlerle ilgilenen Rojda, aylardır misafirleri olan Seyhan aşiretine alışmaya başlamıştı. Selimle yaşadıkları her gece karabasan olup üzerine çöküyordu ve en kötüsüde kimseye tek kelime bile edememişti. Avluda toz alam Rojda, Selimin önündeki sini masasını silerken birden başı döndü ve kendini yerde buldu, Daha ne olduğunu bile anlamadan gözleri mavi gökyüzüne kapandı.

Rojdanın bu baygınlığı Selimi telaşlandırmıştı. Aylardır yüzüne doğru düzgün bakmadığı kız bugün ayaklarının dibinde bayılmıştı. Hızla yere eğildi ve Rojdayı bir kaç kez silkeledi fakat hala baygın halde yatıyordu bu da Selimi korkutmuştu. "Kimse yok mu!" Bir kaç kez seslendi. "Şükran amca! Baba!" Kimse sesini duymadı en sonunda da mecburen kendisi Rojdayı kucaklayıp arabasına bindirdi ve son sürat hastaneye gitti.

Ferzan konağındaysa Ebe kadın ayaklanıp gelin ağasına gülümseyerek baktı. Ne söyleyeceğini en az Hicran kadar merak eden Berfan hanımda istemsizce gülümsedi. "Müjdemi isterim gelin ağam. Gebesiniz." Hicran hala yatıyordu fakat başını kaldırmıştı, duyduğu şeyle yatağa düştü ve tavana bakarak gülmeye başladı. "Gelin ağam şükürler olsun." Hicran hem gülüyor hem ağlıyordu. Gülüyordu zira anne olacaktı, ağlıyordu çünkü bu konakta bir çocuk büyütecekti.

"Allahım.. Teşekkür ederim." Hızla ayaklandı ve ağlayarak yanındaki Berfan hanıma sarıldı, içli içli ağlıyordu kimse bu ağlayışı çözememişti. Mutluluktan mı yoksa acıdan mı belli olmuyordu. Hicran gülümseyerek ebe kadına döndü ve teşekkür edip cüzdanından 100 TL çıkarıp uzattı, herkesin yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.

Berfan hanım, ebe kadını konaktan gizlice çıkarmak için gelin ağasının yanından ayrıldı, Odada tek kalan Hicransa aynanın karşısına geçip büyüyen karnını okşadı. "Öyle bir zamanda geldin ki; Sana minnettarım." Hala ağlıyordu, nasıl hissedeceğini bilmiyordu. Sevdiği adamdan hamile olmanın mutluluğu yakıp kavurmuştu her yanını fakat bu nefret ve intikam kokan konakta bir çocuk büyütmenin acısı daha çoktu.

Berfan hanım her ne kadar ebe kadını gizlemeye çalışsada Kûreyşa hanım çoktan görmüştü. "Ümmühanın ne işi var burda?" Diye geçirdi içinden, bu sorunun cevabı yalnız Berfanda gizliydi. "Berfan! Yanıma!" Konakta yankılanan hanımağasının sesi Berfanı telaşlandırmıştı, hızla Ebe kadını gönderip konaktan içeriye girdi ve korkarak merdivenleri çıktı.

"Buyrun hanımağam." Kûreyşa hanım şalına dikkat ederek sedire oturdu ve sert bakışlarla sordu. "Ümmühan.. Ne işi var burda?" Berfanın eli ayağı birbirine dolandı, bir süre sessiz kalıp düşündü fakat Hanımağasına söyleyeceği bir yalan bulamadı. "Sana soruyorum Berfan! Ümmühan neden geldi?" Soru yinelenince Berfan tir tir titremeye başladı, tam herşeyi dökülüyordu ki terasa Amed Ferzan girdi.

"Ne oluyor burda? Bağırışınız karşı köyden duyuluyor." Kûreyşa hanımağa bu kez sesini yükselterek Berfan'ı Oğluna şikayet etti. "Berfan'ı Ebe kadını konaktan çıkartırken gördüm. Sordum söylemiyor." Amed'in dikkatini çekmişti, hışımla yardımcılarına dönüp başka bir soru sordu. "Kime geldi?" Bu soruya cevap vermek zorundaydı aksi takdirde kendini kapının önünde bulurdu.

PEVEDANWhere stories live. Discover now